Danıştay Üçüncü Daire
Vergi borcunun öncelikle şirketten tahsili için gerekli takibatlar yapıldığı halde şirketin malvarlığının bulunmaması nedeniyle şirketten tahsil edilmesinin olanaksız bulunması karşısında, şirket yönetim kurulu üyesinden istenmesi VUK'nyn 10. maddesi gereğince ödeme emri düzenlenmesi yerindedir. İstemin Özeti: Yönetim kurulu üyesi olduğu şirketin 1989 yılma ait muhtelif vergi borçlarının tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davayı; dosyanın incelenmesinden, yükümlü şirketin 03.11.1990 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında şirketin tasfiyesine karar verildiğinin ve tasfiyenin açıldığı süre içinde vergi dairesine bildirimde bulunulduğunun, 07.10.1991 tarihinde tasfiye genel kurulunca iflas karan alınması üzerine ... Ticaret Mahkemesinin 27.04.1992 tarih ve K: 1992/162 sayılı kararıyla şirketin iflasına karar verildiğinin anlaşıldığı, ara kararı ile davalı idareden amme alacağının tahsili için ne gibi işlemlerin yapıldığının sorulması üzerine verilen cevabi yazıda, tasfiye ve iflas kendilerine bildirilmediğinden vergi alacağının tasfiye kurulu ve iflas masasına yazdırılmadığının, daha önce borçlu şirkete ait taşınmazlar üzerine haciz şerhi konulmuş ise de söz konusu taşınmazların satışı halinde vergi borcunu karşılamayacağı gerekçesiyle satış işlemlerinin ertelendiğinin bildirildiği, bu durumda vergi alacağının tahsili için tasfiye kurulu ve icra dairesine başvuruda bulunmayan, kendisine tanınan tüm yetkileri kullanmayan vergi dairesinin, alacağım kanunun aradığı anlamda gereği gibi takip ettiği söylenemeyeceğinden yönetim kurulu üyesi olan davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle kabul ederek ödeme emrini iptal eden Vergi Mahkemesi kararının; vergi alacağının şirketten tahsil imkanı bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 'Kanuni temsilcinin ödevi' başlığım taşıyan 10. maddesinde; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, belirtilen kişilerin bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı hükme bağlanmış bulunmaktadır. Dosyanın incelenmesinden, yükümlü şirketin 03.11.1990 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında tasfiye karan alındığı, ayrıca ... Ticaret Mahkemesinin 27.04.1992 tarih ve K: 1992/162 sayılı kararıyla iflasına karar verildiği, 12.01.1995 tarihinde ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararıyla iflasın kapatılması üzerine davacı adına düzenlenen ödeme emrinin Vergi Mahkemesince, vergi dairesinin, tasfiye ve iflasın kendilerine bildirildiği halde vergi alacağım tasfiye kurulu ve iflas masasına yazdırmadığı, alacağım kanunun aradığı anlamda takip etmediğinden, yönetim kurulu üyesi adına ödeme emri düzenlenemeyeceği gerekçesiyle, iptal edildiği anlaşılmıştır. Dosyada bulunan belgelerden, yükümlü şirket adına amme alacağının tahsili amacıyla 1990 yılının muhtelif aylarında ödeme emri düzenlendiği, vadeli ya o da vadesiz mevduat hesabinin bulunup bulunmadığının banka şubelerinden sorulduğu, ancak herhangi bir mevduat ve alacak hesabı bulunmadığının bildirildiği, şirket adına kayıtlı gayrimenkuller üzerine haciz şerhi konulduğu, ancak haczedilen gayrimenkullerin satışı halinde gerek m2 büyüklükleri gerekse öncelikli alacakların bulunması açısından elde edilecek satış tutarının amme alacağım karşılamayacağı gerekçesiyle gayrimenkullerin satışının ertelendiği, yapılan tüm bu işlemlerle şirketin vergi borçları yönünden yeterince takip edilmesine karşılık borçlarım karşılayacak mal varlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Olayda, her ne kadar vergi alacağı tasfiye kurulu ve iflas masasına yazdırılmamışsa da, şirketin tasfiye ve iflas sürecinde yukarıda açıklanan işlemlerin yapılması suretiyle takip edildiği sabittir. Öte yandan, şirketin herhangi bir malının bulunmaması nedeniyle iflasın kapatılmasına karar verildiğinden vergi alacağının tasfiye kurulu ve iflas masasına yazdırılmış olması durumunda da alacağın şirketten tahsil edilemeyeceği açık bulunmaktadır. Bu durumda, vergi borcunun öncelikle şirketten tahsili için gerekli takibatlar yapıldığı halde şirketin malvarlığının bulunmaması nedeniyle şirketten tahsil edilmesinin olanaksız bulunması karşısında şirket yönetim kurulu üyesi olan davacı adına Vergi Usul Kanununun 10. maddesi gereğince düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığından aksi yönde verilen mahkeme kararında yasal isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, Vergi Dairesi temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.