|
Dairesi
Şirketin bilançosunda borç senedi bulunmaması alacak senetleri için reeskont ayrılmasına engel teşkil etmez. Ticari hayatta vadeli çek uygulamasının teamül haline geldiği, bu tip çeklerin vadeli senet hüviyetinde kabul edilmesi hakkaniyete uygun düşecektir.
|
|
Karar No
2000/156
|
|
Esas No
1999/156
|
|
Karar Tarihi
25-01-2000
|
|
|
Danıştay Üçüncü Daire
Şirketin bilançosunda borç senedi bulunmaması alacak senetleri için reeskont ayrılmasına engel teşkil etmez. Ticari hayatta vadeli çek uygulamasının teamül haline geldiği, bu tip çeklerin vadeli senet hüviyetinde kabul edilmesi hakkaniyete uygun düşecektir. İstemin Özeti: Dayanıklı tüketim malları ticareti ile uğraşan davacı şirketin 1996 takvim yılına ilişkin defter ve belgelerinin incelenmesi sonucu bulunan matrah farkı üzerinden adına ikmalen salınan kurumlar vergisi, geçici kurumlar vergisi, fon payı ile bunlara bağlı olarak kesilen ağır kusur cezalarına karşı açılan davayı; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 281. maddesinde, alacakların mukayyet değerleriyle değerleneceği, vadesi gelmemiş olan senede bağlı alacakların değerleme gününün kıymetine irca olunabileceği, bu takdirde senette faiz nispeti açıklanmış ise bu nispetin, açıklanmamışsa Cumhuriyet Merkez Bankasının resmi iskonto haddinin uygulanacağı, 285. maddesinde de, vadesi gelmemiş olan senede bağlı borçların değerleme gününün kıymetine irca olunacağı, bu maddeye 3239 sayılı Kanunun 22. maddesiyle eklenen fıkrada ise alacak senetlerini değerleme gününün kıymetine irca eden mükelleflerin, borç senetlerini de aynı şekilde işleme tabi tutmak zorunda olduklarının hükme bağlandığı, 3239 sayılı Kanunla getirilen fıkra hükmünde hem senede bağlı alacağı hem de senede bağlı borcu bulunan yükümlülerin uyacağı kuralın belirlendiği, vadesi gelmemiş senede bağlı alacak veya borç senedinden yalnızca birinin bulunması halinde, var olanın reeskont işlemine tabi tutulması gerektiği, aksi bir düşüncenin yükümlülere kanunla verilen hakların kullandırılmaması anlamına geleceği, inceleme raporunda, bilançoda hiçbir borç senedi gözükmeyen yükümlülerin alacak senetlerini reeskonta tabi tutamayacağı şeklindeki görüşün anılan kanun hükümlerinin konuluş amacına ters düşeceği, diğer bir anlatımla da alacak senetlerine reeskont ayrılmasının karşılığında muhakkak borç senedi olması şartına bağlanamayacağı, borç senedi olmayan yükümlülerin de vadesi gelmemiş alacak senetleri için tek başına reeskont ayırabileceği, inceleme raporunda davacı şirketin firmalardan emtia alımı karşılığında verdiği ve belli bir vade sonunda ödemeyi kabullendiği vadeli çekler için ayırdığı reeskontu, vadeli çeklerin hükümleri bakımından borç senedi niteliğinde olmadığı, kanun maddelerinde senet ibarelerinin olduğu, çekler için reeskont ayrılması imkanının tanınmadığı belirtilmekte ise de, ticari hayatta vadeli çek uygulamasının teamül haline geldiği, bu tip çeklerin vadeli senet hüviyetinde kabul edilmesinin hakkaniyete uygun düşeceği, nitekim 1 sayılı Sermaye Piyasası Tebliğinde de, vadeli çeklerin reeskonta tabi tutulmasının şart olduğunun açıklandığı, esasen, şirketin bilançosunda borç senetleri bulunmamasının alacak senetleri için reeskont ayrılmasına engel teşkil etmeyeceği, kaldı ki davacı şirketin vadeli çekleri reeskonta tabi tutmakla dönem matrahının artması yönünde hareket ettiği, bu nedenle alacak senetleri reeskontunun kurumlar vergisi matrahına ilavesinin yerinde olmadığı, inceleme raporunda iki adet buzdolabı için