TASFİYE DÖNEMİNDE ORTAK DIŞINDAKİ KİŞİLERE ARSA SATARAK MUAFİYET ŞART-
LARINI İHLAL EDEN KOOPERATİFLERİN KURUMLAR VERGİSİ MUAFİYETİNDEN YA-
RARLANAMAYACAĞI VE FAİZ GELİRLERİNİN DE VERGİYE TABİ OLACAĞI HK.
1985 Takvim yılına ilişkin Kurumlar Vergisi beyannamesini ihtirazi ka-
yıtla veren ancak istemi kabul edilmeyerek adına tahakkuk ettirilen
vergiye karşı Kooperatif tarafından açılan davada Vergi Mahkemesi ka-
rarıyla; kooperatifin anasözleşmesinde Kurumlar Vergisi Kanununun 7.
maddesinin 16 işaretli fıkrasındaki şartlara yer verildiği, kamulaş-
tırmanın kooperatifin iradesi dışında bir işlem olduğu, yine koopera-
tiften ayrılan ortaklara ait arsa hisseleri ve natamam binaların ortak
olmayan üçüncü kişilere 1976-1979 yılları arasında tasfiye zorunluluğu
nedeniyle satıldığı, ancak elde edilen kazanç ortaklara dağıtılmayarak
bilançonun pasifinde amaç doğrultusunda muhafaza edildiğinden bu işle-
min ortak dışı işlem sayılamayacağı, kamulaştırma ve satıştan elde
edilen bedelin bankaya yatırılarak faiz geliri sağlanması ise paranın
zaman içindeki değer kaybını önlemeye yönelik olduğundan ortak dışı
işlem sayılamayacağı, satış sonucu elde edilen meblağ ve faiz dağıtıl-
madığı ve ihtilaflı yıl bilançosunda aynen yer aldığından muafiyet
şartlarının kaybedilmediği, gerekçesiyle tahakkukun kaldırılmasına ka-
rar vermiştir.
Bu karara karşı Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından yapılan temyiz baş-
vurusunu reddeden Danıştay Dördüncü Dairesi, aynı tarafın karar dü-
zeltme istemini kabul etmiştir. Kurumlar Vergisi Kanunu ve Kooperatif-
ler Kanununun ilgili hükümlerine değinilen kararla; prensip olarak Ku-
rumlar Vergisi yükümlüsü olan kooperatiflerin ancak kanundaki şartları
bir arada taşımaları halinde Kurumlar Vergisi muafiyetinden yararlana-
bilecekleri, amaç dışında faaliyet göstermeleri ve kar amacı güden ti-
caret şirketleri haline dönüşmelerinin önlenmesi gayesiyle, Koopera-
tiflerin Kurumlar Vergisi muafiyetinin belli şartlara bağlandığı, bu
nedenle kooperatiflerin ana sözleşmelerinde yasada öngörülen tüm ko-
şulları bulundurmaları halinde asıl gayelerinin gerçekleşmesi yönünde-
ki tüm faaliyetlerinin muafiyet kapsamında düşünülmesi, bunun dışında
yapacakları her türlü işlemden sağlayacakları gelirlerin ise vergilen-
dirilmesi gerektiği, olayda ortaklarına konut temini amacıyla kurulan
kooperatifin taşınmazlarının bir kısmının kamulaştırmasından ve koope-
ratiften ayrılan ortaklara ait arsa hisseleri ve natamam binaları
üçüncü kişilere satmasından dolayı aldığı ve bankada muhafaza ettiği
kamulaştırma ve satış bedellerine bankaca faiz tahakkuku suretiyle ge-
lir elde etmesinin kooperatifin asıl amacı dışında bir işlem olduğu
açık olduğundan, bu şekilde elde edilen gelirin vergilendirilmesinde
yasaya aykırılık bulunmadığı, gerekçesiyle vergi mahkemesi kararı bo-
zulmuştur.
Bozma kararına uymayan Vergi Mahkemesi, kamulaştırma ve satış bedelle-
rinin faiz karşılığı bankaya yatırılması kooperatifin nakdi mal varlı-
ğında enflasyonun meydana getireceği aşındırmaya engel olmak amacıyla
alınan bir tedbir niteliğinde olduğundan, ortada asıl amacın dışına
çıkan bir faaliyet bulunmadığı, amaç dışı aktif bir faaliyeti bulunma-
yan kooperatifin muafiyet koşullarını ihlal etmediği, faiz elde edil-
mesinin kooperatifin asıl amacı doğrultusunda ortaya çıkan durumlara
göre meydana gelen doğal bir sonuç olduğu, gerekçesiyle tahakkukun
kaldırılması yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Israr kararı Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.
1953 yılında ortaklarını konut edindirmek amacıyla kurulan kooperati-
fin arsalarından bir kısmı 1966-1971 yıllarında kamulaştırılmıştır. Bu
kamulaştırmadan sağlanan kamulaştırma bedeli ile kamulaştırmadan arta
kalan ve inşaata elverişli olmayan arsa parçalarının kooperatifin bi-
rinci tasfiye dönemi olan 1976-1979 yılları arasında tasfiye nedeniyle
satılması ve ortaklıktan çıkarılanlara ait natamam binaların yine 1976
1979 tasfiye döneminde satılmasıyla elde edilen bedel toplamı bankaya
yatırılmıştır.
Danıştay Dördüncü Dairesinin 1986/463 sayılı Kararının incelenmesin-
den, Kooperatifin, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 13.9.1979 günlü
ve 231 sayılı nüshasında tasfiyeden geri döndüğünü ilan ederek, faali-
yetine devam ettiği anlaşılmaktadır.
Vergi Mahkemesi dosyasına Kurum tarafından sunulan cevaba cevap dilek-
çesinden, 26.10.1983 tarihinde yeniden tasfiyeye girildiği ve faiz ge-
liri ile birlikte elde edilen toplam 173.202.092 liranın ihtirazi ka-
yıtla beyan edildiği saptanmaktadır.
1163 sayılı Kaaperatifler Kanununda kooperatifler, tüzel kişiliği haiz
olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini karşılıklı
yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlamak amacıyla kurulan deği-
şir ortaklı ive değişir sermayeli teşekküller olarak tanımlanmıştır.
Sermaye şirketlerinde amacın kar elde etmek ve elde edilen karın bir
bölümünün hissedarlara şirketteki payları oranında dağıtmak olmasına
karşın, kooperatiflerde kar amacının bulunmaması, belirli şartları ta-
şıyan kooperatiflerin Kurumlar Vergisinden muaf tutulması sonucunu do-
ğurmaktadır.
5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun uyuşmazlıkla ilgili yılda yü-
rürlükte olan 2362 sayılı Kanunla değişik 1.maddesi kooperatiflerin
Kurumlar Vergisine tabi olduğunu ve kurum kazancının Gelir Vergisi ko-
nusuna giren gelir unsurlarından oluşacağını hükmü bağlamıştır. Aynı
Kanunun 7.maddesinin 16 işaretli fıkrasında ise esas mukavelelerinde
sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması, idare meclisi başkan ve üyele-
rine kazanç üzerinden hisse verilmemesi, ihtiyat akçelerinin ortaklara
dağıtılmaması, münhasıran ortaklar ile iş görülmesi şartlarını bulun-
ması ve fiilen bu şartlara uyulması halinde kooperatifler Kurumlar
Vergisinden muaf tutulmuştur. Bu hükümlerden, kooperatiflerin prensip
olarak Kurumlar Vergisi yükümlüsü oldukları ve bu vergiden muaf olma-
larının Kanunda belli edilen şartları bir arada taşımalarına bağlı ol-
duğu onlaşılmaktadır.
Kurumlar Vergisi muafiyetinden yararlanabilmek için öngörülen şartlar,
esas olarak ticari amaç güden teşekküllerin vergi dışı kalmasını önle-
yerek rekabet eşitliğini sağlamak amacıyla getirilmiştir.
Öte yandan kooperatifler ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerinin
sağlanıp, korunması amacını taşıdıklarından, faaliyetlerinin kural o-
larak sadece ortaklarla sınırlı olması gerekir.
Ortak dışı işlemler yoluyla kar elde edilmesi, bu karlar dağıtılmasa
bile kooperatifin mali bünyesini güçlendirip ortaklara dolaylı yönden
fayda sağlayarak rekabet eşitliğini bozduğundan, Kurumlar Vergisi mua-
fiyetinden yararlanmayı engellemektedir.
Münhasıran ortaklarla iş görme veya ortak dışı işlem kavramı konusunda
Kurumlar Vergisi Kanunu ve Kooperatifin ana sözleşmesinde belirtilen
faaliyet konusu diğer bir deyimle amacı içinde kalan ve ortaklar ile
yapılan veya bu tür muamelelerden doğan veya bunların gereği olan iş-
lemler ortak içi işlemler, kooperatifin faaliyet konusu içinde olmakla
birlikte ortaklarla yapılmayan işlemler ile kooperatifin amacına uygun
olmayan işlemler ise ortak dışı işlemler olarak tanımlanabilir.
