Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu
Vergi Usul Kanunu'nun 11, maddesinin son fıkrasında tanınan yetki uyarınca Maliye Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulan 164 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin Dördüncü bölümünün iptali istemiyle açılan davanın kısmen kabulü gerekirken, bu bölümün tümüyle iptali hukuka uygun değildir. istemin Özeti: 3418 sayılı Kanun'un verdiği yetkiye dayanılarak Maliye Bakanlığınca 15,09.1990 günlü ve 20636 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 164 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin '5590 sayılı Kanuna Göre Kurulmuş Bulunan Ticaret Borsalarında Tescil Ettirilerek Satın Alınan Zirai Ürün Bedellerinden Yapılacak Gelir Vergisi Tevkifatı ve Müteselsil Sorumluluk' başlığım taşıyan 4. bölümünün iptali istemiyle dava açılmıştır. Davayı inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi'nin kararıyla; sözkonusu düzenlemenin ve bu düzenlemeye olanak tanıyan 3418 sayılı Kanun'un 30. maddesinin, Anayasa'nın 6,7,8, 38, 73 ve 124. maddelerine aykırı görülerek Anayasanın 152. ve 2949 sayılı Kanun'un 28. maddesi uyarınca sözkonusu hükmün iptali istemiyle yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararla iptal isteminin reddedildiği, davanın çözümünün, davaya konu tebliğin 4. bölümünde öngörülen düzenlemenin, yürürlükteki kanunlara aykırı olup olmadığının belirlenmesine bağlı olduğu, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 11. maddelerinde, müteselsil sorumluluk kapsamına alınan kişi veya kuruluşların ya sözkonusu tevkifatı yapmak ve vergi dairesine yatırmakla yükümlü bulunmaları ya da tevkifatın konusunu oluşturan alım satıma taraf olmalarının bağlayıcı koşul olarak öngörüldüğü, bir kişi veya kuruluşun vergi tevkifatının ödenmemesinden dolayı müteselsilen sorumlu tutulabilmesi için, bunların, vergiyi doğuran olayda taraf olmaları gerektiği, yasa yapıcının düzenleme yapma yetkisi tanıdığı idari organların yapacakları düzenlemelerde, bu kuralın dışına çıkmaları ve Kanun'un amaç ve kapsamım aşan kurallar ve ilkeler belirlemelerinin yasaya aykırı düşebileceği, Anayasanın 73. maddesinin de bunu gerektirdiği, 213 sayılı Yasanın 11. maddesine 3418 sayılı Yasanın 30, maddesiyle eklenen fıkra ile zirai ürünlerin alım ve satımına aracılık eden kuruluşlar ile ticaret borsalarım, bu mahsullerin satın alınması sırasında yapılacak vergi tevkifatından müteselsilen sorumlu tutmaya, sözkonusu ürünlerin satışı dolayısıyla yapılacak vergi tevkifatının hangi safhada yapılacağım her ürün için ayrı ayrı belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmış ise de, bu yetkinin ancak, borsalarda yapılacak alım satım sırasında vergi tevkifatı yapılıp vergi dairesine yatırılmasının gerekli olması ya da bor salarında vergi tevkifatı yapılıp vergi dairesine yatırılmasının gerekli olması ya da borsaların da vergi tevkifatı yapmak ve vergi dairesine yatırmakla yükümlü bulunmaları halinde kullanılmasının mümkün olduğu, oysa borsaların vergi hukuku yönünden böyle bir yükümlülüklerinin bulunmadığı, kendi kanununa göre görevleri sadece 'Tescil' den ibaret olan borsaların, salt alım ve satımı tescil etmesinin, bu kuruluşları zirai ürünlerin alım ve satımına aracılık eder durumuna getirmeyeceği, alımsatıma aracılığın, alıcı ile satıcıyı işlem yönünden karşılaştırmayı ifade ettiği, ticaret borsalarım aracı kuruluş olarak nitelendirmenin mümkün olamayacağı, borsaların. idare adına vergi tahsili ile görevlendirilmiş, noter veya tapu idaresi gibi bir kuruluş olmadıkları, sözkonusu hükmün borsalar yönünden uygulanabilmesinin ancak, borsada zirai ürünlerin alım satımı anında tahsil edilebilecek bir vergi tevkifatının mevcudiyeti halinde mümkün olabileceği, borsada ya da borsa dışında yapılmış işlemler nedeniyle yapılacak vergi tevkifatının, vergi idaresine beyan ve yatırılması, işlem tarihini izleyen ayın 20. günü akşamına kadar mümkün olduğundan, sözkonusu tevkifatın ödenmemiş olmasından dolayı borsaları ve