Dairesi
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI MÜFETTİŞLERİNCE, GÖREVLERİ İLE İLGİLİ...
Karar No
294
Esas No
291
Karar Tarihi
20-12-1983
 
Dairesi
Karar Yılı
Karar No
Esas Yılı
Esas No
Karar Tarihi
BİRİNCİ DAİRE
1984
294
1984
291
20/12/1984
 
KARAR METNİ

SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI MÜFETTİŞLERİNCE, GÖREVLERİ İLE İLGİLİ OLA-
RAK, VERGİ DAİRELERİNDEN İSTENEN BİLGİ VE BELGELERİN VERİLMESİNİN 213
SAYILI VERGİ USUL KANUNUNUN 5.MADDESİNDEKİ YASAK KAPSAMINA GİRMEDİĞİ HK.

İstişari düşünce isteminin konusunu, denetimi Sanayi ve Ticaret Bakan-
lığına ait olan daire, ortaklık ve kuruluşların denetimleri sırasında
ortaya çıkan gereklilikler dolayısıyla Sanayi Bakanlığı müfettişlerin-
ce vergi dairelerinden istenen bilgi ve belgelerin verilmesinin 213 sa
yılı Vergi Usul Kanununun 5.maddesinde yer alan yasak kapsamına girip
girmediği, başka bir anlatımla, bu tür bir istekle karşılaşan vergi da
iresinin Vergi Usul Kanununun 5.maddesinde yer alan yasaklılık halin-
den söz ederek istenen bilgi ve belgeyi vermekten kaçınıp kaçınamayaca
ğı hususu oluşturmaktadır.

"213 sayılı Vergi Usul Kanununun 5.maddesinde, vergi muameleleri ve in
celemeleri ile uğraşan memurların, vergi mahkemeleri, bölge idare mah-
kemeleri ve Danıştayda görevli olanların, vergi kanunlarına göre kuru-
lan komisyonlara katılanların, vergi işlerinde kullanılan bilirkişile-
rin görevleri dolayısıyla, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin
şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine,
servetlerine veya mesleklerine ilişkin olmak üzere öğrendikleri sırla-
rı veya gizli kalması gereken diğer hususları ifşa edemeyecekleri ve
kendilerinin veya üçüncü şahısların nef'ine kullanamayacakları hükme
bağlanmıştır. Görüldüğü gibi, öngörülen yasaklılık, maddede sayılan hu
suslara ilişkin olarak öğrenilen sırları veya gizli kalması gereken di
ğer hususları "ifşa etmemek" ve "kendilerinin veya üçüncü kişilerin
nef'ine kullanmamak"tır. Görüş istenen olayda, Sanayi ve Ticaret Bakan
lığı müfettişlerince istenilen bilginin verilmesine engel oluşturduğu
ileri sürülen yasaklılık, "ifşa etmek" olduğuna göre, bunun ne anlama
geldiği konusu üzerinde durmak gerekecektir.

