|
Dairesi
Gayrimenkul satışlarında, emsal bedelinin hangi usullere göre belirleneceği Vergi Usul Kanunu’nun 267, maddesinde belirtilmiş olup, bunlar sırası ile ortalama fiyat esası, maliyet bedeli esası ve taktir esasıdır. Emsal bedelin saptanmasında bu sıralamaya uyulması, başka bir anlatımla, önce ort
|
|
Karar No
1997/1021
|
|
Esas No
1996/988
|
|
Karar Tarihi
19-03-1997
|
|
|
Danıştay Onbirinci Daire
Gayrimenkul satışlarında, emsal bedelinin hangi usullere göre belirleneceği Vergi Usul Kanunu’nun 267, maddesinde belirtilmiş olup, bunlar sırası ile ortalama fiyat esası, maliyet bedeli esası ve taktir esasıdır. Emsal bedelin saptanmasında bu sıralamaya uyulması, başka bir anlatımla, önce ortalama fiyat esası uygulanması, bu usulün uygulanamaması halinde 2. sıradaki maliyet bedeli e sasının gözönüne alınması eğer bu usul ile de emsal bedel saptanamıyorsa ancak o zaman takdir esası yöntemine başvurulması gerekecektir. İstemin Özeti: İnşaat ve taahhüt işi ile uğraşan yükümlü şirket adına vergi inceleme raporuna dayanılarak 1988 yılı Ocak, Şubat, Mart, Mayıs, TemmuzAralık aylarına ilişkin olarak kaçakçılık cezalı katma değer vergisi ile Aralık ayı hariç olmak üzere aynı dönemler için kaçakçılık cezalı dahili tevkifat tarh edilmiştir. Vergi Mahkemesi kararı ile; uyuşmazlığın, yükümlü anonim şirketin aktifinde kayıtlı arsanın arsa payı karşılığı inşaat yapım ve satış vaadi sözleşmesi gereği müteahhide devredilmesi nedeniyle devredilen kısmın; 213 Sayı’ı Kanun’un 267. maddesinde yer alan emsal bedeli tayininin, maddenin 2. sırasında belirtilen maliyet bedeli esasına göre mi, yoksa 3. sırada belirtilen takdir esasına göre mi tespit edileceği ve tespit edilen bu değerin katma değer vergisine tabi olup olmayacağına ilişkin olduğu, uygulamada, arsanın kat karşılığında müteahhide verilmesi olarak nitelendirilen olayda, arsa sahibi ile müteahhit arasında yapılan sözleşmeye göre arsa sahibi tarafından arsa bedeli alınmayarak arsanın bütünü üzerinde müteahhit lehine kat irtifak hakkı tesisi gerekmekte olup, kat irtifak hakkı tesisi ise Harçlar Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre tapu harcına tabi olduğundan değerinin belirlenmesinin zorunlu bulunduğu, bu işlemden dolayı müteahhit lehine tesis edilen kat irtifak tesis bedeli bilinmediğinden bedelin 213 Sayılı Kanun’un 267. maddesi hükmü uyarınca bulunması zorunlu olup, arsanın emlak vergi değeri de belli olduğundan, anılan maddenin 2. sırasında ’emsal bedeli belli edilecek malın, maliyet bedeli bilinir veya çıkarılması mümkün olursa bu taktirde mükellef bu maliyet bedeline toptan satışlar için %5, perakende satışlar için %10 ilave etmek suretiyle emsal bedelini bizzat belli eder.’ şeklinde tanımlanan maliyet bedeli esasına göre belirlenmesi gerektiğinde kuşku olmadığı, her ne kadar, kat karşılığı arsa devrinde kanuni anlamda satış olmadığından emsal bedeli tespitinde 213 Sayılı Kanun’un 267. maddesinin 3. sırasında belirtilen taktir esasinin temel alınacağı öngörülse de, değerleme yönünden, maliyet bedelinin bilinmesi ve çıkarılması mümkün olan durumlarda ikinci sırada belirtilen satış kavramının devir ve teslimleri de kapsayacak şekilde düşünülmesi gerektiğinde tartışma bulunmadığı, diğer yandan, 3065 Sayılı Kanun’un 1. maddesinin, 1. fıkrasında, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin katma değer vergisine tabi olduğu belirtilmek suretiyle aynı Kanun’un 2. ve 3. maddesi kapsamına dahil olan arsa payı karşılığı müteahhide yapılan arsa devrinin de katma değer vergisine tabi tutulduğunun anlaşıldığı, olayda ise, yükümlü şirket tarafından müteahhide devredilen arsadan dolayı şirket defter kayıtları için, tapuda düzenlenen senet ve buna ait harç makbuzundaki bilgiler yeterli ise de fatura düzenlenerek kayıt yapılmasında kanuna aykırılık görülmediği, dolayısıyla arsa devrinden dolayı sağlanan hasılat ve buna ait katma değer vergisi, kayıtlara intikal ettirilmiş olduğundan ortada re’sen takdir nedeni bulunmadığı, bu durumda, taktir esasından hareketle inceleme raporu ile taktir edilen matrah üzerinden yapılan cezalı tarhiyatta isabet olmadığı gerekçesiyle kaçakçılık cezalı katma değer vergisi ve dahili tevkifatı terkin etmiştir. Vergi dairesi müdürlüğü, inceleme raporuna dayanılarak yükümlü şirket adına tarh edilen kaçakçılık cezalı katma değer vergisi ve dahili tevkifatta isabetsizlik olmadığım ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Karar: Uyuşmazlık, 1988 yılında satın alınarak aktife kaydedilen taşınmazın bir bölümünün, aynı yılda inşaat karşılığında yapılan devir sözleşmesiyle arsa üzerine inşa edilecek bağımsız bölümlerin %62’si müteahhide, %31’i kendisine kalacak biçimde müteahhide maliyet. bedeli üzerinden devredilmesinin inceleme elemanı tarafından bedelin belirlenmesi yönünden eleştirilerek arsanın emsal bedelinden düşük bir bedel üzerinden tapuda devredilmesi ve bu değer üzerinden müteahhide fatura düzenlenmesi yerinde bulunmayarak 213 Sayılı Kanun’un 267. maddesinin 3. sırasında yer alan taktir esasına göre, yapılacak inşaatın birim değerleri dikkate alınarak hesaplanan bedelin müteahhide devredilen arsanın karşılığı olduğu kabul edilmek suretiyle saptanan matrah farkı üzerinden cezalı katma değer vergisi ve dahili tevkifat tarh edilmesinden doğmuştur. Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bozulması istenilen kararın kaçakçılık cezalı dahili tevkifata ilişkin kısminin bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir. Kaçakçılık cezalı katma değer vergisine gelince; 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ’Vergi Kanunları’nın Uygulanması ve ispat’ başlıklı 3. maddesini Bispat bölümünde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu belirtilmiştir. 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde matrahın, işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücreti olduğu; 3. fıkrasında da emsal bedeli ve emsal ücretin Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tespit olunacağı kurala bağlanmış, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 267. maddesinde ise emsal bedeli gerçek bedeli belli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değer olarak tanımlanmıştır. Bu şekilde tanımı yapılan emsal bedelinin hangi usullere göre tespit edileceği yukarıda sözü edilen 267. maddede belirtilmiş olup, bunlar sırası ile ortalama fiyat esası, maliyet bedeli esası ve takdir esasıdır. Emsal bedelin saptanmasında bu sıralamaya uyulması, başka bir anlatımla, önce ortalama fiyat esası uygulanması, bu usulün uygulanamaması halinde 2. sıradaki maliyet bedeli esasinin gözönüne alınması eğer bu usul ile de emsal bedel saptanamıyorsa ancak o zaman takdir esası yöntemine başvurulması gerekecektir. Bu arada, değerleme sırasında mükelleflere bizzat tespit olanağı tanıyan maliyet bedeline göre emsal bedelinin belirlenmesi sırasında bazı hususların da dikkatten uzak tutulmaması gerekir. Bu hususlardan en