T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
o VERGİ DAİRESİNE TAZMİNAT DAVASI AÇMAKTADA ZAMANAŞIMI (Vergi Mahkemesi Kararının Yerine Getirilmemesi)
o ZAMANAŞIMI (Vergi Mahkemesi Kararının Yerine Getirilmemesi Nedeniyle Vergi Dairesine Tazminat Davası Açmakta)
o İDARENİN VERGİ MAHKEMELERİNCE VERİLEN KARARLARI YERİNE GETİRMEMESİ (Tazminat Davası Açmakta Süre)
o VERGİ MAHKEMELERİNCE VERİLEN KARARLARIN YERİNE GETİRİLMEMESİ (Vergi Dairesine Tazminat Davası Açmakta Süre)
o TAZMİNAT DAVASI AÇMAKTA SÜRE (Vergi Mahkemesi Kararının Yerine Getirilmemesi Nedeniyle Vergi Dairesine)
o İDARECE YARGI KARARLARININ YERİNE GETİRİLMEMESİ (Tazminat Davası - Borçlar Kanunundaki Sürenin Uygulanması)
818
Özet : Olayda yükümlülerin, kendilerine iadesi gereken verginin vergi mahkemesi kararı gereğince ve faizi ile ret ve iadesini, aksi halde maddi ve manevi tazminat davası açmak zorunda kalacaklarını on yıllık süre içinde idareye duyurdukları ancak: bu başvuruya yanıt verilmediği için istemin reddedilmiş sayıldığı tartışmasızdır. Yukarıdaki açıklamalardan dolayı tazminat davası açma süresi ile ilgili işleyişin bu başvurudan başlatılması ve davanın açıldığı 7.9.1988 tarihinden çok önce, 2577 sayılı Kanun'un 7, 10 ve 11 inci maddelerine göre hesaplanan sürenin bittiği anlaşılmaktadır. DAVA VE KARAR:
Vergi mahkemesince, İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddesinde idare yönünden ilamların yerine getirilmesi zorunluluğunu belirleyen altmış günlük sürenin, ilgililerin başvuru süresi olarak kabulü ve izleyen otuz gün içinde açılmadığı görülerek davanın süreden reddedilmesi yasaya uygun değilse de, yukarıda açıklanan nedenlerle davanın süresinde açılmadığı saptandığından kararda sonucu itibarıyla yasaya aykırılık görülmemiştir.
İstemin Özeti: Kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırma bedelinin artırılması üzerine artırılan bedel üzerinden tahakkuk ettirilen gayrımenkul kıymet artış vergisi, vergi mahkemesince kaldırılmış, karar, Danıştay Dokuzuncu Dairesince de onaylanmış ve kesinleşmiştir. Bu karar gereğinin idarece yerine getirilmemesi üzerine yükümlüler 428.218.- liranın yasal faizi ile birlikte iadesini maddi tazminat davasına konu yapmışlar ve ayrıca 5 milyon lira manevi tazminata hükmolunmasını talep etmişlerdir.
Ankara 7. Vergi Mahkemesi; vergi dairesi müdürlüğünce ödeme yapılmaması üzerine altmış günlük başvuru süresini izleyen otuz gün içinde açılması gereken bu davanın, söz konusu süre geçirildikten sonra ve 7.9.1988 tarihinde açıldığından bahisle süreaşımı noktasından davayı reddetmiştir.
Yükümlülerin temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesinin K: 1992/827 sayılı kararıyla; idarece yargı kararlarının gereği gibi yerine getirilmesinin Anayasanın 125 ve 138 inci maddeleriyle 2577 sayılı Yasanın 28 inci maddesinin ilk fıkrasına göre zorunlu olduğu, 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (6) işaretli fıkrasında ise idarece infazda gecikilen süre için faiz ödenmesinin kurala bağlandığı; ilgililerin idari yargı kararlarının infazını genel zamanaşımı süresi olan on yıl içinde isteyebilecekleri, bu tür davaların açılmasına süre yönünden sınırlama getirilmesinin, yargı kararı ile belirlenmiş bir hakkın başka bir yoldan kaybı sonucunu doğurabileceği, böyle bir durumun korunamayacağı gerekçesiyle vergi mahkemesi kararı bozulmuştur. Bozma kararına uymayan Ankara 6. Vergi Mahkemesi 15.7.1992 günlü ve E: 1992/700, K: 1992/1188 sayılı kararı ile 2577 sayılı Yasanın 7, 10 ve 11 inci maddeleriyle 28 inci maddesi hükümlerine değinerek ilk kararında ısrar etmiştir.
