Danıştay Dokuzuncu Daire
Aracını satarak nakliyecilik faaliyetine son veren mükellefin bu satıştan elde ettiği kazanç arızi kazanç olduğundan KDV’ye tabi olmayacaktır. İstemin Özeti: Nakliyecilik faaliyetinde bulunan yükümlünün aracım, kasko sigorta bedelinden daha düşük fiyatla sattığı nedeniyle takdir komisyonu tarafından takdir edilen matrah üzerinden salınan kaçakçılık cezalı katma değer vergisine karşı açılan davayı; yükümlünün 22.12.1993 tarihinde aracım satarak nakliyecilik faaliyetine son vermesinden dolayı elde ettiği kazancın 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun 82. maddesi uyarınca arızi kazanç mahiyetinde olduğu ve bu sebeple katma değer vergisine tabi olamayacağı gerekçesiyle kabul ederek cezalı tarhiyatı kaldıran Vergi Mahkemesi kararının; aracın faaliyet devam ederken satıldığı, satıştan sonra işin terk edildiği, işin terk edilmesinden sonra satılan araç için fatura düzenlenmesi ve katma değer vergisi beyannamesi verilmesinin gerçekle bağdaşmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. Karar: Temyiz edilen Vergi Mahkemesi kararında, 2577 Sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisinin bulunmadığı anlaşıldığından temyiz isteminin reddine, anılan mahkeme kararının onanmasına esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY: Uyuşmazlık, sahibi bulunduğu nakil vasıtası ile taşımacılık yapmakta iken, bu aracım satarak işini terk eden davacının bu satış nedeniyle katma değer vergisi mükellefi olup olmadığı, başka bir ifade ile, işi terk nedeniyle verdiği son katma değer vergisi beyannamesine bu satıştan elde ettiği bedeli de dahil edip etmeyeceği hususuna ilişkin bulunmaktadır. 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun, ’Verginin konusunu teşkil eden işlemler’ başlığım taşıyan 1. maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Bu durumda, işini terk eden bir mükellefin işletmesini satması halinin yukarıda sayılan hangi tür bir faaliyet kapsamına girdiğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu işlemin bir sınai veya zirai veyahut serbest meslek faaliyeti olmadığı hususu tartışmasız olduğu gibi Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç ile ilgili 37. ve müteakip maddelerinde de bu satıştan elde edilen hasılatın ticari kazanç sayılacağı yolunda bir işaret veya ibare bulunmamaktadır. Aksine; olayın 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununun ’Sair kazanç ve iratlar’ ile ilgili bölümünün mükerrer 80/b maddesine göre değer artış kazancına tabi olduğunu, bu tür kazançların ise Katma Değer Vergisi Kanununun yukarıda anılan 1. maddesi uyarınca katma değer vergisine tabi tutulmasına olanak bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, olayın Gelir Vergisi Kanununun 82/5. maddesine dayanılarak arızi kazanç sayılması, bu maddenin anlam ve a macına uygun düşmemektedir. Zira, burada arızi kazanç olarak vergiye tabi tutulmak istenenler, maddede örnek olarak verilen, değersiz alacak ve şüpheli alacakların sonradan tahsil edilmesi halleri gibi, ticari faaliyetle ilgili olup da faaliyetin terkinden sonra elde edilen hasılatlardır. Açıklanan nedenlerle, çoğunluk kararma sonucu itibariyle katılmakla beraber, konunun ’arızi kazanç’ sayılması gerekliği yolundaki gerekçesine katılmıyorum.