Danıştay Dördüncü Daire
VUK'nun 11. maddesinin açık hükmünün aksine, Genel Tebliğle Ticaret Borsalarım sorumluluk kapsamına almak, Kanunun tanıdığı yetkinin üzerine çıkmak ve Kanunda öngörülmeyen yükümlülük tesis etmek sonucunu doğuracağından, 164 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin 4 Numaralı bendinin iptaline karar verilmiştir. İstemin Özeti: 31.3.1988 Günlü ve 19771 Sayılı 2. mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 3418 Sayılı Kanun'un verdiği yetkiye dayanarak Maliye Bakanlığı'nca 15.9.1990 Günlü ve 20636 Sayılı Resmi Gazete ile yayımlanan 164 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinin '5590 Sayılı Kanuna Göre Kurulmuş Bulunan Ticaret Borsalarında Tescil Ettirilerek Satın Alınan Zirai Ürün Bedellerinden Yapılacak Gelir Vergisi Tevkifatı ve Müteselsil Sorumluluk' başlığım taşıyan 4 Numaralı bendinin iptali isteğine ilişkindir. Karar: Uyuşmazlık, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 'Vergi Kesenlerin Sorumluluğu' başlıklı 11. maddesine 3418 sayılı Kanun'un 30. maddesiyle eklenen fıkra hükmünün verdiği yetkiye dayanılarak Maliye Bakanlığı'nca yayımlanan 164 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin, Ticaret Borsaları ile ilgili düzenlemeler içeren 4 Numaralı bendinin, bu düzenlemeye olanak tanıyan Kanun hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığı Anayasa Mahkemesince kabul edilmesine karşın,yürürlükteki kanunlara aykırı olup olmadığı hususunun belirlenmesine ilişkindir. 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 94. maddesinde; Kamu idare ve müesseselerinin, iktisadi kamu müesseselerinin, sair kurumların, ticaret şirketlerinin, iş ortaklıklarının, derneklerin, vakıfların, dernek ve vakıfların iktisadi işletmelerinin, kooperatiflerin, yatırım fonu yönetenlerin, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabının, zirai kazançlarım bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçilerin, maddede bentler halinde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecbur oldukları belirtildikten sonra maddenin 11. (değişmeden önce 13.) bendinde ise, çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden, bu bentte belirtilen oranlarda tevkifat yapılması öngörülmüş, aynı Kanun'un 98. maddesinde de, 94. madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanların bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri karlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın 20. günü akşamına kadar, ödeme veya tahakkukun yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildirmeye ve 119. madde uyarınca beyanname verecekleri süre içinde yaptıkları tevkifatı vergi dairesine yatırmaya mecbur oldukları hükme bağlanmıştır. 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 11. maddesi, tevkif yoluyla ödenen vergilerde müteselsil sorumluluk esasım getirmiştir. Söz konusu maddede, mal alım ve satımı dolayısıyla vergi kesintisi yapmak ve vergi dairelerine yatırmak zorunda olanların, bu yükümlülüklerim yerine getirmemeleri halinde, bu kişilerle birlikte verginin ödenmemesinden alım satıma taraf olanların tümünün müteselsilen sorumlu olacakları belirtilmiştir, maddeden açıkça anlaşılacağı üzere, kanun koyucunun müteselsilen sorumluluk kapsamına aldığı kişi veya kuruluşların, ya söz konusu tevkifatı yapmak ve vergi dairesine yatırmakla yükümlü bulunmaları, ya da tevkifatın konusunu oluşturan alım satıma taraf olmaları bağlayıcı koşul olarak öngörülmüştür. Buna göre bir kişi veya kuruluşu vergi tevkifatının ödenmemesinden ötürü müteselsilen sorumlu tutabilmek, ancak bunların vergiyi doğuran olayda taraf olmaları halinde mümkün olabilecektir. Kanun koyucu bu kuralı benimsediğine göre, düzenleme yapmaya yetkili kılınan idari organların da, yapacakları