fatura kesilmediği ve bir adet klimanın yıl sonu mevcutlarında gösterilmediği yolundaki tespitin aksi davacı şirket tarafından tevsik edilmediğinden dönem matrahına ilavesinin yerinde olduğu, kaydi envanteri yapılan emtiaların dönem sonu stoklarının noksan değerlendirilmesi sonucu belirlenen matrah farkına gelince, raporda hangi fatura ile alınan emtianın dönem sonu stok mevcudunda bulunduğu ve hangi birim maliyetleri dikkate alarak yeniden hesaplandığı, ortalama birim maliyetlerini ne şekilde bulduğuna dair bir açıklık bulunmadığı, bu nedenle nasıl hesaplandığı konusunda bir açıklık bulunmayan ortalama birim maliyetlerine itibar edilemeyeceği, davacı şirket tarafından dava dilekçesinde, dönem sonu envanterinin doğru olduğu, değerlemeyi Vergi Usul Kanunu’nun 274. maddesine uygun yaptığını iddia ederek bu iddiasın tevsik etmek için dilekçeye eklediği fatura fotokopilerine ilaveten, duruşmada dönem sonu envanterinde bulunan bütün emtialara ait fatura fotokopilerini mahkemelerine ibraz ettiği, ibraz edilen faturaların inceleme raporunda belirtilen emtia cins ve dönem sonu mal mevcudu ile karşılaştırıldığında raporda yazılı cins ve miktarlara uygun olduğunun görüldüğü, inceleme elemanınca dönem sonu mevcudunda bulunan emtiaların fatura tarihi ve birim değerleri gösterilmek suretiyle raporda ayrıntılı bir döküm yapılmadığı, kendisine göre bulduğu ortalama birim maliyetleri şirketin envanter defterinde kayıtlı ortalama birim maliyetleriyle mukayese ederek farkın hesaplandığı, davacı şirket tarafından duruşma sırasında yıl sonu mevcudunu değerlendirirken faturada yazılı emtia bedellerini toplayıp emtia sayısına bölerek ortalama maliyeti bulduğunu, kolaylık olması bakımından her birinin ayrı ayrı bedelini deftere yazdığını beyan ettiğini, mahkemelerine ibraz edilen tüm faturaların değerlendirilmesi sonucunda bu iddiaların bir kısmının doğru, bir kısmının ise varit olmadığının tespit edildiği, sözü edilen tutanağın incelenmesinden de davacı şirketin bir kısım emtiayı yüksek, bir kısım emtiayı noksan değerlendirdiği, inceleme elemanınca da leh ve aleyhte yapılan değerleme hataları nazara alındığından davacı şirketin kendi aleyhine yaptığı fazla değerlemenin nazara alınması gerektiği, tutanaktaki tespitlere göre şirketin dönem sonunda düşük değerlediği emtia mevcudunun 970.311.900 lira olduğu, bu miktarın matraha ilavesi gerektiği, amortisman ayrılmasından belirlenen 17.231.000 lira matrah farkına karşı davacı şirket tarafından hiç bir iddiada bulunulmadığı, inceleme elemanınca iade edildiği halde alış maliyetine dahil edilmeyen iki adet şofben için belirlenen 29.870.000 liranın dönem kazancından indirilmesi kabul edildiğinden buna göre yapılan hesaplamada davacı şirketin 1.105.169.900 liralık kazancının beyan dışı bırakıldığı, geçici kurumlar vergisinin beyanname verme süresinin geçmesi nedeniyle aranamayacağı, matrah farkının defter ve belgelerden tespit edilmesi nedeniyle ağır kusur cezası yerine kusur cezasının uygulanması gerektiği gerekçesiyle kısmen kabul ederek kurumlar vergisi ile fon payını 1.105.169.900 lira matraha göre tadil eden, kesilen ağır kusur cezalarını kusur cezalarına çeviren, geçici kurumlar vergisini kaldıran (...) Vergi Mahkemesinin kararının; inceleme raporuna dayanılarak belirtilen matrah farkı üzerinden yapılan ağır kusur cezalı tarhiyatta kanuna aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istemidir. Karar : Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına oybirliğiyle karar verildi.
|
|