Danıştay Dördüncü Daire
Bir kimsenin satmak üzere kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaattan dolayı alıcıdan tahsil ettiği bedel, istihkak bedeli değil ancak satış bedeli olarak isimlendirileceğinden 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. Maddesi kapsamında düşünülemez. Bu nedenle de belirtilen türde inşaat yapan yükümlü hakkında Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 116. maddesinin beşinci fıkrası hükmünün uygulanması mümkün değildir. İstemin Özeti: inşaat taahhüt işiyle uğraşan davacının 1989 yılma ait yıllık gelir vergisi beyannamesini, arsa karşılığı yapmakta olduğu inşaatın bitmemesi nedeniyle boş olarak vermesi üzerine adına hayat standardı esasına göre gelir vergisi ve geçici vergi salınmış, ağır kusur cezası verilmiştir. Eskişehir 1. Vergi Mahkemesinin 27.11.1992 Günlü ve 1992/510 Sayılı kararıyla; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun birden fazla takvim yılma sirayet eden inşaat ve onarma işleriyle ilgili 42 ve müteakip maddelerindeki hükümlerde inşaat işinin resmi ya da özel inşaat işi olması yolunda bir ayırım bulunmadığı dikkate alındığında aynı kanunun mükerrer 116. maddesine göre yapılacak uygulamada inşaat işinin bitim tarihinin gözönünde bulundurulması gerektiğinden davacının yapmakta olduğu özel inşaatın devam ettiği 1989 yılıyla ilgili olarak yapılan cezalı tarhiyatta isabet bulunmadığı gerekçesiyle salınan vergiler ve kesilen ağır kusur cezası kaldırılmıştır. Vergi Dairesi Müdürlüğü, davacının yapmakta olduğu inşaat işinin Gelir Vergisi Kanunu'nun 42. maddesi kapsamında olmadığım ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir. Karar: 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun sözü edilen 42. maddesi, birden fazla takvim yılma sirayet eden inşaat ve onarma işlerinde, kazancın tespit esaslarım özel şekilde düzenlenmiş, diğer faaliyetlerinin aksine kazancın yıllık olarak değil işin sonunda tespit edileceğin! açıklamıştır. Kanun'un sonraki maddelerinde konuyla ilgili diğer özellikler belirtilmiştir. 43. maddesinde, müşterek genel giderlerin ve amortismanların, çeşitli işler nedeniyle dağıtılması konusu düzenlenirken tahsil olunan 'istihkak bedellerinin' bir ölçü olarak kullanıldığı görülmektedir. 94. maddesinde de 42. madde kapsamına giren işler dolayısıyla bu işleri yapanlara ödenen 'istihkak bedelleri'nden söz edilmektedir. Bu düzenlemeler, 42. maddede öngörülen rejimin uygulanmasında inşaat ve onarım işinin, başkası hesabına bir taahhüt uyarınca yapılması gereğini ortaya koymaktadır. Zira istihkak bedeli ödemesi, bir taahhüde bağlı olarak yapılan inşaat ve onarım işlerinde söz konusu olabilir. Bir kimsenin satmak üzere kendi nam ve hesabına yaptığı özel inşaattan dolayı alıcıdan tahsil ettiği bedel, istihkak bedeli değil ancak satış bedeli olarak isimlendirilir ve 42. madde kapsamında düşünülemez. Satışın arsa payı üzerinden yapılıp inşaatın alıcı ile akdedilen inşaat sözleşmesine göre tasarlanması ya da bu inşaatın müteahhit ile arsa sahibi arasında kat karşılığı olarak yapıIdığına dair bir anlaşma olması da durumu değiştirmez. Özel inşaatlar hangi şartlarla yürütülürse yürütülsün fiilen yapılan iş, inşa edilen dairelerin satışından ibarettir. Bu tür inşaatların herhangi bir kıymet imali ve satışından farkı bulunmadığından, kazanç tespitinin yıllık olarak ve maliyetle satış bedeli karşılaştırılmak suretiyle yapılması gerekir.inşaatın bağımsız bölümleri, muhtelif yıllarda satıldığından satılan kısımla ilgili kazancın, satışın yapıldığı yılda tespiti ve beyanı gerekecektir. Bu durumda, kendi nam ve hesabına inşaat yapıp sattığı hususunda tereddüt bulunmayan davacının, yıllara yaygın inşaat ve onarım işi yaptığı kabul edilemeyeceğinden hakkında 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 2772 Sayılı Kanun'un 15. maddesiyle eklenen mükerrer 116. maddenin beşinci fıkrası hükmünün uygulanmasına olanak bulunmadığından hayat standardı esasına göre uygulama yapılmasında isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenle Eskişehir 1. Mahkemesinin 1992/510 Sayılı kararın bozulmasına karar verildi.