Israr kararı, yükümlüler tarafından temyiz edilmektedir.
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi: S. K.
Danıştay Savcısı: Y. E.
Düşüncesi: Uyuşmazlıkta, yükümlülere ait taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel artırım davasının sonuçlanmasından sonra artırılan bedel üzerinden tahakkuk ettirilerek tahsil edilen gayrimenkul kıymet artış vergisinin iadesine ilişkin vergi mahkemesi kararının Danıştay Dokuzuncu Dairesince onaylanması suretiyle kesinleşmesine ve iade için idareye yapılan başvuruya rağmen iade işleminin yapılmaması nedeniyle yükümlülerce yasal faiziyle birlikte maddi ve manevi tazminat davası açılmıştır. Davayı 30 günlük dava açma süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddeden vergi mahkemesi kararının Danıştay Dokuzuncu Dairesince yargı kararlarının infazı idareden genel zaman aşımı süresi olan 10 yıl içerisinde istenebileceğinden, davada süreaşımı bulunmadığı, gerekçesiyle bozulması üzerine vergi mahkemesi davanın süreaşımı nedenlyle reddine ilişkin ilk kararında ısrar etmiş olup; Yükümlülerce bu kararın temyizen incelenmesi istenilmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28 inci maddesinin 1 inci fıkrasında Danıştay bölge idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleri esas ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin en geç altmış gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu, 3 üncü fıkrasında, işlem tesis edilmeyen ve eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği, 6 ncı fıkrasında da tazminat ve vergi davalarında kararın idareye tebliğinden itibaren infazın gecikmesi sebebiyle idarece kanuni gecikme faizi ödeneceği hükme bağlanmıştır.
Maddede, maddi ve manevi tazminat isteğiyle açılacak davaya ilişkin bir süre tesbit edilmemiş olup, 2577 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinde, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde vergi mahkemelerinde dava açma süresi 30 gün olarak tesbit edilmiş bulunduğundan, idarenin yargı kararları gereğince 60 gün içinde işlem tesis etmemesi halinde bu sürenin bitiminden itibaren 30 gün içinde vergi mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açılabilecektir.
Açıklanan nedenlerle, anlaşmazlık konusu olayda, temyiz konusu vergi mahkemesi ısrar kararında isabetsizlik görülmediğinden, yükümlüler temyiz isteğinin reddi ile vergi mahkemesi ısrar kararının onanmasına karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, Kıdemli Tetkik Hakimi S.K.'ın yazılı ve sözlü açıklamalarından sonra dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Hukuk mahkemesinde açılan davanın kabulü ile artırılan kamulaştırma bedelinden mahsup suretiyle tahsil edilen gayrimenkul kıymet artış vergisinin hukuka aykırı olduğu gerekçesine dayanılarak kaldırılması yolundaki vergi mahkemesi kararının temyiz incelemesinden de geçerek kesinleşmiş olmasına karşın, tahsil makbuzunun ibraz edilmediği ileri sürülerek söz konusu verginin iade edilmemesi üzerine idare aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat davasını süreaşımı noktasından reddeden Ankara 7. Vergi Mahkemesi ısrar kararı temyiz edilmiştir.
Yargı yeri kararlarının yerine getirilmesi zorunluğunun Anayasamızdan kaynaklandığında kuşku bulunmamaktadır. 2577 sayılı Kanun'un 28 inci maddesinin (3) işaretli fıkrasında yer alan, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen hallerde idare aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açılabileceğine ilişkin kural da bu zorunluluğa dayanmaktadır.