Türkçe sözlüklerde, "ifşa"nın gizli olan bir şeyi ortaya dökme, dile
verme, açığa vurma, yayma, herkese haber verme anlamına geldiği belir-
tilmiştir. Şu hale göre, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişinin göre
vi gereği istediği bilginin verilmesinin, "ifşa etmek" eyleminin kapsa
mı içerisine girdiği düşünülemez. Ayrıca, anlamının incelenmesi, işin
gereksiz olarak yapılmış olmasının, sözcüğün ifade ettiği eylemin un-
surlarından biri olduğunu ortaya koymaktadır. Oysa, müfettişliğin bu
bilgiyi yürüttüğü kamu hizmetinin gereği olarak istemiş bulunması do-
ğaldır. Nitekim, Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğünün 14.maddesin
de, müfettişlerin, görevlerini yaparlarken gerekli gördükleri yardımla
rı, evrak, kayıt ve belgelerin örneklerini, herhangi bir yolsuzluğun
kanıtını oluşturuyorlarsa asıllarını, resmi daire ve kurumlarla Devle-
tin denetimi altındaki tüm kuruluş, kurum ve ortaklıklardan ve kamu ya
rarına çalışan derneklerden ve gerçek yahut tüzel kişilerden istemeye
yetkili oldukları, yasal bir engel yoksa istemin yerine getirilmesinin
zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Öte yandan, sözü edilen Tüzüğün 25.
maddesinin C ve D bentlerinde, müfettişlerin, yapacakları işleri ve gö
revleri dolayısıyla edindikleri gizli bilgi ve belgeleri açıklamaktan
ve gizli yazılarını başkalarına yazdırmaktan yasaklı oldukları, 657 sa
yılı Devlet Memurları Kanununun 2670 sayılı Kanunla değişik 31.madde-
sinde de, Devlet memurlarının, kamu hizmetleri ile ilgili gizli bilgi-
leri görevlerinden ayrılmış bile olsalar, yetkili bakanın yazılı izni
olmadıkça açıklamalarının yasak olduğu belirtilmiştir. Sanayi ve Tica-
ret Bakanlığı müfettişi, bu hükümler dolayısıyla, öğrendiği gizli bil-
gileri açıklamayacağına göre, kendisine söz konusu bilgilerin verilme-
si, bunların ifşa edilmesi sonucunu doğurmayacaktır.

Konu, Ortaklıkların Denetimine Dair Tüzüğün uygulanması yönünden de bü
yük önem taşımaktadır. Bu Tüzük hükümlerine göre, Tüzüğün 1.maddesi
kapsamındaki ortaklıkların ve bunların şube ve acentelerinin Türk Tica
ret Kanununa ilişkin işlemleri Ticaret Bakanlığının denetimi altında-
dır ve bakanlık, denetim yetkisini Bakanlık müfettişleri eliyle kullan
maktadır. Tüzüğün 8.maddesinin B bendinde, denetim sonunda, ortaklık
çalışmalarının, ulusal ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
olup olmadığı, kalkınma planları yönünden yararlı bulunup bulunmadığı
ve serbest rekabeti önleyici veya daraltıcı nitelikte olup olmadığı hu
suslarının düzenlenecek ayrı bir raporla Bakanlığa bildirileceği hükme
bağlanmıştır. Denetim konuları da Tüzüğün 9-16 maddelerinde, ortaklık-
ların, bütün organları ve Ticaret Kanunundan kaynaklanan bütün işlemle
ri yönünden ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu görevlerin bir ço
ğunun sağlıklı bir şekilde yerine getirilebilmesi aynı zamanda vergi
mükellefi olan bu ortaklıkların, gizli de olsa, vergi dairelerine ver-
dikleri ya da vergi dairelerinin re'sen sahip oldukları bilgi ve belge
lerin de incelenmesiyle mümkün olabilecektir. Bu bilgi ve belgeler el-
de edilip incelenmeden tüzüğün 8.maddesinin B bendinde öngörülen ve or
taklık çalışmalarının ulusal ekonominin gerekleri, sosyal amaçlar, kal
kınma planları yönünden değerlendirilmesi; 11.maddenin C bendi uyarın-
ca, denetçilerin yıl sonu raporlarının, ortaklığın hal ve durumu, yöne
tim kurulunca düzenlenen bilanço, hesaplar ve dağıtılması teklif edi-
len kazançlar hakkında ortaklara tam bir kanı verecek nitelikte olup
olmadığının saptanması; 16.maddenin a bendi uyarınca, envanter, bilan-
ço ve kar-zarar cetvellerinde gösterilen değerlerin defter kayıtlarına
uygun bulunup bulunmadığı; bunların düzenlenmesinde ana sözleşme ve
Türk Ticaret Kanununun hükümlerine uyulup uyulmadığının ortaya çıkarıl
ması ve benzeri bir çok denetim görevinin istenen şekilde yapılıp rapo
ra bağlanmasının mümkün olmayacağı açıklama gerektirmeyecek kadar orta
dadır. Ortaklıklardan elde edilemeyen bazı bilgilerin, vergi denetimi
ya da diğer yollarla vergi dairesince elde edilmiş olması mümkündür.

