İNCELEME RAPORU EKİ TUTANAĞI İMZALAYAN ŞAHSIN DAHA ÖNCE ŞİRKETTEKİ HİSSELERİNİ DEVREDEREK ŞİRKET MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVİNDEN AYRILDIĞI HUSUSU DAVALI İDAREYE BİLDİRİLMEMEK SURETİYLE, YASA KARŞISINDA GÖRÜNÜŞTE FİİLİ BİR DURUM YARATILDIĞINDAN, BU ŞAHSIN BİLDİRİMİNİN YAPILDIĞI TARİHE KADAR ŞİRKET YETKİLİSİ OLARAK KABULÜ GEREKTİĞİ HK.
Temyiz İsteminde Bulunan: ... Mal Müdürlüğü
Karşı Taraf : ... Limited Şirketi
İstemin Özeti : Davacı Şirketin iş yerinde 9.12.1997 tarihinde akaryakıt türleri itibarıyla yapılan fiili envanter sonuçları ile 22.12.1997 tarihli tutanaktaki verilerden hareketle, 1997 yılına ait defter ve belgeleri üzerinde yapılan kaydi envanter neticesinde, bazı alış ve satışlara belge düzenlenmemesi ve akaryakıt giderlerinin fiktif olarak artırılması suretiyle bir kısım hasılatın kayıt ve beyan dışı bırakıldığından bahisle, inceleme raporuna dayanılarak, Aralık/1997 dönemi için davacı Şirket adına re'sen salınan katma değer vergisi ile kesilen ağır kusur cezası ile 1997 yılı için kesilen özel usulsüzlük cezasına ilişkin işlemi; dosyanın incelenmesinden, akaryakıt bayiliği işiyle uğraşan davacı Şirket adına, şirket müdürü olduğu ifade edilen ... isimli şahıs nezdinde düzenlenen tutanaktaki verilerden hareketle düzenlenen inceleme raporuna dayanılarak dava konusu tarh ve ceza kesme işlemlerinin tesis edildiği; nezdinde tutanak düzenlenen ... 'in davacı Şirketin kurucu ortağı ve şirket müdürü iken, bu yetkisinin 24.2.1997 tarih ve 8 sayılı ortaklar kurulu kararıyla kaldırıldığı, hisselerini de ... isimli ortağa devrettiği, buna ilişkin tescil işlemlerinin 7.4.1997 tarihinde gerçekleştirilerek, bu hususun 15 Mayıs 1997 tarih ve 4290 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlandığının anlaşıldığı; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 131'inci, 134'üncü ve 141'inci maddeleri uyarınca; yapılan vergi incelemesiyle ilgili olarak, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunun araştırılması, tespit edilmesi ve sağlanmasına yönelik bilgi verebilecek kişilerin, sadece mükellef, şirket müdürü, yöneticisi veya yetkili adamı konumundaki kişiler olmasının gerektiği; dava konusu tarh ve ceza kesme işlemlerinin dayanağını oluşturan 22.12.1997 günlü tutanağı Şirket Müdürü sıfatıyla imzalayan ... 'in tutanağı imzaladığı tarihten çok önce şirket müdürlüğü görevine son verilmiş olması ve şirketteki hisselerini de devretmesi nedeniyle şirketle ortak olarak dahi bağının kalmaması ve şirket tarafından kendisine verilmiş özel bir yetkinin de bulunmaması karşısında; anılan şahsın yasada belirtilen anlamda davacı Şirketin yetkili adamı veya yöneticisi konumunda olduğunun kabulüne olanak bulunmadığı; diğer taraftan söz konusu tutanakla belirlenen hususların, sadece var olan durumun tespiti mahiyetinde olmadığı; Şirket aleyhine çok önemli sonuçlar doğuracak nitelikte olduğu halde, ifadesine başvurulan şahıs yönünden herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığı; bu durumda, mükellef veya yetkili adamı nezdinde düzenlenmediğinden, yasada belirtilen koşulları taşımadığı açık olan tutanaktaki bilgilerden hareketle düzenlenen inceleme raporuna dayanılarak tesis edilen işlemde yasaya uyarlık görülmediği; ancak, davalı idarece davacı Şirketin yetkili adamı nezdinde yapılacak inceleme sonucuna göre yeniden işlem tesis edebileceğinin tabii olduğu gerekçesiyle iptal eden ... Vergi Mahkemesinin ... gün ve ... sayılı kararının; ... 'in tutanağı Şirket müdürü sıfatıyla imzaladığı gibi tarhiyat öncesi uzlaşmaya da anılan şahsın şirket yetkilisi sıfatıyla katıldığı ve uzlaşmanın vaki olmadığına ilişkin 25.2.1998 tarihli tutanağı da aynı sıfatla imzaladığı; anılan şahsın şirketteki görevinden ayrıldığı hususunun 12.5.1998 tarihli dilekçe ile bildirildiği; daha önce bu yönde bir beyanda bulunulmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği yolundadır.
