T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
o KANUNİ TEMSİLCİNİN SORUMLULUĞU (Fiilen Ayrılan Yönetim Kurulu Üyesi)
o YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİNDEN AYRILMA (Kamu Alacağına Karşı Sorumluluk - Üçüncü Kişilere Karşı Sorumluluk)
o KANUNİ TEMSİLCİNİN SORUMLULUĞU (Yönetim Kurulu Üyeliğinden Ayrılan Yasal Temsilci - Ticaret Siciline Tescil ve İlan Edilmeyen Değişiklik)
o YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN SORUMLULUĞU (Üyelikten Ayrılma - Tescil ve İlan Yapılmaması - Vergi Borçlarına Karşı Sorumluluk - İyi Niyetli Üçüncü Kişilere Karşı Sorumluluk)
o YASAL TEMSİLCİLİKTEN AYRILANLARIN SORUMLULUĞU (Vergi Borçlarından Sorumluluk - Üçüncü Şahıslara Karşı Sorumluluk)
o TESCİL VE İLAN EDİLMEYEN YASAL TEMSİLCİ DEĞİŞİKLERİ HALİNDE SORUMLULUK (Vergi Borçlarından Sorumluluk - Üçüncü Şahıslara Karşı Sorumluluk)
6762
Özet : Yönetim kurulu üyeliğinden ayrılan, ayrıldığını ticaret sicilinde tescil ve gazetede ilan etmeyen kanuni temsilcinin sorumluluğu, iyiniyetli üçüncü kişilere karşıyken, şirketten alınamayan vergi alacaklarından sorumlu tutulması hukuka aykırı olduğu hakkında.
İstemin Özeti: Yönetim kurulu üyesi olduğu anonim şirketin vergi borcunun tahsili amacıyla 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesine göre davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada İzmir 1. Vergi Mahkemesi 19.3.1992 günlü E:1991/476, K:1992/219 sayılı kararıyla; davacı 13.10.1988 gününde seçildiği yönetim kurulu üyeliğinden 13.1.1989 gününde ayrıldığı, ödeme emriyle istenen borçların vadeleri bu tarihten sonraya ait olduğundan, söz konusu borçtan sorumlu tutulamayacağı, 13.10.1988 günlü yönetim kurulu kararı ve ekindeki imza sirkülerinden yönetim kurulu üyesi olduğu dönemde davacıya şirketi temsil yetkisi verilmemiş olduğu anlaşıldığından, yönetim kurulu üyeliğinden ayrılışının tescil ve ilan edilmesinin zorunlu olmadığı gerekçesiyle, ödeme emrini iptal etmiştir.
Vergi dairesi başkanlığının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi 25.10.1993 günlü ve E:1992/5126, K:1993/3696 sayılı kararıyla; Türk Ticaret Kanununun 300, 33 ve 38 inci maddelerinde yönetim kurulu üyeliğinin sona ermesinin, durumun ticaret siciline tescil ve ilan edilmesine bağlanması ve davacının istifasının tescil ve ilan edilmemesi karşısında, davacının yönetim kurulu üyeliğinin sona erdiğinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle, vergi mahkemesi kararını bozmuştur.
Bozma kararına uymayan İzmir 1. Vergi Mahkemesi 29.9.1994 günlü ve E:1992/272, K:1994/999 sayılı kararıyla; Türk Ticaret Kanununun 319 uncu maddesi uyarınca görevlerin yönetim kurulu üyeleri arasında paylaştırıldığı hallerde 317 nci madde uygulanamayacağından, temsil yetkisi bulunmayan davacının şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulamayacağı, vergi kanunları vergiyi doğuran olayın gerçek niteliğini esas aldığı ve davacı vergi borcunun doğduğu yılda şirketi temsile yetkili olmadığı gibi ortaklıktan da ayrılmış olduğundan şirket borçlarından sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle. davanın kabulü ve ödeme emrinin iptali yolundaki ilk kararında direnmiştir.
Direnme kararı, vergi dairesi başkanlığı tarafından temyiz edilmiştir.
Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Dr. A.Ö.'nün Düşüncesi: 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinde tüzel kişilerden tahsil edilemeyen vergi borçlarının belli koşullarla bunların kanuni temsilcilerinden tahsilinin kabul edildiği ve Türk Ticaret Kanununun 317 nci maddesine göre anonim şirketlerde kanuni temsil organı yönetim kurulu olduğundan, aynı kanunun 319 uncu maddesine göre görevlerin yönetim kurulu üyeleri arasında paylaştırılması yönetim kurulu üyelerinin Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinde kabul edilen sorumluluğunu kaldırmamaktadır.
Öte yandan, Türk Ticaret Kanunundaki kurallara göre ticaret siciline tescil edilen hususlardaki değişikliklerin de tescil ve ilan edilmesi gerekmekte ve değişiklik üçüncü kişiler hakkında kural olarak tescil ve ilandan sonra hüküm ifade etmekte ise de, bu hüküm iyi niyetli üçüncü kişileri korumak için getirilmiş olup tescile konu işlemlerin geçerlilik şartı değildir. Bu nedenle, istifanın tescil ve ilan edilmemesi yönetim kurulu üyeliğinden ayrılan kişinin tescil ve ilana kadar doğacak tüm vergi borçlarından sorumluluğunu gerektirmemektedir. Ancak, Vergi Usul Kanununun 3 üncü maddesinde belirtildiği üzere vergiye ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olduğundan, istifanın muvazaalı olması, diğer bir ifadeyle görünüşte istifa etmesine rağmen ilgilinin fiilen şirketi idareyi sürdürdüğünün ve vergi ödevlerinin yerine getirilmemesine yol açıldığının saptandığı gibi hallerde ilgilinin şirketin vergi borçlarından sorumlu tutulabileceği tabiidir.