Vergi Usul Kanununun 5.maddesinin hükmü, mutlak bir yasaklamayı emre-
der biçimde anlaşılacak olursa, bilgi ve belgenin, vergi idaresinin ba
şında bulunan ve bunun siyasal sorumluluğunu taşıyan Maliye ve Gümrük
Bakanına, hatta mahkemelere verilmemesi gerekir ki, bunun kabul edile-
bilir bir yanı yoktur. Söz konusu bilgi ve belge yargı hizmetinin gere
ği gibi yürütülmesi için ne ölçüde gerekli ise yürütme ve yönetim göre
vinin gereği gibi yürütülmesi için de o ölçüde gerekli olduğunu kabul
etmek gerekir.

Anayasanın 123.maddesinde, idarenin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün
olduğu hükme bağlanmıştır. Bu yönden idarenin bir birimindeki bilgi ve
belgenin, kamu görevinin gereği gibi yürütülmesi için gerekli görüldü-
ğünde öteki biriminde de kullanılabilmesi gerekir. Bilgi ve belge giz-
li olsa bile bundan kaçınılamaz. Vergu Usul Kanununun 5.maddesi hükmü
bu zorunluluğu engeller biçimde yorumlanamaz. Kaldı ki gizli olanın,
kamu idaresince bilinmiş olması, gizlinin faş olunması anlamına gel-
mez.

Çoğunluk kararında, 213 sayılı Yasanın sözü edilen hükmünde, ifşanın
yasaklanmasında güdülen amacın, mükellefin vergi dairelerine güvenleri
ni sağlamak ve böylece onları doğru beyanda bulunmaya özendirmek oldu-
ğu ileri sürülmüştür.

Mükellefler, esasen, doğru beyanda bulunmaya mecburdurlar. Bu mecburi-
yete uyulmamasının yaptırımları 213 sayılı Yasa içinde yer almıştır.

Yasa koyucu, bununla da yetinmemiş, denetim elemanları aracılığıyla be
yanların incelettirilmesi, doğru olup olmadığının araştırılması ve doğ
rusunun saptanması yollarını da aynı Yasayla öngörmüştür. Mükellef i-
çin doğru beyan lütuf değil, yaptırıma bağlanmış bir mecburiyettir.

Devletin, bu mecburiyetin sağlanması için tavizde bulunması söz konusu
olamaz. Aslında 213 sayılı Kanunun 5.maddesiyle ifşanın yasaklanmasın-
dan amaç, mükellefin ticari ve kişisel sınırlarının ortaya dökülmesini
önlemek ve böylece özel hayatın ve aile hayatının gizli olduğu yolunda
ki Anayasal kuralın gereğini yerine getirmek ve işletmenin bilimsel,
teknolojik ve diğer sınırlarının rakip firmalar tarafından öğrenilme-
siyle haksız kazançlar yaratılmasına meydan vermemektir.

Öte yandan, vergiye ilişkin hususların, yürüttüğü hizmet yönünden buna
ihtiyaç bulunan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişine verilmesinin
mükellefe sağlanmak istendiği ileri sürülen görevini ortadan kaldıraca
ğını düşünme olanağı da yoktur.

213 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan 788 sa
yılı Memurin Kanununun 23.maddesinin, "memuriyetine ait mahrem dosya-
lar münderecatını ifşa etmek" eylemini, memuriyetten ihraç cezasıyla
müeyyidelendirmiş olması, çoğunluk kararında olduğu gibi, 213 sayılı
Yasanın 5.maddesinin, bundan farklı özel bir anlama geldiğinin kanıtı
olarak gösterilemez. Aksine, bu durum mükelleflerin, kişisel ve ticari
sınırlarının ifşa edilmesi eyleminin de 788 sayılı Yasanın ilgili mad-
desinde tanımı yapılan disiplin suçunu oluşturacağı anlamına gelir ve
788 sayılı Yasadaki hükmün bu durumda da uygulanmasını sağlama amacı
güder. Başka bir anlatımla, her iki maddenin getirilişinde amaç birli-
ği vardır.