borsa yöneticilerini, bu vergilerden ve cezalardan müteselsilen sorumlu tutmaya fıkranın ne lafzı ne de amacının uygun bulunmadığı, bu durumda, 5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca kurulmuş, tüzel kişiliğe sahip ve kamu kurumu vasfım haiz olan ve aynı Kanun'un 34. maddesinde görevleri sayılmış bulunan, borsaya dahil maddelerin alım ve satımım tanzim ve tescil etmekle görevlendirilen ve sözkonusu maddelerin alım satımında taraf veya aracı durumunda bulunmayan, dolayısıyla Gelir Vergisi Kanunu'nun 94, 96 ve 98. maddelerine göre vergi tevkifatı yapmak ve vergi dairesine yatırmak yükümlülüğünden söz edilemeyecek olan ticaret borsalarının; Vergi Usul Kanunu'nun vergi tevkifatında müteselsil sorumluluğu düzenleyen 11. maddesinin açık hükmünün aksine, genel tebliğle sorumluluk kapsamına alınmasının, Kanun'un tanıdığı yetkinin üzerine çıkılması ve kanunda öngörülmeyen yükümlülük tesis edilmesi sonucunu doğuracağı, böyle bir düzenleme yapılabilmesinin, borsadaki işlemlerin vergiye tabi olması ve bu vergi yatırılmadıkça tescil işleminin yapılmayacağının kanunda öngörülmesiyle mümkün olabileceği, bu yönde bir yasal düzenleme yapılmadıkça, alım satıma taraf olmayan kişi ve kuruluşların, bu arada ticaret borsalarının, tevkif ettikleri vergileri vergi idaresine yatırmayan vergi sorumlularının fiilinden müteselsilen sorumlu tutulamayacağı, gerekçesiyle 164 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin 4. bölümünün iptaline karar vermiştir. Karar, Maliye Bakanlığınca temyiz edilmiş ve davacı hakkında bugüne kadar davaya konu tebliğ hükümlerine göre bir işlem yapılmadığı, başka bir deyişle menfaat ihlalinin bulunmadığı, dolayısıyla dava açılamayacağı, bu düzenlemenin amacının ekonomik faaliyetlerin kayıt altına alınması ve belge sistemi içine dahil edilmesi olduğu, müteselsil sorumluluğun borsalar yönünden hukuken var olduğu, tebliğin bunu bir kez daha ortaya koyduğu, müteselsil sorumluluk getiren hükmün, Anayasaya aykırı olmadığının Anayasa Mahkemesi Kararı ile de sabit olduğu, bu düzenleme ile ticaret borsalarının mükellef ve vergi sorumlusu gibi kabul edildiklerinden söz edilemeyeceği ileri sürülerek bozulması istenmiştir. Karar: 164 Seri Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin, '5590 sayılı Kanuna Göre Kurulmuş Bulunan, Ticaret Borsalarında Tescil Ettirilerek Satın Alınan Zirai Ürün Bedellerinden Yapılacak Gelir Vergisi Tevkifatı ve Müteselsil Sorumluluk' başlığım taşıyan 4. bölümünün iptaline ilişkin Danıştay Dördüncü Daire karan, Maliye Bakanlığınca temyiz edilmiştir. 164 Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin davaya konu yapılan 4. bölümünün, vergi sorumlusu yanında ticaret borsalarım vergi ödevinin gereği gibi yerine getirilmemiş olmasından dolayı müteselsilen sorumlu tutan düzenlemesi nedeniyle davacının menfaat ilgisi açık olduğundan, bu yöndeki temyiz iddiasının kabulüne olanak bulunmamaktadır. 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 'Vergi kesenlerin sorumluluğu' başlığım taşıyan 11. maddesine, maddenin beşinci fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen son fıkrada Maliye ve Gümrük Bakanlığı, zirai ürünlerin alım ve satımına aracılık eden kuruluşlar ile ticaret borsalarım, bu mahsullerin satın alınması sırasında yapılacak vergi tevkifatından müteselsilen sorumlu tutmaya, sözkonusu ürünlerin satışı dolayısıyla yapılacak vergi tevkifatının hangi safhada yapılacağım, her bir ürün için ayrı ayrı belirlemeye yetkili kılınmıştır. Bu yetkiye dayanarak Maliye Bakanlığınca, zirai ürünlerin alım bedelleri üzerinden yapılacak gelir vergisi tevkifatı konusunda uyulacak esaslar; 164 seri no. lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 15.09.1990 günlü ve 20636 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konulmuştur. Tebliğin davaya konu 4. bölümü, ticaret borsalarında tescil ettirilerek satın alınan zirai ürün bedellerinden yapılacak gelir vergisi tevkifatı ve müteselsil sorumlulukla ilgili düzenlemeye ilişkindir. Bu bölümün ilk paragrafından; borsada tescil ettirilerek, çiftçilerden satın alınan zirai ürün bedelleri üzerinden tevkif edilerek vergi dairelerine ödenmesi gereken vergiden, borsalar, yöneticileri ve zirai ürün satın alanların müteselsilen sorumlu olmaları kabul edilmiştir. Aynı bölümün ikinci paragrafında ise zirai ürünlerin daha önce çiftçiden satın alınması esasında gelir vergisi tevkifatının yapılmamış olması halinde, tevkif yoluyla ödenmesi gereken vergi ile buna bağlı ceza, gecikme faizi ve gecikme zammından, tescil işlemini yapan borsalar, borsaların yöneticileri ve vergisi tevkif yoluyla ödenmeyen zirai ürünü borsaya getirenlerin de müteselsilen sorumlu tutulması öngörülmüştür. 5590 sayılı 'Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret 0daları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği' Kanunu'nun 32. maddesinde ticaret borsalarının, kanunda yazılı esaslar dairesinde borsaya dahil maddelerin alım ve satımı ve fiyatlarının tespit ve ilanı işleriyle meşgul olmak üzere kurulan tüzel kişiliği haiz kamu kurumları olduğu hükme bağlanmıştır. Yasanın 34. maddesinde borsaların görevlerine yer verilmiş ve borsaya dahil maddelerin borsada alım satımım tanzim ve tescil etmek de bu görevler arasında sayılmıştır. 5590 sayılı Yasanın 37. maddesinin son fıkrasında ise borsaya kayıtlı maddelerin müstahsilleri veya amillerinin, borsalara kaydolmaksızın dahi kendi mallarım borsalarda satabilecekleri kurala bağlanmıştır. 03.11.1987 gün ve 19623 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ticaret Borsalarına Dahil Maddeler ve Bu Maddelerin Alım veya Satımlarının Tescili Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinde, borsa muamelelerinin, borsaya dahil bir maddenin tespit edilmiş bir miktarı veya fazlası üzerinden yapılan alım veya satımlar olduğu belirtilmiş, 10. maddesi ile de borsaya dahil ve belli miktarı aşan maddelerin alım satımının, borsalara tescili zorunlu tutulmuştur. Bu düzenlemelerden görüleceği üzere borsaya dahil maddelerin, tespit edileni aşan miktarının çiftçiden alınması halinde, bu alımların borsaya tescili zorunludur. 213 Sayılı Yasanın 11. maddesinin altıncı fıkrası ile tarım ürünlerinin alım satımına aracılık eden kuruluşlar ile ticaret borsalarının, alım satıma konu tarım bedelinden yapılacak vergi tevkifatından sorumlu tutulduğu açıktır. Bu düzenlemenin amacı, tarım ürünlerinin alım satımında üreticinin ödenmesi gereken vergiye mahsuben sorumlu sıfatıyla alıcı tarafından yapılmakta olan vergi tevkifatını güvenceye bağlamaktır. Davacı, 164 seri sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin 4. bölümünün ilk ve ikinci paragrafında yapılan düzenlemelerin Vergi Usul Kanunu'nun 11. maddesinin altıncı fıkrasına aykırı olduğunu ileri sürmüş ve açtığı davada. Danıştay Dördüncü Dairesince bu iddia kabul edilmiş ve düzenlemenin, yasalara aykırı olduğu belirlenerek temyiz istemine konu yapılan kararla anılan bölüm iptal edilmiştir. Bilindiği gibi Vergi Usul Kanunu'nun 235. maddesinde, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar ile defter tutmak zorunda olan çiftçilerin, götürü usule tabi veya vergiden muaf çiftçilerden satın aldıkları malların bedelini ödedikleri sırada iki nüsha müstahsil makbuzu düzenlemek, bunlardan birini imzalayarak satıcı çiftçiye vermek, diğerini ona imzalatarak almak zorunda tutulmuş, müstahsil makbuzunun tüccar veya alıcı çiftçi nezdinde kalan nüshasının, fatura yerine geçmesi kabul edilmiştir. Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesinin 11. bendinde de çiftçilerden safın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden hangi oranlarda vergi tevkifatı yapılması gerektiği belirtilmiş, tevkifat oranının belirlenmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki tanınmıştır. Çiftçilerden yapılan zirai ürün alımları sırasında düzenlenen müstahsil makbuzunda gösterilen bedel üzerinden, 193 sayılı Yasanın 94. maddesine göre Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen oranda vergi kesintisi yapılması, sözkonusu ürünleri satın alanlara düşen bir vergi ödevidir. Vergiyi kesenlerin, 94. madde uyarınca yaptıkları, tevkifatı kendi kayıt ve hesaplarında ayrıca göstermeleri Yasanın 97. maddesinin ikinci fıkrasında, tevkifat yapmaya mecbur olanların bir ay içinde yaptıkları ödemeler ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri izleyen ayın yirminci günü akşamına kadar ödemenin yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye mecbur oldukları 98. maddenin ilk fıkrasında, yapılan tevkifatın muhtasar beyanname ile bildirilmesi gerektiği ise 99. maddede öngörülmüştür: Kotasyona tabi olan ve belli miktardan fazla tarım ürünü üreticiden satın alan tüccar, bu alımsatımı ticaret borsasında tescil ettirmek zorundadır. 164 sayılı Genel Tebliğin 4. bölümünün ilk paragrafı, 213 sayılı Yasanın 11. maddesinin altıncı fıkrasında da öngörülen yetkiye dayanarak, böyle bir alımsatımın ticaret borsasında tescili sırasında müstahsil fişinin usulüne uygun düzenlenmiş ve Gelir Vergisi Kanunu'nun yukarıda değinilen kuralları gereğince gelir vergisi kesintisinin yapılmış olmasının borsa yetkililerince aranmasını öngörmüş, bu araştırma ve gereğin yerine getirilmemesine karşın tescilin yapılmış olması halinde, borsaları da alıcı tüccarla birlikte müteselsilen sorumlu tutan bir düzenleme getirmiştir. Vergi Usul Kanunu'nun 235. ve Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddelerine göre çiftçiden tarım ürünü satın alan tüccarın; işlemin yapılması sırasında iki nüsha müstahsil makbuzu düzenleyerek birini imzalayıp çiftçiye vermesi, diğerini çiftçiye imzalatarak fatura yerine geçmek üzere almaşı ve gelir vergisi kesintisi yapması gerekmektedir. Bir tüccarın, takvim yılının herhangi bir gününde yaptığı tarım ürünü alımı nedeniyle borsada tescilin de yerine getirilmesi mümkün olmasına karşın, gelir vergisi kesintisinin beyan zamanı, izleyen ayın yirminci günü akşamı sona ermektedir. Henüz beyanname verme süresi dolmamışken yapılan tescil sırasında, borsa ve yetkililerinin beyannamenin düzenlenmiş ve ilgili vergi dairesine verilmiş ya da tahakkukun yapılmış olmasını aramaları düşünülemeyeceğinden, tebliğin bu paragrafında öngörülen sorumluluğu, tevkifatın yapılmasıyla sınırlı kabul etmek gerekmekte ve tebliğin 4. bölümünün ilk paragrafının yasaya aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Dördüncü bölümün ikinci paragrafında ise, borsada tescil ettirilen bir tarım ürünü alımsatımı muamelesinin satıcı tarafının, evvelce çiftçiden satın alınmış tarım ürünü bedelinden vergi kesintisi yapmamış olmasına karşın, alımsatımın borsada tescili halinde ticaret borsası, ödenmemiş vergi, ceza, gecikme faizi ve gecikme zammından satıcı ile birlikte müteselsilen sorumlu tutulmuştur. Dördüncü bölümün ikinci paragrafında öngörülen sorumluluğun ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir, Bu paragrafta öngörülen müteselsil sorumluluğun önkoşulu, borsada tescil edilen bir alımsatıma konu tarım ürününün evvelce çiftçiden satın alınması sırasında vergi tevkifatının yapılmamış olmasıdır. Dolayısıyla bu paragrafta yeralan düzenleme ile sorumlu sıfatıyla vergi kesintisi yapma ödevini yerine getirmemiş olan satıcıların tescil istemlerinin kabul edilmemesi amaçlanmıştır. Çiftçiden alınması sırasında bedelinden vergi tevkifatı yapılmamış tarım ürününün borsada tescil edilerek satılmasını önlemek isteyen bu düzenlemenin, Vergi Usul Kanunu'nun 11. maddesinin altıncı fıkrasına aykırı düşmediği sonucuna varılmaktadır. Ticaret borsalarının, tarım ürünü bedelinden kesilmeyen ve bunun sonucu olarak beyan dışı kalan ve ödenmeyen gelir (stopaj) vergisi ile bu vergiye ait gecikme faizi ve zammından satıcı ile birlikte müteselsilen sorumlu tutulmalarında yasaya aykırı bir yön görülmemektedir. Ancak, beyan dışı kalan bu vergi nedeniyle doğan vergi kaybından dolayı kesilmesi gereken ve kesilen cezadan da borsaların müteselsilen sorumlu tutulmaları, cezaların şahsiliği ilkesine aykırı düşmektedir. Öte yandan 164 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin yasal dayanağı olan Vergi Usul Kanunu'nun 11. maddesinin altıncı fıkrasında sadece ticaret borsalarının müteselsilen sorumlu tutulmalarına olanak tanınmışken, Tebliğin 4. bölümünde ticaret borsaları yanında borsa yöneticilerinin de müteselsilen sorumlu tutulmaları yasaya uygun olmamıştır. Borsada tescilin; çiftçiden yapılan tarım ürünü alışları sırasında alıcılar tarafından vergi sorumlusu sıfatıyla yapılması gereken vergi tevkifatının belgelenmesinden sonra gerçekleştirilmesi yükümlülüğü getirerek, bu yükümlülüğü yerine getirmeyen ticaret borsası ve yöneticilerini asıl sorumlularla birlikte müteselsilen sorumlu tutan dava konuşu düzenlemeyi tümüyle iptal eden Danıştay Dördüncü Daire kararı hukuka uygun görülmemiştir. Bu nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile 164 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin 4. bölümünü iptal eden Danıştay Dördüncü Dairesinin kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından yargılama gideri yönünden hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, oyçokluğu ile karar verildi. karşı OY: Davada temyiz konuşu yapılan 164 Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin ticaret borsalarında tescil ettirilerek satın alınan zirai ürün bedellerinden yapılacak gelir vergisi tevkifatı ve müteselsil sorumluluk başlıklı dördüncü bölümü Danıştay Dördüncü Dairesi tarafından iptal edilmiştir. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesine göre, çiftçilerden ticaret borsalarında tescil ettirilmek suretiyle salın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden alıcının tevkifat yaparak bunu vergi dairesine anılan Yasanım 96 ve 98. maddelerde yazılı usul ve süresi içinde yatırmak zorunluluğu vardır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 11. maddesinin son fıkrası, ticaret borsalarının.ve yöneticilerinin hangi hallerde bu ödemelerden sorumlu tutulacakları yani müteselsilen sorumlu olacakları yolunda hükümleri getirmiş ve bu konuda Maliye Bakanlığına bir genel tebliği düzenleme yetkisi de vermiştir. İşte bu uyuşmazlığın çözümü düzenlenen bu genel tebliğin 193 Sayılı Yasanın 94, 96 ve 98. maddelerine uygun olup olmadığının tespitine bağlıdır. Bu olayda konuya temel olan 193 sayılı Yasanın 94. maddesinin 11. fıkrasında yazılı şekilde ticaret borsalarında tescil ettirilerek çiftçilerden satın alınan zirai mahsul bedelinden yapılan tevkifatların, yasanın bu ve ilgili müteakip maddelerine uygun olması gerekmektedir. Dolayısıyla Maliye Bakanlığı, ticaret borsaları ve yöneticilerinin anılan 11. maddesi uyarınca tevkifat, vergideki müteselliliğin koşullarım iyi tespit etmek ve tebliğin! düzenlerken tevkifatla ilgili temel ve esasları düzenleyen Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. ve müteakip maddelerdeki sınırlar içinde kalmak zorundadır. Yani zirai ürünlerin maddede yazılı şekilde ticaret borsalarında tescil ettirilmesi, mahsulün borsada ilk elden çiftçilerden alınmış olması ve tevkifatların satın alanlar tarafından tevkif edilerek vergi dairelerine yatırılmış olması gibi Kanun'un temel unsurlarım tebliğine açık bir şekilde yansıtmak durumundadır. İşte olaya bu koşullar altında baktığımızda Maliye Bakanlığının 164 Seri Sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin 4. bölümünün birinci paragraf, yasanın anılan hükümlerine uygun olarak hazırlanmıştır ve iptalim gerektirecek bir durumu yoktur. Tebliğin aynı bölümün ikinci paragrafına gelince, zirai ürünlerin ticaret borsalarında tescile dayalı olarak satın alınma koşuluna yer verilmiş bile olsa düzenlemede bu koşulun yanında mahsulün borsalarda ilk elden çiftçilerden satın alınmış koşuluna, yer verilmemiş olması nedeniyle Gelir Vergisi Yasası'nın 94. maddesine aykırı düşmektedir. Açıklanan nedenlerle, tebliğin tamamım iptal eden Danıştay Dördüncü Dairesinin kararının tebliğin birinci paragrafı nedeniyle kısmen bozulması gerekirken tümden bozulması yolundaki karara karşıyım.