Olayda da davacı borcun vade tarihinden önce fiilen yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığına göre, sadece yönetim kurulunca istifanın ticaret siciline tescil ve ilan ettirilmemiş olması, davacının şirket tüzel kişiliğine ait vergi borçlarından sorumlu tutulması için yeterli değildir.
Bu nedenle, temyiz isteminin reddi ile ödeme emrinin iptal yolundaki direnme kararının bu gerekçelerle onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı N.K.'nin Düşüncesi: İleri sürülen bozma nedenleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin 1 numaralı bendinde öngörülen nedenlerden hiçbirisine girmediğinden, temyiz isteğinin reddi ile hukuka ve usul hükümlerine uygun bulunan, vergi mahkemesi ısrar kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
Türk Milleti Adına hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: Türk Ticaret Kanununun 317 nci maddesinde anonim şirketlerin yönetim kurulu tarafından idare ve temsil olunacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Yasanın 300 üncü maddesinin 8 inci bendinde, yönetim kurulu üyeleriyle şirketi temsile yetkili kimselerin ticaret siciline tescil ve ilan edileceği, 33 üncü maddesinde tescil edilmiş hususlarda ortaya çıkacak her türlü değişikliğin de tescil edileceği, 38 inci maddesinde ise ticaret sicili kayıtlarının üçüncü kişiler hakkında kaydın gazete ile ilan edildiği günü takibeden iş gününden itibaren hüküm ifade edeceği kurala bağlanmıştır.
Tescil ve ilan edilmiş hususlardaki değişikliklerin de tescil ve ilan edilmesi kuralı, bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak değil, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla öngörülmüştür. Bu bağlamda, yönetim kurulu üyeliği herhangi bir nedenle sona eren kişinin üyelikten ayrılışı ticaret siciline tescil ve gazeteyle ilan edilmezse, şirket borçlarından iyi niyetli üçüncü kişilere karşı sorumluluğu devam eder. Ancak, yönetim kurulundan fiilen ayrılmakla, şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi konusunda yetkisi kalmayan üyenin Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca şirketten alınamayan vergi ve buna bağlı alacaklardan sorumlu tutulması hukuka aykırıdır.
Bu nedenle, vergi dairesi başkanlığının temyiz isteminin REDDİNE, 31.3.1995 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık, davacının ortağı ve yönetim kurulu üyesi bulunduğu anonim şirketin mal varlığından tahsil imkanı bulunmayan vergi borcunun davacıdan tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinden doğmuş olup ticaret sicilinde tescil ve ilan edilmemiş olmasına karşın adı geçenin şirket yönetim kurulu üyeliği ve ortaklığından fiilen ayrıldığı gerekçesiyle ödeme emrini iptal eden vergi mahkemesi ısrar kararı temyiz istemine konu edilmiş bulunmaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesi hükmü uyarınca bir kimsenin tüzel kişinin vergi borcundan sorumlu tutulabilmesi, o kişinin vergi borcunun ilişkin olduğu dönemde şirketin yönetim kurulu üyesi olmasına bağlıdır.
Türk Ticaret Kanununun 317 nci maddesinde anonim şirketlerin yönetim kurulu tarafından idare ve temsil olunacağı, 300 üncü maddesinin 8 inci bendinde, idare meclisi azalarıyla şirketi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları, ikametgahları ve tabiiyetlerinin tescil ve ilan edileceği; aynı kanunun 33 üncü maddesinde de tescil edilmiş hususlarda vuku bulacak her türlü değişikliklerin tescil ve ilan olunacağı, sözü edilen kanuun 38 inci maddesinde ise, ticaret sicili kayıtlarının nerede bulunulursa bulunulsunlar üçüncü kişiler hakkında kaydın gazete ile tescil ve ilan edildiği tarihten itibaren hüküm ifade edeceği hükme bağlanmıştır.
Bu hükümlerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere anonim şirketlerde, idare ve temsil yetkisi yönetim kuruluna ait bulunmaktadır. Yönetim kurulu kanundan doğan yetkilerini kullanırken sorumluluklar üyelik sıfatının kazanılmasıyla beraber doğar ve bu sıfatın kaybedilmesi ile sona erer. Yukarıda sözü edilen Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre üyelik sıfatının kazanılması ancak, tescil ve ilan edilmekle hüküm ifade edeceğinden yönetim kurulu üyesi olarak tescil ve ilan edilmiş bir kimsenin yönetim kurulu üyeliği sıfatını kaybetmesinin de ancak tescil ve ilan edilmekle üçüncü kişiler bakımından hüküm ifade etmesi gerekir. Yönetim kurulu üyeliği sıfatının kazanılması veya sona ermesinin tescil ve ilan şartına bağlı tutulması durumdan haberdar olmayan iyi niyetli üçüncü kişilerin menfaatlerinin korunması amacına yönelik bulunduğundan "üçüncü kişi" deyiminin şirketten vergi alacağı olan vergi dairesi müdürlüğünü kapsadığında da kuşku bulunmamak gerekir.
Olayda, davacının 13.1.1989 tarihinde şirketin yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığı anlaşılmakta ise de bu değişikliğin ticaret sicilinde tescil ve ilan edilmemiş bulunması karşısında vergi hukuku yönünden sorumluluğunun devam ettiğinin kabulü zorunlu olup vergi mahkemesince, adı geçenin şirket yönetim kurulu üyeliği ve ortaklığından fiilen ayrıldığı gerekçesiyle ödeme emrinin iptaline karar verilmesinde kanuna uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği oyu ile aksine verilen karara katılmıyoruz.