Açıklanan bu nedenlerle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişlerince,
görevleri ile ilgili olarak, vergi dairelerinden istenen bilgi ve bel-
gelerin verilmesinin 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 5.maddesindeki ya
sak kapsamına girmediği" yolundaki ayrışık oylarına karşı;
213 sayılı Vergi Usul Kanununun "vergi mahremiyeti" başlığını taşıyan
5.maddesinin 1.fıkrasında, "...Aşağıda yazılı kimseler görevleri dola-
yısıyla, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muame
le ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya
mesleklerine müteallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kal
ması lazım gelen diğer hususları ifşa edemezler ve kendilerinin veya ü
çüncü şahısların nef'ine kullanamazlar." hükmü yer almıştır. Bu hüküm-
le, mükellefin vergi dairesine güvenini sağlamak amaçlanmaktadır. Bil-
dirimlerin, vergi işlemleri dışında, başka hiçbir amaçla kullanılmaya-
cağına inanan mükellef doğru beyanda bulunmaya teşik edilmiş olur. Ak-
sine tutumlar, mükellefin sınırlarını vergi dairesinden de saklamasına
ve sonuçta vergi ziyaına neden olur. Kanunun "mahrem" olarak niteledi-
ği bir hususun, mahremiyetin korunması kendisine emanet edilen Devlet
Dairesince mutlaka korunması ve amacı dışında herhangi bir işleme esas
alınarak sahibi aleyhine bir sonuç doğurmaması esastır. Mahrem bir hu-
susun, üçüncü bir şahsa söylenmesi, açıklanması bu mahremiyetin ihla-
li, başka bir deyimle, sırrı ifşa anlamına gelir. Açıklamanın birden
çok kişiye söylenmesi, yayımlanması gibi eylemler, ihlalin derecesini
ve sonuçta ihlal edene uygulanacak cezanın artmasına yol açabilir. Yok
sa mükellef sırrının bir kişiye ya da bir çok kişiye söylenmesi (ifşa
edilmesi), 213 sayılı Kanunun 5.maddesindeki yasağa aykırılık yönünden
bir fark oluşturmaz.

Vergi mahremiyeti müessesesi; memurların görevleri nedeniyle öğrendik-
leri gizli belgeleri açıklayamayacaklarına ilişkin 657 sayılı Kanunun
değişik 31.maddesindeki genel yasaklamadan ayrı ve özel bir yasağı ön-
görmektedir. Çünkü 213 Sayılı Vergi Usul Kanununun yürürlüğe girdiği
tarihten yürürlükte bulunan 788 sayılı Memurin Kanununun 33.maddesi,
"...memuriyetine ait mahrem dosyalar münderecatını ifşa etmek" halini,
memuriyetten ihraç cezası ile müeyyidelendirmiştir. Bu hükmün mevcudi-
yetine rağmen Vergi Usul Kanununa, ayrıca, mükellef sırlarının ifşa e-
dilemeyeceği yolunda konulan hükmün özel bir anlamı olacağı çok açık-
tır. Her iki Kanunda da mahremiyetin açıklanması yasaklanırken, "İfşa"
kelimesi kullanılmıştır. Bu durumda kelimenin etimolojik incelenmesi
suretiyle yapılan sözel yorumun, amaçsal yorumla ulaşılan sonucu de-
ğiştiremiyeceği açıktır.

Kaldı ki, 213 sayılı Vergi Usul Kanunundan önceki 5432 sayılı Kanunda
da vergi mahremiyetine yer verilmiştir. Bu Kanunun gerekçesinde;
"1- Yetki ve vergi mahremiyeti:

Modern vergilerin iyi tatbik edilebilmesi idareye geniş selahiyetler
verilmesini icabettirmektedir. Bunun tabii bir neticesi olarak da "Ver
gi mahremiyeti" telakkisi doğmaktadır. Vergi mahremiyeti her ne suret-
le olursa olsun, vergi tatbikatı dolayısıyle öğrenilen ticari veya şah
si sırların mutlaka gizli kalacağını ifade eder.