Kurumlar Vergisi Kanununda belirli şartlarla kooperatiflere tanınan
muafiyet yanında, Kanunun 8.maddesinin 2 işaretli fıkrasında Kurumlar
Vergisi istisnasına da yer verilmiştir. Bu düzenlemeden, Kurumlar Ver-
gisi muafiyeti için gerekli şartalara sahip olan bir kooperatifin bu
şartlardan birini kaybettiğinde Kurumlar Vergisine tabi olacağı, ancak
kazancı içinde Kurumlar Vergisi istisnası kapsamına giren unsurlar
varsa bunların vergi dışında tutulacağı anlaşılmaktadır.
Olayda tasfiye halindeki kooperatifin bir kısım arsası 1985 yılı için-
de satılarak 161.890.000 lira satış bedeli elde edilmiş, ayrıca daha
önceki yıllarda kamulaştırma ve tasfiye nedeniyle yapılan satışlardan
elde edilen bedelin bankaya yatırılmasıyla 1985 yılında 11.312.092 li-
ra faiz geliri elde edilmiş ve toplam 173.202.092 lira 1985 yılı kurum
kazancı olarak ihtirazi kayıtla beyan edilmiştir.
Yapı kooperatiflerinde amaç ortaklara konut temini olduğundan, sahip
olunan arsaların veya inşa edilen konutların ortak olmayan üçüncü ki-
şilere satılması ortak dışı işlem niteliğindedir.
Bu şekilde yapılan gayrımenkul satışlarından elde edilen kazancın, Ku-
rumlar Vergisinin konusunu oluşturan kazançlardan olduğu kuşkusuzdur.
Bu nedenle, muafiyet şartlarından herhangi birini kaybeden kooperatif-
lerin aktiflerine dahil bir gayrımenkulün satışı ile ticari bir işlet-
menin bilançosuna kayıtlı gayrımenkulün satışı arasında fark olmadığın
dan, bu işlem sonucu meydana gelecek müspet farkın vergilendirilmesi
gerekmektedir.
Kurumlar Vergisi Kanununda tasfiyeye giren kurumların vergilendirilme-
sinde kazanç nevi itibariyle faaliyetine devam eden kurumlara göre bir
farklılık getirilmediğinden, satış işleminin tasfiye döneminde yapıl-
ması da durumu değiştirici nitelikte değildir.
Her ne kadar muafiyet şartlarına sahip bir kooperatifin nakit mevcudu-
nu bankaya yatırarak elde edeceği faiz geliri vergiye tabi değil ise
de, davacı kooperatif ortak dışı işlem yaparak muafiyet şartlarını ih-
lal ettiği ve Kurumlar Vergisi yükümlüsü haline geldiğinden, kamulaş-
tırmadan ve tasfiye nedeniyle daha önceki yıllarda yapılan satışlardan
elde ettiği bedelin bankaya yatırılmasından sağladığı faiz geliri yö-
nünden, Yasanın 7.maddesinin (16) işaretli fıkrasında öngörülen muafi-
yetten yararlanamaz.
Bu nedenle, kooperatif kazancının tümünün faiz gelirinden oluştuğu ka-
bul edilerek bu işlemin ortak dışı işlem sayılmayacağı ve kooperatifin
Kurumlar Vergisi muafiyetinden yararlanması gerektiği yolundaki vergi
mahkemesi ısrar kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, İstanbul 3.Vergi Mahkemesinin 18.6.1992 günlü ve
ısrar kararının vergi matrahı ile ilgili iddialar incelenerek yeni bir
karar verilmek üzere bozulmasına karar verildi.
KARŞI OY:
Bir kooperatifin hangi nedenle olursa olsun bankaya yatırdığı nakit
mevcudu nedeniyle elde ettiği faiz geliri, ortakla yapılmış işlemden
elde edilmiş sayılamayacağından ve bu gelirin kooperatif mal varlığını
arttırdığında kuşku bulunmadığından, kararda bu tür kooperatif geliri-
nin esas olarak vergiye tabi bulunmadığının belirtilmesi yerinde olma-
mıştır. Diğer taraftan davacı kooperatif ihtirazi kayıtla beyan ettiği
gelirin muafiyet kapsamında düşünülmesi gerektiğini iddia etmiş ve da-
vasını sadece bu nedene dayandırmıştır. Dava dilekçesinde matrahın
oluşumu ile ilgili bir iddia yer almadığına göre, hüküm fıkrasında,
kararın matrah ile ilgili iddialar incelenerek bir karar verilmek üze-
re kararın bozulduğunun ifade edilmesinde de isabet yoktur.
Bu nedenlerle kararın yazılış şekline karşıyım.
(DAN-DER; SAYI:88)
(MT/SE)
|