Danıştay Onbirinci Daire
1. Gerçek usulde vergiye tabi mükelleflerin ticari faaliyetlerini terk ettikten sonraki arızi nitelikteki mal teslimlerinden doğan kazançları katma değer vergisine tabi değildir. 2. Ticari faaliyette kullanılan aracın satışına ilişkin emsallerine nazaran bariz düşük bir fiyat beyan edildiği ve bu durumun mükellefçe haklı bir sebeple izah edilemediği durumlarda olayın takdire sevk edilmesi ve takdir komisyonunca matrah takdiri yerinde olup, sözkonusu satış fiyatının tespiti sırasında aracın gerçek satış bedeli konusunda bir araştırma yapılmadan, doğrudan kasko değerine göre yapılan takdir ve tarhiyatta yasal icabet bulunmamaktadır. İstemin Özeti: Nakliyecilikle uğraşan yükümlünün işletmesinde kullandığı aracın satış bedelini düşük beyan ettiği ileri sürülerek takdir komisyonunca takdir edilen matrah üzerinden 1993/Aralık dönemi için adına kaçakçılık cezalı katma değer vergisi salınmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla; olayda takdir komisyonunca araç satış bedeli olarak kasko değerinin esas alındığı, bu tip ihtilaflarda kasko değerinin esas alınacağı hususu Danıştay’ca da kabul edildiğinden yapılan tarhiyatta isabetsizlik görülmediği ancak araç satışı idarenin bilgisi dahilinde yapıldığından cezanın kusura çevrilmesi icap ettiği gerekçesiyle vergi aslı aynen, ceza kusura çevrilmek suretiyle tarhiyat kusur cezalı olarak onanmıştır. Vergi Dairesi müdürlüğü, cezalı tarhiyatın aynen onanması gerektiğini, yükümlü ise, faaliyetini terk ettikten sonra sattığı aracın gerçek satış bedeli üzerinden beyan ettiğini ileri sürerek taraflarca mahkeme kararının bozulması istenilmektedir. Karar: Uyuşmazlık satışı yapılan araç için beyan edilen satış bedeli ile aracın kasko sigorta bedeli arasındaki fark üzerinden takdir komisyonu kararma dayanılarak salınan kaçakçılık cezalı katma değer vergisinden doğmuştur. Vergi dairesi temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar mahkeme kararının lehlerine bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmemiştir. Yükümlü temyiz istemine gelince;193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının 5. bendinde, gerçek usulde vergiye tabi mükelleflerin terk ettikleri işleriyle ilgili olarak sonradan elde ettikleri kazançlarının arızi kazanç olduğu belirtilmiş, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde ise, ticari faaliyet çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu hükme bağlanmış, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 168. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendinde de, işi bırakma ve değişiklik bildirimlerinin olayın vuku tarihinden başlayarak bir ay içinde yapılacağı öngörülmüş bulunmaktadır. Madde hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, gerçek usulde vergiye tabi mükelleflerinin ticari faaliyetlerini terk ettikten sonraki arızi nitelikteki mal teslimlerinden doğan kazançlarının katma değer vergisine tabi olmadığı sonucuna varılmaktadır. Öte yandan, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal menfaat hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrahın işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücreti olduğu 2. fıkrasında bedelin emsal bedelinle veya emsal ücretlerine göre açık bir şekilde düşük olduğu ve bu düşüklüğün mükellefçe haklı bir sebeple açıklanamadığı hallerde de, matrah olarak emsal bedeli veya emsal ücretinin esas alınacağı 3. fıkrasında, emsal bedeli ve emsal ücretinin Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tespit olunacağı hükme bağlanmıştır. Vergi Usul Kanunu’nun emsal bedeli ve emsal ücreti başlıklı’267. maddesinde, emsal bedel gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değer olarak tanımlanmış, takdir esnasında da takdir komisyonunca maliyet bedeli ve piyasa kıymetleri araştırılmak ve kullanılmış eşya için ayrıca yıpranma dereceleri nazara alınmak suretiyle takdir