Gelir ve servet vergileri gibi, mükellefin şahsına ve işine müteallik
en gizli ve hurda teferruatı araştıran modern şahsi vergilerin tatbiki
idare cephesinden vergi mahremiyetinin büyük bir titizlikle muhafaza e
dilmesine ve mükellefin bu bakımdan en ufak bir şüpheye düşmemesine
bağlıdır. Bu sebepten dolayı, usul kanununda vergi mahremiyetine ait
hükümler üzerinde bilhassa önemle durulmuş, bu hususta açık ve kesin
hükümler vazedilmiş, bu hükümlere aykırı hareket edecek olanların çarp
tırılacakları cezalar ağırlaştırılmıştır.

Modern vergilerin tatbikatı göstermektedir ki, bu kabil önleyici ted-
birler sayesinde filhakika vergi mahremiyeti meselesi halledilmekte,
hukuku korunmakta ve bu yüzden hemen hiçbir yerde ihtilaf çıkmamakta-
dır." denilmek suretiyle, amacın, vergi mükelelfine güven vermek oldu-
ğu açıkca vurgulanmıştır.

Anayasanın 123.maddesindeki, idarenin kuruluş ve göreviyle bir bütün
olduğu yolundaki ilke, idarenin tek bir kuruluştan ibaret olacağı ve
idarenin her biriminin idareye ait bütün işleri yapmakla görevli ve
yetkili olduğu anlamına gelmemektedir. Bu ilke, Devletin tekliği ilke-
sinin bir sonucu olarak "idare" sözcüğünün genel idare yanında, mahal-
li idareleri, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarını birlikte
ifade edeceğini belirtmektedir. Uygulamada da idarenin bir biriminin
kuruluş amacı doğrultusunda ve yalnızca o amaç kapsamında görev yaptı-
ğı ve yetki kullandığı görülmektedir. Esasen, bu durum, Anayasanın 8.
maddesinde yer alan kanuni idare ilkesinin bir gereğidir. Anayasanın
123.maddesine ilişkin gerekçede; "Türkiye'de idari yapının oluşmasın-
da, tarihi gelişim de deneyler sonucu merkezden yönetim ve yerinden yö
netim birbirini tamamlayan ilkeler olarak ortaya çıkmış ve sürekli uy-
gulama bulmuştur. Bunun sonucu olarak Devlet tüzel kişiliğinden başka,
onun yanında, çeşitli kamu tüzel kişiliği çıkmıştır. Bir başka deyimle
bugün kamu hizmetleri genel idare başta olmak üzere, mahalli idareler
ve hizmet yerinden yönetim kuruluşları tarafından yürütülmektedir.

Maddede idarenin kuruluş ve görevleri hakkında bir bütün olduğu ilkesi
getirilmek suretiyle, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve Milletiyle bö-
lünmez bütünlüğünün de bir sonucu olarak, idarenin yerine getirdiği
çeşitli görevlerle bu görevleri yerine getiren kuruluşlar arasında bir
lik sağlanmaktadır.

Dolayısıyla, nitelikleri gereği bazı hizmetler ayrı tüzel kişiler eliy
le görülmek yoluna gidilse de, idarenin bütünlüğü ilkesinin gereği ola
rak bunlar denetime bağlı kalacaklardır. Ayrıca, bu tür kamu tüzel ki-
şileri için, Anayasa ve Kanunlarda özel hüküm bulunmayan durumlarda,
Anayasanın idareye ilişkin genel ilke ve hükümleri uygulanacaktır." de
nilmek suretiyle bu görüş doğrulanmaktadır.

Ortaklıkların Denetimine Dair Tüzükle, Ticaret Bakanlığına verilen de-
netimin amacı, bu ortaklıkların, Ticaret Kanununa ilişkin işlemlerinin
denetlenmesinden ibarettir. Bu denetim yetkisinin bu amaçla sınırlı
olacağı ve ortaklıkların vergi işlemlerinin de denetimini kapsamayaca-
ğı açıktır.