Tetkik Hakimi Ergün Gökdam'ın Düşüncesi:. Olayda, davacı Şirket tarafından, ... 'in şirketteki hisselerini devrederek şirket müdürlüğü görevinden ayrıldığı hususu 12.5.1998 tarihine kadar davalı idareye bildirilmemek suretiyle, yasa karşısında görünüşte fiili bir durum yaratıldığından, anılan şahsın bildirimin yapıldığı tarihe kadar şirket yetkilisi olarak kabulü gerekmektedir. Aksini kabul etmek kötü niyetin korunması anlamına gelir ki, bunu Hukukun himaye etmesi düşünülemez.
Öte yandan, 22.12.1997 tarihli tutanak, var olan durumun tespitine ilişkin bilgiler içermekte olup bu hususların davacı Şirket açısından çok önemli sonuçlar doğurması da bu durumu değiştirecek nitelikte değildir.
Bu bakımdan, Mahkemece, işin esasına girilerek yapılacak yargılamayla ulaşılacak sonuca göre yeniden karar verilmesi gerektiğinden, söz konusu tutanağı imzalayan şahsın davacı Şirketin yetkili adamı olmadığından Şirketi bağlamıyacağı gereçesine dayalı temyize konu mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Güngör Göksu'nun Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp vergi mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddi ile Vergi Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:
Mahkeme kararı; davacı Şirket hakkında, yetkili adamı olmayan şahıs nezdinde düzenlenen tutanaktaki verilerden hareketle düzenlenen inceleme raporuyla belirlenen matrah
farkı üzerinden tesis edilen tarh ve ceza kesme işleminde yasaya uyarlık görülmediği gerekçesine dayalı bulunmaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3'üncü maddesinin (B) fıkrasında, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu; vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ıspatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı; iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Olayda; davacı Şirketin iş yerinde 9.12.1997 tarihinde yapılan fiili envanter sonuçları ile Şirket Müdürü sıfatıyla ... isimli şahıs tarafından herhangi bir itirazi kayıt konulmaksızın imzalanan 22.12.1997 tarihli tutanaktaki verilerden hareketle yapılan kaydi envanter neticesinde, inceleme raporuyla matrah farkı belirlendiği; inceleme raporu eki tutanağı Şirket Müdürü sıfatıyla imzalayan ... 'in şirket yetkilisi olarak tarhiyat öncesi uzlaşmaya da katıldığı ve uzlaşmanın vaki olmadığına ilişkin 25.2.1998 tarihli tutanağı da aynı sıfatla imzaladığı; anılan şahsın 24.2.1997 tarihli ortaklar kurulu kararıyla şirket müdürlüğünden alındığı ve şirketteki hisselerini de devrederek şirketle hukuki bir bağının kalmadığına ilişkin tescil işlemlerinin 7.4.1997 tarihinde gerçekleştirilerek bu hususun 15 Mayıs 1997 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlandığı; ancak buna ilişkin bildirimin davalı idareye 12.5.1998 tarih ve 3105 sayılı dilekçe ile yapıldığı dosyanın incelenmesinden anlaşılmış olup; davacı Şirket tarafından, ... 'in şirketteki hisselerini devrederek şirket müdürlüğü görevinden ayrıldığı hususu 12.5.1998 tarihine kadar davalı idareye bildirilmemek suretiyle, yasa karşısında görünüşte fiili bir durum yaratıldığından, anılan şahsın bildirimin yapıldığı tarihe kadar şirket yetkilisi olarak kabulü gerekmektedir. Aksini kabul etmek kötü niyetin korunması anlamına gelir ki, bunu Hukukun himaye etmesi düşünülemez.
Öte yandan, 22.12.1997 tarihli tutanak, var olan durumun tespitine ilişkin bilgiler içermekte olup bu hususların davacı Şirket açısından çok önemli sonuçlar doğurması da bu durumu değiştirecek nitelikte değildir.
Bu bakımdan, Mahkemece, işin esasına girilerek yapılacak yargılamayla ulaşılacak sonuca göre yeniden karar verilmesi gerektiğinden, yazılı gerekçeyle verilen iptale ilişkin temyize konu mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne; Mahkeme kararının, yukarıda belirtilen hususlar gözetilerek yeniden karar verilmek üzere bozulmasına; bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına 2.12.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
BŞ/ŞGK
|