düzenlemelerde bu kuralın dışına çıkmaları ve kanunun amaç ve kapsamım aşan kurallar ve ilkeler belirlemeleri söz konusu olamaz. İdare, Anayasa'nın 73. maddesinde ifade edilen 'Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.' kuralının bağlayıcı hükmü karşısında da zaten böyle davranmak zorundadır. öte yandan, 213 Sayılı Kanun'un 11. maddesine 3418 Sayılı Kanun'un 30. maddesiyle eklenen fıkra ile zirai ürünlerin alım ve satımına aracılık eden kuruluşlar ile Ticaret Borsalarım bu mahsullerin satın alınması sırasında yapılacak vergi tevkifatından müteselsilen sorumlu tutmaya, söz konusu ürünlerin satışı dolayısıyla yapılacak vergi tevkifatının hangi safhada yapılacağım her bir ürün için ayrı ayrı belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkili kılınmışsa da, bu yetkinin ancak borsalarda yapılacak alım satım sırasında vergi tevkifatı .yapılıp vergi dairesine yatırılmasının gerekli olması ya da borsaların da vergi tevkifatı yapmak ve vergi dairesine yatırmakla yükümlü bulunmaları halinde kullanılması mümkündür. Oysa borsaların vergi hukuku yönünden böyle bir yükümlülükleri bulunmayıp kendi Kanununa göre görevleri yalnızca 'Tescil'den ibaret olduğuna göre, salt alım ve satımı tescil görevi yapması borsayı zirai ürünlerin alım ve satımına aracı durumuna getirmez. Alım ve satıma aracılık, alıcı ile satıcıyı işlem yapma yönünden karşılaştırmayı ifade ettiğine göre Ticaret Borsalarım aracı kuruluş olarak nitelendirmek mümkün değildir. Ayrıca borsalar idare adına vergi tahsili ile görevlendirilmiş, noter veya tapu idaresi gibi bir kuruluş da değildir. Bu haliyle söz konusu hükmün borsalar yönünden uygulanabilmesi ancak, borsada zirai ürünlerin alım satımı anında tahsil edilebilecek bir vergi tevkifatının mevcudiyeti halinde mümkün olabilecektir. Borsada ya da borsa dışında yapılmış işlemler nedeniyle yapılacak vergi tevkifatının vergi idaresine beyan ve yatırılması, işlem tarihini takip eden ayın 20. günü akşamına kadar mümkün olduğundan, söz konusu tevkifatın ödenmemiş olmasından dolayı borsaları ve borsa yöneticilerini, bu vergilerden ve cezalarından müteselsilen sorumlu tutmaya fıkranın ne lafzı ne de amacı uygun bulunmamaktadır. Bu durumda, 5590 Sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca kurulmuş ve tüzel kişiliği haiz kamu kurumu vasfına haiz olan ve aynı Kanun'un 34. maddesinde görevleri sayılmış bulunan, buna göre de borsaya dahil maddelerin alım satımım tanzim ve tescil etmekle görevlendirilen ve söz konusu maddelerin alım satımında taraf veya aracı olma durumu bulunmayan ve dolayısıyla Gelir Vergisi Kanunu'nun 94, 96 ve 98. maddelerine göre vergi tevkifatı yapmak ve vergi dairesine yatırmak yükümlülüğünden söz edilemeyecek olan Ticaret Borsalarım, Vergi Usul Kanunu'nun vergi tevkifatında müteselsil sorumluluğu düzenleyen 11. maddesinin açık hükmünün aksine, Genel Tebliğle sorumluluk kapsamına almak, Kanun'un tanıdığı yetkinin üzerine çıkmak ve Kanun'da öngörülmeyen yükümlülük tesis etmek sonucunu doğurur. Böyle bir düzenleme yapılabilmesi borsadaki işlemlerin vergiye tabi olması ve bu vergi yatırılmadıkça tescil işleminin yapılmayacağının Kanun'da öngörülmesiyle mümkün olabilir. Bu yönde bir yasal düzenleme yapılmadıkça alım satıma taraf olmayan kişi ve kuruluşları, bu arada da Ticaret Borsalarım, tevkif ettikleri vergileri vergi dairesine yatırmayan vergi sorumlularının fiilinden müteselsilen sorumlu tutmak söz konusu olamaz. Açıklanan nedenlerle, davanın kabulüne, 164 Seri Numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nin 4 Numaralı bendinin iptaline, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 12.000.000 lira vekalet ücreti ile 1.450.000 lira yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, oybirliğiyle karar verildi,