Danıştay Onbirinci Daire
Şirkete ait olan fabrika faal iken oradan sağlanan gelirle vergi borcunun ödenmesi, daha sonra kanuni temsilciden tahsili yoluna gidilmesi gerekir. İstemin Özeti: Dava, yönetim kurulu üyesi bulunduğu ....... El Aletleri Dövme Sanayi Anonim Sirkelinin ödenmeyen vergi borcunun tahsili amacıyla davcı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla; borçlu şirketin gayrimenkullerine davalı idarece haciz uygulandığı, ancak bu gayrimenkuller üzerinde bulunan başka hacizler nedeniyle vergi borcunun şirket malvarlığından tahsil olanağının bulunmadığının anlaşılması üzerine kamu alacağının sürüncemede kalmaması için yönetim kurulu üyesi olan davacı adına düzenlenen ödeme emrinde isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle ödeme emrini onayarak davayı reddetmiştir. Dava vekili şirket gayrimenkulleri üzerinde bulunan hacizlerin bankalardan alınan ticari kredilerin teminatı olarak konulduğunu, hacizli gayrimenkullerin gerçek değerinin vergi borçlarının üzerinde olduğunu, ödeme emri düzenlenmeden önce alacağın şirketten tahsili yoluna gidilmediğin! ileri sürerek mahkeme kararırım bozulmasını istemektedir. Karar: Uyuşmazlık, şirketin kesinleşen vergi borcunun vadesinde ödenmediği ve şirketin malvarlığından da tahsil edilemediği gerekçesiyle 213 sayılı Yasanın 10. maddesine istinaden yönetim kurulu üyesi olan davacıdan tahsili için 6183 sayılı Yasanın 55. maddesine göre düzenlenen ödeme emrinin dava konusu yapılmasından doğmuştur. 6183 sayılı Yasanın 54. maddesinde, müddeti içinde ödenmeyen amme alacağının tahsil dairesince cebren tahsil edileceği, cebren tahsilin ise; 1).Amme borçlusu tahsil dairesine teminat göstermişse teminatın paraya çevrilmesi yahut kefilin takibi, 2) Amme borçlusunun borcuna yetecek miktardaki malların haczedilerek paraya çevrilmesi 3) Gerekli şartlar bulunduğu takdirde borçlunun iflasının istenmesi şekillerinden herhangi birisinin uygulanması suretiyle yapılacağı hükmü yer almıştır. . 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10, maddesinin birinci fıkrasında tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği belirtilmiş, maddenin ikinci fıkrasında da yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevlerini yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı öngörülmüştür. Olayda, amme alacağının sürüncemede bırakılmaması için şirketin fabrika binası, arsası ve mütemmim cüzlerine haciz uygulandığı, ancak bu gayrimenkulun satış yapılıp paraya çevrilmesi ya da haciz sürdürülerek; fabrikanın işletilmesinden doğan hasılat veya menfaatlerden elde edilen gelirlerle, vergi alacağının tahsili yoluna gidilmesi gerekirken haciz uygulamasında vergi dairesinin 7. derecede yer aldığı, söz konusu taşınmazın satışı halinde bile amme alacağının tahsili olanağının bulunmadığından bahisle yönetim kurulu üyesi adına ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Bu durumda yasada öngörülen takip ve tahsil işlemleri sonuçlandırılmadığı anlaşılmakta olup, ödeme emrinin düzenlendiği tarihteki hukuki duruma göre 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesi uyarınca davacının ortağı bulunduğu şirketin vergi borcundan dolayı sorumlu tutulamayacağından ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına oybirliği ile karar verildi . DÜŞÜNCE: Vergi Usul Kanununun 10. maddesi hükmü uyarınca tüzel kişilerin ödenmeyen vergi borçları nedeniyle yasal temsilcilerin sorumlu tutulabilmesi için, alacağın öncelikle şirket tüzel kişiliğinden tahsil olanağının kalmamış elması gerekmektedir. Dosyanın incelenmesinden şirket hakkında 6183 sayılı Yasada öngörülen tüm takip ve tahsil yollarına başvurulmadığı ve alacağın şirketten tahsil olanağının kalmadığı hususu kesinlik kazanmadan yönetim kurulu üyesi adına ödeme emri düzenlendiği anlaşıldığından Yasada öngörülen işlemler yapılmadan amme alacağının tahsili amacıyla kanuni temsilci adına ödeme emri düzenlenmesinde isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.