GAYRİ FAAL OLDUĞUNU İDDİA EDEN, ANCAK İŞİNİ TERK ETTİĞİNİ VERGİ DAİRESİNE BİLDİRMEYEN DAVACI ŞİRKET ADINA, BEYANNAMELERİNİ VERMEDİĞİNDEN DOLAYI TARH EDİLEN, SÜRESİ İÇİNDE DAVA KONUSU YAPILMAYARAK KESİNLEŞEN AMME ALACAĞININ TAHSİLİ AMACIYLA TEBLİĞ EDİLEN ÖDEME EMRİNİN İPTALİ İSTEMİYLE AÇILAN DAVADA, DAVACI ŞİRKET İDDİALARININ "BORCUM YOKTUR" KAVRAMI İÇİNDE DEĞERLENDİRİLMESİNİN MÜMKÜN OLMADIĞI HK.
Temyiz İsteminde Bulunan: Dikimevi Vergi Dairesi Müdürlüğü ANKARA
Karşı Taraf : Tasfiye Halinde ... Turizm Organizasyon Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına Tasfiye Memuru ...
Vekili : Av. ...
İstemin Özeti : 1996/Ocak-Ekim dönemlerine ait katma değer vergisi beyannamelerinin verilmemesi nedeniyle, takdir komisyonu kararlarına dayanılarak, davacı Şirket adına re'sen salınan katma değer vergileri ile kesilen ağır kusur cezalarının, kesinleştiği halde vadesinde ödenmediğinden bahisle, gecikme faizleriyle birlikte tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerini; dosyanın incelenmesinden, 5.2.1991 tarihinden itibaren gayri faal olduğunu iddia eden davacı Şirketin, ilgili dönemlerde ticari faaliyette bulunduğu ve kazanç elde ettiği yönünde davalı İdarece bir tespit ya da inceleme yapılmadığı anlaşıldığından, davacı Şirketin bu yoldaki iddialarının, "borcum yoktur" kapsamında değerlendirilmesi gerektiği; bu bakımdan, ödeme emirlerinde yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden Ankara İkinci Vergi Mahkemesinin 12.9.2000 gün ve E:2000/211; K:2000/405 sayılı kararının; davacı Şirketin iddialarının ancak tarhiyat aşamasında incelenebileceği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi Ergün Gökdam'ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanunun 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Münevver Demir'in Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Dosyanın incelenmesinden, 5.2.1991 tarihinden itibaren gayri faal olduğunu iddia eden, ancak, işi terk ettiğine ilişkin bildirimde bulunmayan davacı Şirketin, 3.3.2000 tarihinde tasfiyeye girdiği; 1996/Ocak-Ekim dönemlerine ait katma değer vergisi beyannamelerinin verilmemesi nedeniyle, takdir komisyonu kararlarına dayanılarak, re'sen salınan katma değer vergileri ile kesilen ağır kusur cezalarına ilişkin ihbarnamelerin, davacı Şirketin yetkilisine tebliğ edilmesine ve dava açılmamak suretiyle kesinleşmesine rağmen vadesinde ödenmemesi üzerine de, kamu alacağının, gecikme faiziyle birlikte tahsili amacıyla, dava konusu ödeme emirlerinin düzenlendiği anlaşılmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55'inci maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, (7) gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58'inci maddesinde de, kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zaman aşımına uğradığı iddialarıyla tebliğinden itibaren (7) gün içerisinde idari dava açabileceği açıklanmış bulunmaktadır.
Bu maddelerde sözü edilen ödeme emri; konu edindiği kamu alacağını yaratan işlemden ayrı ve bağımsız bir idari işlemdir. Kuşkusuz, ödeme emri düzenlenmesinin sebeplerinden ilki, vadesinde ödenmeyen kamu alacağını yaratan bu işlemdir. Bu işlem olmadan kamu alacağı hukuken doğamayacağından, ödeme emri düzenlenmesi de söz konusu olamayacaktır. Başka anlatımla; ilki ikincisinin maddi sebebi olan bir ayrılabilir işlemler zinciri söz konusudur. Bu işlemler zincirinin, kamu alacağının hukuken doğduğu, yani tahakkuk ettiği tarihten tahsiline kadar uzaması; örneğin, ödeme emrinin tebliğ edilerek ödeme süresi geçmesine karşın, ödenmeme eyleminin sürmesi halinde, önce haciz, daha sonra da satış işlemi yapılması olasıdır.
Bu işlemler zincirinin ayrı bir halkasını oluşturan her işlemde mevcut hukuka aykırılıklar, yalnızca o işlemi hukuka aykırı kılabilecek ve yalnızca o işlemin iptali istemiyle açılacak idari davada ileri sürülmesi halinde idari yargı tarafından dikkate alınabilecek niteliktedir. Şayet, içerdiği hukuka aykırılıklara karşın, bu işlemlerden birisi dava konusu edilmeyecek olursa, idari dava açma süresinin geçmesiyle hukuka uygunluk karinesinden yararlanmaya başlayan bu işlemin, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme karşı açılacak idari davada hukuka uygunluk denetimine tabi tutulması, anılan karine ile korunan kamu düzeninin ihlali sonucunu yaratır. İdari dava açma süresinin sonuncu gününü izleyen tarihten itibaren, içerdiği tüm hukuka aykırılıklara karşın, işlem hukuka uygun kabul edilip, zincirin sonraki halkasını oluşturan işleme dayanak alınabilir. Başka deyişle; işlemler zincirine dahil bir işlemdeki hukuka aykırılığın, işlemin bu nedenle idari yargı yerince iptal edilmiş olması hali dışında, bu işleme dayanılarak yapılan kendisinden ayrılabilir nitelikteki sonraki işlemi hukuka aykırı kılması söz konusu olamaz. Bu nedenle; kamu alacağının tarhına ilişkin işlemde olabilecek hukuka aykırılıkların ödeme emrine karşı açılan davada "borcum yoktur" iddiası kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan; asıl olan, işi terk ettiği yönünde herhangi bir bildirimde bulunmayan davacı Şirketin, amacına uygun faaliyette bulunmasıdır. Ticari icaplara ve normal ve mutad olana uygun olan bu durumun aksinin, buna iddia eden tarafından kanıtlanması da, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3'üncü maddesinin (B) bendinin son fıkrasında yer alan düzenlemenin gereğidir. Oysa; davada, ilgili dönemlerde ticari faaliyette bulunulmadığı yönünde davacı Şirket tarafından getirilmiş herhangi bir kanıt dosyada mevcut değildir.
Bu bakımdan; Vergi Mahkemesince, dava hakkında, davacı Şirketin ilgili dönemlerde ticari faaliyeti olmadığı gerekçesiyle hüküm kurulmasında, açıklanan hukuki duruma uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne ve mahkeme kararının bozulmasına; bozma kararı uyarınca Mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına, 23.2.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
YÖ/ÖEK
|