Kanunda, maddi ve manevi tazminat davasının hangi süreye tabi olduğuna ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Farklı görüşlerde olmakla birlikte öğretide ve idari yargı uygulamasında, ilama bağlanmış alacakların on yıllık yeni zamanaşımına tabi olduğunu düzenleyen Borçlar Kanunu'nun 135 inci maddesinin ikinci fıkrası kuralına koşut olarak, idari yargılamada da bu sürenin uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu cümleden olarak, idare ve vergi mahkemelerince verilen kararların yerine getirilmemesi sebebiyle ilgililerin, on yıllık süre içinde uğradıkları zararın tazminen ödenmesini isteyebilecekleri sonucuna varılmaktadır. Hiç kuşkusuz böyle bir başvuru, idareyi karar gereğini yerine getirme yükünden kurtarmayacaktır. Ancak, yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle doğan zararın giderilmesi istemiyle ilgililerce idareye başvurulduğu takdirde, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10 ve 11 inci maddelerinde yazılı işleyiş başlamış olacağından tazminat davasının açılabileceği süre başlangıcının bu tarihe göre saptanarak sürenin, sözü geçen kurallar ile Kanun'un 7 nci maddesine göre hesabı gerekir.
Olayda yükümlülerin, kendilerine iadesi gereken verginin vergi mahkemesi kararı gereğince ve faizi ile ret ve iadesini, aksi halde maddi ve manevi tazminat davası açmak zorunda kalacaklarını on yıllık süre içinde idareye duyurdukları ancak: bu başvuruya yanıt verilmediği için istemin reddedilmiş sayıldığı tartışmasızdır. Yukarıdaki açıklamalardan dolayı tazminat davası açma süresi ile ilgili işleyişin bu başvurudan başlatılması ve davanın açıldığı 7.9.1988 tarihinden çok önce, 2577 sayılı Kanun'un 7, 10 ve 11 inci maddelerine göre hesaplanan sürenin bittiği anlaşılmaktadır.
Vergi mahkemesince, İdari Yargılama Usulü Kanununun 28 inci maddesinde idare yönünden ilamların yerine getirilmesi zorunluluğunu belirleyen altmış günlük sürenin, ilgililerin başvuru süresi olarak kabulü ve izleyen otuz gün içinde açılmadığı görülerek davanın süreden reddedilmesi yasaya uygun değilse de, yukarıda açıklanan nedenlerle davanın süresinde açılmadığı saptandığından kararda sonucu itibarıyla yasaya aykırılık görülmemiştir.
Ru nedenlerle temyiz isteminin reddine 18.6.1993 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
T.C. Anayasasının 138 inci maddesinin son fıkrasında, idarenin mahkeme kararlarına "uymak zorunda" olduğu, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği belirtilmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28 inci maddesinin birinci fıkrasında, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarının icaplarına göre idarenin, engeç altmış gün içinde işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu ifade edilmiş ve aynı maddenin üçüncü fıkrasında da, söz konusu kararlara göre "işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir" denilmek suretiyle bu kurala aykırı davranışın müeyyidesi gösterilmiştir.
Yargı yeri kararları, mahkemelerce davalı taraf sıfatıyla idareye tebliğ edilmekte olduğuna göre, bunların yerine getirilmesi için davacının ayrıca idareye başvurmasına gerek yoktur. 2577 sayılı Kanun'un yukarıda sözü edilen 28 inci maddesi hükmü karşısında, İdare mahkeme kararlarını kendiliğinden infaz etmek, karar gereğini yerine getirmek zorundadır. Danıştay ve mahkeme kararlarına göre işlem tesisi veya eylemde bulunulmasının 10 yıl içinde idareden istenebileceği yolunda kararda yer alan görüşe katılmak mümkün görülmemektedir. Söz konusu 10 yıllık zamanaşımı, ancak genel hükümler dairesinde infaz ettirilecek olan tazminat ilamları için adli icra yoluna başvurma için uygulanabilir. İdari yargı yerlerince verilmiş karar hükümlerinin yerine getirilmesi konusunda, idareye başvurma yönünden kanunlarda herhangi bir süre öngörülmediğinden bunların gereği idarece re'sen veya talep üzerine, er veya geç mutlaka sağlanmalıdır. Danıştay kararları, kararın düzeltilmesi ya da yargılamanın yenilenmesi yolu ile kaldırılıncaya kadar, kanuni gerçeği ifade ettiğinden, bir idari düzenleme ya da tasarrufa ve hatta kanun hükmüne rağmen, ne zaman olursa olsun idarece mutlaka yerine getirilmesi ve hukuka aykırılığın giderilmesi gerekir. Bu durumda vergi mahkemesi ve Danıştay kararının gereğine göre işlem ve eylem yapılması için idareye başvurulmasına gerek ve zorunluluk olmadığından davacının tebliğinden itibaren 60 gün beklemesi ve daha sonra dava süresi içinde dava açması zorunluğu söz konusu değildir.
