Dairesi
Borçlunun taşınmazına konulan ipoteğin, her hangi bir menfaat karşılığında borç para vermek suretiyle değil, salt borçlunun karşı karşıya bulunduğu zorluklar nedeniyle ve borçlunun sahip olduğu kıymetleri korumaya yönelik olarak konulduğu sonucuna varılması halinde, bir menfaat teminine yani faiz ge
Karar No
1994/5068
Esas No
1993/5170
Karar Tarihi
27-10-1994

Danıştay Dördüncü Daire

Borçlunun taşınmazına konulan ipoteğin, her hangi bir menfaat karşılığında borç para vermek suretiyle değil, salt borçlunun karşı karşıya bulunduğu zorluklar nedeniyle ve borçlunun sahip olduğu kıymetleri korumaya yönelik olarak konulduğu sonucuna varılması halinde, bir menfaat teminine yani faiz geliri elde edildiğine hükmedilemez. istemin Özeti: Davacının 1991 yılında ipotek karşılığı borç vermek suretiyle menkul sermaye iradı elde ettiği halde, bu geliri için beyanda bulunmadığının incelemeyle tespiti üzerine re’sen gelir vergisi salınmış, ağır kusur cezası kesilmiştir. Vergi Mahkemesinin 29.6.1993 Günlü ve E: 1992/1309 K : 1993/1181 Sayılı Kararıyla; Gelir Vergisi Kanunu’nun 75/6. maddesinde her nevi alacak faizin menkul sermaye iradı olarak tanımlandığı, 85. maddesinde ise mükelleflerin 2. maddede yazılı kaynaklardan bir takvim yılı elde ettikleri kazanç ve iratları için beyanname vermek zorunda olduklarının hükme bağlandığı, olayda davacının (A. D.) isimli, aralarında yakın akrabalık ve iş ilişkisi bulunmayan şahsa ait taşınmaz üzerine 31.7.1991 tarihinde ipotek konulmak suretiyle bir milyar lira borç para verdiği, bu hususun gerek davacı gerekse borçlunun açık beyanları ile sabit bulunduğu, dolayısıyla bu miktarda paranın günün ekonomik koşulları dikkate alındığında bir menfaat söz konuşu olmaksızın borç verilmesinin mümkün görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı, olayda gerçekte borç vermenin söz konuşu olmadığım, zaten ekonomik ve sosyal durumu dikkate alındığında bu miktar bir paraya sahip olmasının da söz konuşu olmadığının açıkça anlaşılacağım ileri sürerek, mahkeme kararının bozulmasını istemektedir. Karar : Uyuşmazlık, davacının borçluya ait taşımaz üzerine konulan ipotek karşılığında faiz elde edip etmediği hususunun tespitine ilişkindir. Vergi Usul Kanunu’nun 19. maddesinde vergiyi doğuran olay, vergi alacağının vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü île doğacağı şeklinde. tanımlanmış, aynı Kanun’un 32/B maddesinde ise, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu hükmüne yer verilmiştir. Türk Vergi Hukuku, maddi ve somut delillere dayalı, böylece vergi adaletini sağlamayı amaçlayan vergilemeyi prensip edinen kurallar içeren bir hukuktur. Bu nedenle vergilemeye ilişkin kurallar, varsayım veya kanaate dayalı, vergi adaletini tesis yönünden gerçeğe aykırı tespitlere dayanan vergileme yapılmasını önlemeye yönelik olarak düzenlenmiş ve hep vergiyi doğuran işlemlerin gerçek mahiyeti itibariyle saptanması amaçlanmıştır. Bunun için Gelir Vergisi Kanunu’nun 2. maddesinde belirtilen kazanç ve iratların tespitinde, yasal düzenlemeler çerçevesinde değerlendirme yanında gerçek mahiyetinin de mutlaka araştırılıp incelenmesi öngörülmüştür. Çünkü kanun karşısında vergilendirmeyi gerektiren bir muamelelerin, olayın gerçek mahiyetinin araştırılıp ortaya konulması halinde vergi mevzuuna girmediği, gerek uygulama gerekse yargılama safhalarında belirlenebilmektedir. Zaten fertleri ve toplumu rahatsız etmeyen bir vergilendirme de, ancak gerçek kazanç ve iratları vergilemeyi sağlamakla mümkün olabilir. Olayda, davacı adına (A. P.) isimli şahsa ait bir taşınmaz üzerine bir milyar lira bedelle ve faizsiz şerhi ile ipotek konulduğu ihtilafsızdır. İhtilaflı olan ve asıl çözümlenmesi gereken de, söz konuşu ipotek karşılığında gerçekte bu miktar paranın borç olarak verilip karşılığında ise bir menfaat temin edilip edilmediği hususudur. Bunun içinse alacaklı davacı ile borçlunun sosyal ve ekonomik durumlarının ortaya konulması gereklidir. Davacı, vergilendirme döneminde bir bankada günün koşullarına göre vasat bir ücret karşılığında çalışan, üzerine kayıtlı her hangi bir taşınmazı bulunmayan, buna karşın yüklü miktarda nakit ve kıymetli eşyası veya ziyneti olduğu da iddia ve tespitli olmayan birisidir. Borçlu ise, dosyada bulunan belgelere göre davacıyla yakın sayılabilecek akraba olan, aralarında öteden beri sağlıklı ve yakınlığa dayalı bir ilişki olan, uzun süredir ticaret erbabı olarak faaliyet gösteren, ancak eleştiri konuşu ipotek olayından hemen önce ekonomik ve ticari nedenlerle yoğun icra ve haciz tazyikleriyle karşılaşan birisidir. İşte bu hususlar dikkate alındığında, olaya davacı adına borçlunun taşınmazına konulan ipoteğin, her hangi bir menfaat karşılığında borç para vermek suretiyle değil, salt borçlunun karşı karşıya bulunduğu zorluklar nedeniyle ve borçlunun sahip olduğu kıymetleri korumaya yönelik olarak konulduğu sonucuna varılmaktadır. Nitekim mezkur dönemde borçlunun elinden çıkardığı kıymetlerin, daha sonra söz ( konuşu cebri takiplerin ortadan kalkmasıyla yeniden borçlu tarafından iktisap edilmiş olması da bu tespiti doğrulamaktadır. Öyleyse olayda ne konulan ipotek karşılığında borç verme ve ne de bir menfaat temin etme söz konuşu olmadığına göre, gerçek durumu yansıtmaktan uzak olarak düzenlenen inceleme raporuna dayanılarak vergileme yapılması da mümkün değildir. Bu nedenlerle, davacı temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesinin 29.6.1993 Günlü ve E : 1992/1309, K : 1993 /1181 Sayılı kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.

 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı