Danıştay Onbirinci Daire
Şirket tüzel kişiliğinin haczedilen mallan paraya çevrilmeden, vergi borcunun tahsil imkanı kalmadığı gerekçesiyle, yönetim kurulu başkanı adına ödeme emri düzenlenemez. İstemin Özeti: Dava, ....... Makine Sanayi Anonim Şirketince ödenmeyen vergi borçlarının tahsili amacıyla 213 sayılı Kanunun 10. maddesi uyarınca yönetim kurulu başkanı olan davacı adına 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır. Vergi Mahkemesi karan ile; dosyanın incelenmesinden, idareye beyanda bulunmasına karşın vadesi gelen vergi borçlarım ödememesi nedeniyle şirket tüzel kişiliği adına ödeme emri düzenlendiği, kamu alacağının buna rağmen ödenmemesi üzerine borçlu şirketin bir kısım menkul mallarının haczedilerek güvenilen bir şahıs elması nedeniyle davacıya yediemin olarak teslim edildiği, borçlu şirketçe vergi borçlarının ödenmesi yolunda herhangi bir işlem yapılmaması üzerine haczedilen menkul malların idarece satışı yoluna gidildiği, ancak, tüm satış girişimlerine karşın men kul malların alıcısı çıkmadığı gibi alıcı bulunsa dahi haczedilen malların eski ve ekonomik değerinin düşük olması nedeniyle satış bedelinin borcu karşılayamayacağı dikkate alınarak amme alacağının tahsili amacıyla şirket yönetim kurulu başkanı adına ödeme emri düzenlenerek tebliğ edildiğinin anlaşıldığı, bu nedenle, şirket menkul malları satılsa bile vergi borçlarım karşılayamayacağı gerçeği ve amme alacağının sürüncemede kalarak zaman aşımına uğraması tehlikesi de dikkate alınarak vergi borçlarının yönetim kurulu başkanından tahsili yoluna gidilmesinde isabetsizlik bulunduğundan söz edilemeyeceği, kaldı ki davacı vekilince şirketin nakde çevrilemeyen hacizli menkul malları dışında vergi borcunu ödemeye yetecek mal varlığının bulunduğu yönünde herhangi bir iddianın da ileri sürülemediği, bu durumda, tüzel kişilikten tahsil olanağı kalmadığı tartışmasız olan amme alacağının tahsili amacıyla yönetim kurulu başkanı adına düzenlenen ödeme emrinde yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle ödeme emrini onamıştır. Yükümlü şirket, şirket tüzel kişiliğinin haczedilen menkul malları nakde çevrilmeden vergi borcunun tahsil olanağının kalmadığından bahsedilemeyeceği, bu durumda, sonuçlanmış bir icrai takibat söz konusu olmadan vergi borcunun tahsili amacıyla yönetim kurulu başkanı adına ödeme emri düzenlenerek tebliğ edilmesinde yasal isabet bulunmadığım ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Karar; Temyiz konusu, anonim şirketçe ödenmediği ileri sürülen vergi borçlarının tahsili amacıyla yönetim kurulu başkanı sıfatıyla davacı adına 213 sayılı Kanunun 10. maddesi uyarınca 6183 sayılı Kanunun ilgili hükmüne göre düzenlenerek tebliğ edilen ödeme emrinin yerinde olup olmadığı hususunun incelenmesine ilişkindir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesinin birinci fıkrasında tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıf ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği belirtilmiş ve anılan maddenin olay tarihinde yürürlükte bulunan ikinci fıkrasında da yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı öngörülmüştür. Yukarıda sözü edilen maddede, mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi borcundan söz edildiğine göre, vergi borcunun şirketten tahsil olanağı kalmadığı hususunun ise ancak 6183 sayılı Kanunun 75. maddesinde yeralan 'yapılan takip sonunda, borçlunun haczi caiz malı olmadığı veya bulunan malların satış bedeli borcunu karşılamadığı takdirde borçlu aciz halinde sayılır. Yapılan takip safhalarıyla bakiye borç miktarı obir aciz fişinde gösterilerek aciz hali tespit olunur.' hükmü gereği aciz fişi düzenlenmek suretiyle belgelenmesi gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Dosya içeriğinden, borçlu anonim şirket hakkında yukarıda anılan 75. madde uyarınca bir 'aciz fişi' düzenlendiği hususu saptanamadığı gibi anonim şirketin menkul mallarının haczedildiği, ancak henüz tamamının satılamadığı, icrai takibatın devam ettiği, şirketten tahsil edilemeyen amme alacağının miktarının somut olarak belirlenemediği anlaşılmaktadır. Kaldı ki, tüzel kişiliğe ait menkul malların haczine ilişkin olarak düzenlenen ve dosyada mevcut bulunan tutanakların incelenmesinden de, haczedilen menkul malların değerlerinin tutanak tarihlerinde şirket, vergi borcunun çok üzerinde bir değere sahip olduğu da görülmektedir. Dolayısıyla tüm bu hususlar dikkate alındığında davacının sadece yönetim kurulu başkanı elması nedeniyle şirket vergi borçlarından sorumlu tutulmasında 213 sayılı Kanunun 10. maddesine uygunluk görülmediğinden, davacı tarafından ileri sürülen iddiaların 6183 sayılı Yasanın 58. maddesinde belirtilen 'borcun olmadığı' kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, mahkemece tüm bu hususlar gözardı edilerek, haczedilen menkul malların nakde dönüştürülmesi halinde dahi şirketin vergi borcunu karşılamayacağı gerekçesiyle ödeme emrinin iptali isteminin reddedilmesinde isabet bulunduğundan söz edilemez. Açıklanan nedenlerle, Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına gününde oyçokluğu ile karar verildi (**). AZLIK OYU (X): Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp Vergi Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında, anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemiştir. Açıklanan nedenle temyiz isteminin reddi ile mahkeme kararının onanması uygun olacağından, kararın bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum. o(**) DÜŞÜNCE: 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesi uyarınca yasal temsilcilerin şirket tüzel kişiliklerince ödenmeyen vergi borçlarından sorumlu tutulabilmeleri için tüzel kişilikten vergi alacağının tamamen veya kısmen tahsil olanağı kalmadığının 6183 sayılı Kanunda bu konuya ilişkin olarak yeralan hükümler çerçevesinde ortaya konulması şarttır. Olayda ise bu koşulun gerçekleşmediği dosyada mevcut belgelerden anlaşılmaktadır. Bu. nedenle, 6183 sayılı Kanunda yeralan tüm takip ve tahsil yollarının tüketilip tüketilmediği ile dosyada bulunan somut verileri değerlendirmeden ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı salt idarenin soyut iddiaları doğrultusunda reddeden mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.