Davalı idarenin, vergi mahkemesi ve Danıştay kararını yerine getirmeme tutumu, hareketsizlik halinde ortaya çıkmış, devam etmiş ve davacının zararına neden olmuştur. Dava bu zararın tazmini dileğiyle açılmıştır. Davada talep edilen zarar, vergi kanunlarının uygulanmasından değil mahkeme kararı gereğinin yerine getirilmemiş olmasından kaynaklanmıştır. İdarenin vergi mahkemesi ve Danıştay ilamlarını yerine getirmekten imtina etmesi, ne "idari işlem" ne de "idari eylem" olduğundan, bu sebeple açılacak tazminat davalarını 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7, 10 ve 11 inci maddeleri kapsamında görmek mümkün değildir.
İdarenin, vergi mahkemesi ve Danıştay ilamını infazdan kaçınması, olumsuz ve süregelen bir tutumu olduğundan ve mahkeme hükmü zamanın geçmesi ile değer ve etkisini kaybetmeyeceğinden, bu nedenle doğan zararların talep ve dava edilmesini süre ile sınırlamak mümkün ve doğru değildir. Başlangıcı olmayan bir sürenin sonu da olmayacağından, 2577 sayılı Kanun'un 28 inci maddesinin üçüncü fıkras uyarınca, idare aleyhine açılacak davalarda süreaşımı da söz konusu olmamak gerekir.
Diğer taraftan, kararda ilam gereğinin yerine getirilmesi için yapılan başvuru, sürenin hesabına esas alınmıştır. Kararda tarihi belirlenmeyen ve idarenin susmak suretiyle işlem tesis ettiği ifade edilen bu başvuru, 16.2.1987 günlü olup, "Kavaklıdere Emlak Vergi Dairesi Müdürü Sn. T. Ö"e hitaben kaleme alınmış ve bu yazıda yargı kararı uyarınca tarafına iadesi gereken verginin ödenmemesi halinde, "hükmen ve şahsen" tahsiline hükmedilmesi için dava açılacağı bildirilmiştir. Gerçekten davacı, bu yazıdan sonra Ankara Asliye Hukuk Hakimliğine, T.Ö. aleyhine şahsi sorumluluğundan söz ederek tazminat davası açmış ve bu dava, 657 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesi nedeniyle ve davalının şahsi kusurunun da saptanamadığı gerekçesiyle reddolunmuştur. Söz konusu başvurunun maddi ve manevi zararının telafisi için yapılmış bir müracaat ve ayrıca "idari davaya konu olabilecek" bir işlem veya eylemin yapılması için "idari makamlara" yapılmış bir başvuru olarak kabulü ile süre hesabına başlangıç saymak esasen mümkün olmamak gerekir.
Bu nedenlerle, davada süreaşımı bulunduğunun kabulü ile temyiz isteminin reddinde isabet bulunmadığı, mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyız.
KARŞI OY YAZISI
Ankara 6. Vergi Mahkemesinin temyiz istemine konu yapılan kararının, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 17.3.1992 günlü ve E: 1992/245, K.: 1992/827 sayılı bozma kararında yazılı hukuksal nedenlerle bozulması gerektiği görüşüyle temyiz isteminin reddi yolundaki çoğunluk kararına katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI
İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların yerine getirilmemesi sebebiyle ilgilinin karar gereği doğan alacaklarını ve uğradıkları zararları Borçlar Kanununun 135 inci maddesinin 2 nci fıkrasında yazılı 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde her zaman isteyebilecekleri yolundaki çoğunluk kararındaki gerekçe kısmına katılıyorum.
Ancak; dava, ilgilinin idareye yapmış olduğu başvuru üzerine idarece cevap verilmemek suretiyle istemin reddedilmiş sayılmasına dayanılarak açılmamıştır. İlgilinin, isteğin reddedilmiş sayılması üzerine açtığı bir dava yoktur. Böyle bir dava olmadığına göre, varsayılarak davanın süreden reddi yolunda çoğunlukla verilen karara karşıyım.