Öte yandan, vergi mükellefine ait sırların, Sanayi ve Ticaret Bakanlı-
ğı müfettişlerinin bildirilmesine yasal olanak bulunmadığı görüşünün
bir sonucu olarak, bu sırların Maliye ve Gümrük Bakanına ve mahkemele-
re de verilemeyeceği ileri sürülemez. Şöyle ki, Anayasanın 138.maddesi
nin son fıkrası, "Yasama ve Yürütme Organları ile idare, mahkeme karar
larına uymak zorundadır; Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç
bir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktire-
mez." biçimindeki açık hükmü ile mahkemeler yönünden sorunu çok açık
biçimde çözmüştür. Maliye ve Gümrük Bakanı ise, Maliye ve Gümrük Bakan
lığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında 178 sayılı Kanun Hükmünde Karar
name'nin 5.maddesinin son fıkrasında, "Bakan, emri altındakilerin faa-
liyet ve işlemlerinden sorumlu olup, Bakanlık merkez, taşra ve yurt dı
şı teşkilatı ile ilgili kuruluşlarının faaliyetlerini ve hesaplarını
denetlemekle görevli ve yetkilidir." denilmekte olduğuna göre, vergi
işlemlerinin yürütülmesinde sorumlu, yetkili ve görevlidir. Oysa, Sana
yi ve Ticaret Bakanlığı müfettişlerinin, Maliye ve Gümrük Bakanının
yukarıda değinilen sorumluluğuna, görev ve yetkilerine sahip olduğunu
söylemek mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişlerince, ver
gi dairelerinden mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahısları-
na, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetleri-
ne veya mesleklerine ilişkin olarak istenen gizli bilgi ve belgelerin
verilmesinin 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 5.maddesinde yer alan ya-
sak kapsamına girdiği mütalaa kılınmakla dosyanın Danıştay Başkanlığı-
na sunulmasına 22.12.1984 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

İDARİ İŞLER KURULU: E:1985/42, K:1985/42

Anayasamızın 123.maddesinde; İdarenin kuruluş ve görevleriyle bir bü-
tün olduğu kabul edilmiştir. Anayasamıza göre idare organlarının deği-
şik yasal ve anayasal hukuki yapıda kurulmaları, idarenin bütünü ilke-
sini zedelememektedir. Bakanlıklar ile onlara bağlı kuruluşlar, yürüt-
me organının içinde yer alan ve idarenin esasını oluşturan temel yapı-
dırlar. Bakanlıklar, birbirlerinden idarelere değil bir bütünün görev
ve yetki yönünden değişik konum ve görünümlerini ifade eden idari ya-
pılardır. Ekonomik alandaki kamu hizmetini yürütmekle görevli Bakanlık
ların görev ve yetki alanları ise bu bütünlüğü teyid edecek şekilde da
ha çok içiçe ve yanyanadır. Bu yüzden de değişik ve fakat birbirleriy-
le ilgili kamu hizmetlerini ifa eden bakanlıkların, tek bir idarenin
organları olarak ellerindeki bilgi ve belgeleri birbirlerine karşı, an
cak açık bir kanun hükümüyle gizlemeleri mümkündür. Nitekim Devlet İs-
tatistik Enstitüsü hakkındaki 53 sayılı Kanunun 27.maddesinde; Enstitü
ce toplanan bilgilerden özel nitelikte olanların resmi bir makama ve-
rilmesi veya açıklanması yasaklanmıştır. Bütün bu sebeplerle Vergi
Usul Kanununun 5.maddesi ile konulan yasaklamaların, bakanlıkların ken
dilerine mevdu kamu hizmetlerinin yerine getirmek üzere ihtiyaç duyduk
ları ve vergi mükellefleri hakkında olup, Maliye Bakanlığının elinde
bulunan bilgileri kapsamayacağı açıktır." yolundaki görüşün gerekçeye
ilave edilmesi suretiyle Birinci Daire Kararında yer alan azınlık görü
şünün onanmasına ve bu yolda görüş bildirilmesine 14.3.1985 gününde ka
rar verildi.

(DAN-DER; SAYI:60-61)



BŞ/SE
 
 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı