Danıştay Onbirinci Daire
Tasfiye halinde bulunan A.Ş.'nin kanuni temsilcisi tasfiye memurudur. Tasfiye halinde bulunan A.Ş. ortağı adına düzenlenmeyen ve yasal olarak kendisine tebliğ edilmemesi gereken ihbarnamelere karşı dava açma hakkı bulunmamaktadır. Bu itibarla vergi ve ceza ihbarnamelerine dayanılarak davacının vergi ve cezadan sorumlu tutulması ve takip edilmesi de mümkün değildir. İstemin Özeti: Dava, davacının tasfiye haline girmeden önce ortağı olduğu A.G.M. ilaç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adına katma değer vergisi beyannamelerim vermemesi nedeniyle 1990 yılı ŞubatMayıs ayları için re'sen tarh edilen kaçakçılık cezalı katma değer vergisi ile hiçbir hukuki bağı bulunmadığı halde anonim şirketin nevi değiştirmesi sonucu kurulan A.G.M. ilaç Tıbbi Malzeme Sanayi Ticaret ve Pazarlama Limited Şirketi adına aynı nedenle 1990 yılı Nisan Haziran' ayları için re'sen tarh edilen kaçakçılık cezalı katma değer vergisinin terkini istemiyle açılmıştır. Ankara 7, Vergi Mahkemesi 12.7.1994 Gün ve E:1993/948, K:1994/1212 Sayılı Kararı ile; uyuşmazlığın, 1990 yılı Şubat Mayıs dönemlerine ait katma değer vergisi beyannamelerinin verilmemesi nedeniyle re'sen takdir yoluyla davacı adına cezalı katma değer vergisi tarh edilmesinden kaynaklandığının anlaşıldığı, olayda, uyuşmazlık dönemlerine ait beyannamelerinin verilmediği hususu ihtilafsız olduğundan dönem matrahının tespiti için 213 Sayılı Kanun'un 30/1. maddesi hükmü uyarınca resen takdire gidilmesinin yerinde olduğu, ancak aynı Kanun'un takdir komisyonu kararlarında bulunması gerekli hususları düzenleyen 31. maddesinin 8. fıkrasında, takdirin dayanağı ve yapılan takdir hakkında açıklamaların takdir kararlarında yer almaşı gerektiğine işaret edilmesine karşın cezalı tarhiyatın dayanağı olan takdir komisyonu kararında hiçbir somut bulgu gösterilmeden ve 3065 Sayılı Kanun'un 10/(a) maddesine göre de vergiyi doğuran mal teslimi ve hizmet ifasının bulunup bulunmadığı araştırılmadan sadece genel ifadelere dayanılarak matrah takdiri yoluna gidildiği anlaşıldığından davacı adına re'sen takdir yolu ile yapılan cezalı tarhiyatta isabet görülmediği gerekçesiyle kaçakçılık cezalı katma değer vergisini terkin etmiştir. Vergi dairesi müdürlüğü, ilgili vergi ve ceza ihbarnamelerinin şirketin tasfiye işlemlerini sürdürdüğü adreste tasfiye memuruna tebliğ edilemediğinden şirketin başkan yardımcısı davacı (A.B.)'ye tebliğ edildiğini, diğer taraftan 17.4.1992 Tarih ve 347/12, 13, 14 Sayılı ihbarnamelerin ise yanlışlıkla anonim şirkete tebliğ edildiğini belirterek yükümlü adına, beyannamelerin verilmemesi nedeniyle re'sen takdir sonucu yaptıkları cezalı tarhiyatta isabetsizlik olmadığım ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Karar: Temyiz konusu; tasfiye haline girmeden önce kurucu ortağı olduğu A.G.M. ilaç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adına ve hiçbir bağlantısı olmadığı halde anonim sirkelinin nevi değiştirmesi sonucu kurulan A.G.M. ilaç Tıbbi Malzeme Sanayi Ticaret Pazarlama Limited Şirketi adına ilgili dönem beyannamelerinin verilmemesi nedeniyle re'sen takdir yolu ile tarh edilen kaçakçılık cezalı katma değer vergisin!, limited şirket adına düzenlenen ihbarnamelerle ilgili olarak hüküm tesis etmeyip, davayı, salt anonim şirket ile ilgili kaçakçılık cezalı katma değer vergisi açısından irdeleyerek söz konusu cezalı tarhiyatı kaldıran mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir. 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 'Kanuni temsilcilerin ödevi' başlıklı 10. maddesinde, tüzel kişilerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği belirtilmiş olup, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 'Tasfiye halinde vazifeliler' başlıklı 32. maddesinde, hükmi şahısların tasfiyesinde bunların borçlu bulundukları amme alacaklarım ödeme ve bu kanun hükümlerinin tatbikiyle ilgili vecibelerin tasfiye memurlarına geçeceği hükmüne yer verilmiştir. 213 Sayılı Kanun'un 'Tebliğ yapılacak kimseler' başlıklı 94. maddesinde ise, tebliğin, mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı, tüzel kişilere yapılacak tebliğin de, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine yapılacağı hususu hüküm altına alınmış, aynı Kanun'un 'Vergi Mahkemesinde dava açmaya yetkili olanlar' başlıklı 377. maddesinin 1. fıkrasında da, mükelleflerin ve kendilerine vergi cezası kesilenlerin, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı Vergi Mahkemesinde dava açabilecekleri belirtilmiştir. Olayda, 5.12.1989 Gün ve 2415 Sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde de ilan edildiği üzere anonim şirketin 7.10.1989 tarihinde akdedilen olağanüstü genel kurul toplantısında şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği, aynı genel kurul toplantısında alınan kararla tasfiye memurluğuna (M.S.) adlı şahsın getirildiğinin anlaşılmasına karşın, şirket adına tasfiye halinde bulunduğu dönemlerden olan 1990 yılı Şubat Mayıs ayları için düzenlenen vergi ve ceza ihbarnamelerinin 7.10.1989 tarihinde tasfiyeye girmesi nedeniyle şirketi temsile yetkisi bulunmayan ve tasfiyeden önceki dönemde şirket kurucu ortağı olan davacı (A.B)'ye tebliğ edildiği, adı geçen kişinin de kendi adına açtığı dava sonucu söz konusu vergi ve ceza ihbarnamelerinde yer alan cezalı tarhiyatın kaldırılması isteminde bulunduğu anlaşılmıştır. Yukarıda sözü edilen kanun hükümleri ve olay.ın meydana geliş biçimi göz önüne alındığında, A.G.M. İlaç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adına düzenlenen uyuşmazlık konusu vergi ve ceza ihbarnameleri davacıya tebliğ edilmiş ise de, şirket adına düzenlenen ihbarnamenin davacıya tebliğ edilmiş olması, davacı yönünden hüküm ifade etmemektedir. Zira adına düzenlenmeyen vergi ve ceza ihbarnamelerinde yer alan vergi ve cezaların terkini isteminde, davacının menfaatinden söz edilemez. Bu itibarla, adına düzenlenmeyen ve yasal olarak kendisine tebliğ edilmemesi gereken ihbarnamelere karşı davacının dava açma hakkı bulunmamaktadır. Söz konusu ihbarnamelere dayanılarak davacının vergi ve cezadan sorumlu tutulması ve takip edilmesi de mümkün değildir. Aynı ilkeler, 213 Sayılı Kanun'un 371/1. maddesi göz önünde bulundurulduğunda, A.G.M. ilaç, Tıbbi Malzeme Sanayi Ticaret ve Pazarlama Limited Şirketi ile hiç bir hukuksal bağı olmayan davacının anılan limited şirket adına düzenlenen vergi ve ceza ihbarnamelerinde yer alan vergi ve cezaların terkini isteminde de geçerlidir. Mahkemece yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda tarhiyatın terkin edilmesi gerekirken, takdirin dayanağı bulunmadığından söz edilerek terkin kararı verilmesinde sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir. Bu nedenle, temyiz isteminin reddine oyçokluğu ile karar verildi.* * Ayrışık Oy: 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 94. maddesinde, 'Tebliğ mükelleflerce, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılır. Tüzel kişilere yapılacak tebliğ bunların başkan ve müdür veya kanuni temsilcilerine yapılır. Tüzel kişilerin müteaddit müdür veya temsilcisi varsa tebliğin bunlardan birine yapılması kafidir hükmü yer aldığından, aynı Kanun'un 377. maddesinde düzenlenmiş olan ve mükellefler ile kendilerine vergi cezası kesilenlere tanınmış olan dava hakkının yukarıda yer alan 94. maddeye uygun olarak yapılan bir tebligata karşı kullanılabilmesi gerekmektedir. Olayda dava konusu vergi ve ceza ihbarnamelerin muhatabı A.G.M. ilaç Tıbbi Malzeme Sanayi Limited Şirketi ile A.G.M. ilaç Tıbbi Malzeme Sanayi Ticaret ve Pazarlama Anonim Şirketidir. Bu ihbarnamelerin tasfiyeye girmeden önce anonim şirkete ortak olan davacıya tebliğ edildiği ve adı geçen kişinin kendisin! vergi mükellefi olmadığım ileri sürerek tebliğ konusu kaçakçılık cezalı katma değer vergisinin terkini talebiyle dava açtığı hususu tartışmasızdır. Şirket adına düzenlenen ihbarname ve tebligatları alan davacı yönünden hukuki bir sonuç doğurmaz. Bu durumda tebligatın bunu alan ortağı tebliğe konu cezalı tarhiyatın borçlusu durumuna getirdiğin! kabule olanak bulunmadığından davacının kendi hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmayan tebligat üzerine kendi adına dava açması da mümkün değildir. Öte yandan söz konusu tebligat, davalı idarece vergi ve cezanın cebren takibi için davacı nezdinde takibata geçilmesine ve haciz işlemlerine de imkan vermeyeceğinden davada menfaat alakasından da söz edilemez. Bu durumda davanın ehliyet yönünden reddi gerekirken işin esasım inceleyen mahkeme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ile karara karşıyız.