önemlisi, mükellefçe belirlenen maliyet bedelinin, gerçek duruma ve yasal kayıtlara uygunluğunun tespit edilmesidir. Amaç, değerlemeye konu kıymetin, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değeri saptamak ve bu su retle vergilemenin gerçek veya gerçeğe en yakın tutarlar üzerinden yapılmasını sağlamak olduğuna göre mükellefçe belirlenen maliyet bedelinin doğru olup olmadığının araştırılması zorunludur. Ancak, yapılan araştırma ve incelemeler sonucunda mükelleflerce maliyet bedelinin gerçek değerler ve bilgiler doğrultusunda tespit edilemediğinin belirlenmesi halinde, gerçek maliyetin tespiti yoluna gidilmesi gerekliliği de açıktır. Gerçek maliyet bedelinin belirlenememesi hallerinde ise bu esasın uygulanması olanağı kalmayacağından emsal bedelin takdir esasına göre tespiti yoluna gidilmelidir. Olayda, yükümlü şirket emsal bedelini, Yasa’nın kendisine tanıdığı olanağı kullanarak maliyet bedeline göre tespit etmiştir. Yükümlü şirketin, emsal bedelin hesabına esas olmak üzere belirlediği maliyet bedelinin, kayıtlara ve belgelere aykırı olduğu yolunda herhangi bir tespit yapılmamıştır. Bu nedenle, yükümlü şirket tarafından yapılan işlemde yasalara aykırılık görülmemişse de mahkemece, devredilen taşınmaz bölümünün maliyet bedelinin doğru olup olmadığı hususu, araştırılmaksızın karar verilmesinde isabet görülmemiştir. Bu sebeple, mahkemece, yükümlü şirketin belirlediği maliyet bedelinin gerçek ve gerçeğe en yakın değeri içerdiğinin, yapılacak araştırma ve incelemelerle tespit edilmesi gerekli görülmüştür. Yapılacak bu inceleme sonucunda maliyet bedelinin doğruluğunun tespiti halinde maliyet bedelinden hareketle emsal bedeli tespiti esası uygulanarak, aksi taktirde taktir esasına göre belirlenmiş olan emsal bedelinin incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerekmektedir. Öte yandan, yukarıda anılan esaslara ilişkin olarak yapılacak araştırma sonucuna göre karar verilirken, 213 Sayılı Kanun’un 3B maddesinde yer alan ’vergilendirmede vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyeti esastır.’ genel kuralı gereğince, dosyada mevcut vergi inceleme raporu, eki tutanak ile takdir komisyonu kararının incelenmesinden, kat karşılığı devredilen arsalara düzenlenen faturaların toplam tutarının 19 milyon TL civarında olması, kat karşılığı arsa devirlerinde, arsanın gerçek değerinin, arsa üzerine inşa edilecek bağımsız bölümlerin arsa sahibine teslim edilecek kısminin gerçek değeri ile ölçülebileceği olgusu ve bu konuda dosyaya ibraz edilen ve sözleşme gereği teslim edilen bir kısım bağımsız bölümlerin teslimine ilişkin olarak düzenlenen faturalardaki tutarların yüksekliğinin göz önünde bulundurulması, ayrıca, idarece, taktir esasına göre, devredilen arsaların emsal bedeli tespit edilirken mükellef beyanı ile o yıl için Resmi Gazete’de yayımlanan inşaat birim maliyet bedeli gibi objektif esasların dikkate alındığı hususunun da değerlendirilmesi gerekeceği doğaldır. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kısmen kabulü ile Vergi Mahkemesi kararının kaçakçılık cezalı dahili tevkifata ilişkin hüküm fıkrasının onanmasına, kaçakçılık cezalı katma değer vergisine ilişkin hüküm fıkrasının ise, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda yeniden karar verilmek üzere bozulmasına oyçokluğu ile karar verildi. AZLIK OYU : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden, mahkeme kararının onanması gerektiği görüşüyle aksi yöndeki karara karşıyım.
|
|