yapılacağı, takdir edilen bedellere mükelleflerin vergi mahkemesinde dava açma hakkının mahfuz olacağı belirtilmiştir. Dosyanın incelenmesinden, yükümlünün ticari faaliyetinde kullandığı aracın satışıyla ilgili beyan edilen bedelin vergi dairesince düşük görülmesi üzerine re’sen takdir yoluna başvurulduğu takdir komisyonunca kasko sigorta bedeli ile beyan edilen değer arasındaki fark üzerinden matrah takdir edildiği, bu matrah farkı üzerinden kaçakçılık cezalı katma değer vergisi tarhedildiği anlaşılmaktadır. Ticari faaliyette kullanılan aracın satışı nedeniyle beyan edilen satış bedelinin düşük görülmesi üzerine olayın takdire şevki ve takdir komisyonunca matrah takdiri yapılması yerindedir. Ancak takdir komisyonunca aracın, gerçek satış değerinin ne olabileceği konusunda her hangi bir araştırma yapılmaksızın doğrudan kasko sigorta değeri esas alınarak takdirde bulunulması hatalıdır. Nitekim 28.01.1993 tarih ve 21479 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 170 seri No.lu Gelir Vergisi Tebliğinin (D) bölümünde, ’Gelir ve kurumlar vergisi uygulaması bakımından mükelleflerin satışını yaptıkları motorlu kara taşıtlarına ilişkin esas alacakları tutar, gerçek satış bedelidir. Ancak gerçek satış bedelinin emsallerine göre bariz bir şekilde düşük beyan edilmesi halinde taşıtın gerçek satış bedelinin tespiti yoluna gidilebilecektir. Bu tespit işlemi sırasında diğer unsurlarla birlikte satış tarihi itibariyle geçerli olan kasko sigortasına esas alınan bedelden de yararlanabileceği tabiidir’ denildiği olay tarihinden sonra çıkarılmış olmakla beraber Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’nün 06.05.1994 gün ve 1994/2 sıra no. lu iç genelgesinde’... bazı vergi dairelerinin gerçek satış bedelleri konusunda hiçbir araştırma yapmadan kasko sigortasına esas bedelleri kullanarak mükellefler arasında gereksiz ihtilaflara neden olmaktadır. Bu tür ihtilaflara yer verilmemesi açısından sadece kasko bedellerinden hareketle mükellefler adına tarhiyat yapılmaması, gerçek satış bedellerin tespiti sırasında diğer hususların da incelenmesi gerekmektedir.’ denilerek, yürürlükteki yasa hükümleriyle takip edilen amacın satılan araçların tüm özellikleri yıpranma ve hasar durumları ve piyasa koşulları gözönüne alınarak gerçek satış bedelinin bulunması olduğu belirtilmiştir. 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 20. maddesinin 1. fıkrasında; Danıştay ile vergi mahkemelerinin bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendilerinden yapacakları mahkemelerin belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilecekleri belirtilmek suretiyle idari yargı yerlerine geniş bir re’sen araştırma yetkisi tanınmıştır. Bu itibarla, yükümlü temyiz dilekçesinde faaliyetini terk ettikten sonra aracım sattığım ileri sürdüğünden araç satışının arızi nitelikte mal teslimi olup olmadığının tespiti bakımından öncelikle ticari faaliyetin hangi tarihte terk edildiği hususu vergi dairesinden sorulup araç satışı ticari faaliyetin sona erdirilmesinden önce yapılmış ise bu satış işlemi katma değer vergisine tabi olacağı hususu nazara alınarak takdir komisyonunca takdir edilen ve uyuşmazlık konuşu cezalı tarhiyatın dayanağını oluşturan bedelin, 3065 sayılı Kanun ile 213 sayılı Kanun yukarda açıklanan maddelerinde tanımı yapılan emsal bedeline uygun olup olmadığının tespiti amacıyla ticaret odası şoförler ve otomobilciler derneği ile gerekli görülecek başka ilgili merciler nezdinde yapılacak araştırma sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceğinden, tarhiyatın değişiklikle onanmasına ilişkin mahkeme kararında isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle vergi dairesi temyiz isteminin reddine yükümlü temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesinin kararının yukarıda belirtilen hususlar gözönüne alınarak yeniden bir karar verilmek üzere bozulmasına, oybirliği ile karar verildi.