Dairesi
Genel KuruluTarih : 2.7.1993Esas No. : 1993/36Karar No. : 1993/78
Karar No
1993/36
Esas No
1993/36
Karar Tarihi
02-07-1993

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu

Miras yoluyla intikal eden arsa üzerine inşa edilen iş hanındaki bağımsız bölümlerin bir kısminin satılmasının, alımda süreklilik ve ticari amaç bulunmadığından, ticari faaliyet veya arızi ticari faaliyet olarak nitelendirilemez. İstemin Özeti: Miras yoluyla intikal eden arsa üzerine 106 bağımsız bölümden oluşan bir iş hanı yapılmak ve aralarında % 50 oranında paylaşılmak üzere mirasçılar, bir müteahhit ile anlaşmışlardır. inşaatın müteahhit tarafından yarım bırakılması üzerine inşaat, mirasçılar tarafından tamamlanmıştır. Yapılan inceleme sonunda 1988 yılında 6 bağımsız bölümün üçüncü kişilere satıldığı, ayrıca 28 bağımsız bölümünün de mirasçılardan ikisinin oğulları lehine kat irtifakı tesisi suretiyle devredildiği saptanmış ve inceleme raporunda üçüncü kişilere yapılan satışın toplam yapıdaki payı gözönüne alınarak oğullar lehine kat irtifakı tesis edilen 28 işyerine ait satış bedeli kıyas yoluyla hesaplanmıştır. Elde edildiği hesaplanan toplam hasılat üzerinden maliyetin indirilmesiyle bulunan 220.906.584 lira dönem kazancı üzerinden paydaşlar adına mükellefiyet tesisi ve kaçakçılık cezalı gelir vergisi salınması ve özel usulsüzlük cezası kesilmesi önerilmiştir. Bu öneri doğrultusunda yapılan cezalı tarhiyatın kaldırılması istemiyle açılan davada Ankara 4. Vergi Mahkemesi; inceleme elemanınca davacı ve diğer mirasçılar tarafından yapılan uğraşın ticari faaliyet, elde edilen kazancın da ticari kazanç olarak kabul edildiği, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinin dördüncü fıkrasında, gayrimenkul alım, satım ve inşa işiyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerden sağladıkları kazançların ticari kazanç olarak vergilendirilmesi kabul edildiğinden, yapılan alım, satım isterinin devamlılık gösterip göstermediğinin çözümlenmesi gerektiği, arsanın bu iş için satın alınmayıp veraseten intikal etmesi, müteahhidin inşaatı yarım bırakması nedeniyle inşaatın mirasçılar tarafından tamamlanması mirasçılardan bir kısminin esasen öteden beri zirai faaliyetle uğraşan zirai kazanç sahipleri oldukları dikkate alındığında, elde edilen kazancın zirai kazanç olduğu ve Gelir Vergisi Kanunu’nun 82. maddesi uyarınca vergilendirilmesi gerektiği, ancak, arızi kazancın beyan edilmemiş olması hali Vergi Usul Kanunu’nun 344. maddesinde kaçakçılık cezasının uygulanmasın] gerektiren haller arasında sayılmadığından’ kaçakçılık cezasının kusur cezasına çevrilmesi gerektiği, gelir vergisine bağlı olarak kesilen fonlar genel bütçeye dahil edilmediğinden vergi niteliğinde olmadıkları bu nedenle de vergi ziyaından sözedilemeyeceğinden bu fonlara uygulanan cezanın kaldırılması gerektiği, kesilen özel usulsüzlük cezasında ise Vergi Usul Kanunu’nun 353/1. maddesine aykırılık bulunmadığı, ge rekçesiyle davayı kısmen kabul ederek, gelir vergisi, bağlı fonlar ve özel usulsüzlük cezasının onanmasına, vergi aslına bağlı kaçakçılık cezasının kusur cezasına çevrilmesine, fazla ceza ile fonlara uygulanan kaçakçılık cezasının kaldırılmasına karar verilmiştir. Kararın taraflarca temyiz edilmesi üzerine Danıştay Dördüncü Dairesi; uyuşmazlığın 1971 yılında veraseten intikal eden arsa üzerine 1983 yılında başlanıp 1988 yılında tamamlanan iş hanındaki 106 bağımsız bölümden 6 adedinin üçüncü şahıslara satılması, 28 adedinin ise mirasçılardan ikisinin çocukları lehine kat irtifakı kurularak devri suretiyle elde edilen gelirin beyan edilmemesine ilişkin olduğu, 1983 yılında işe başlayan müteahhidin 1986 yılında işi bırakması üzerine inşaatın % 38’lik kısminin mirasçılar tarafından tamamlandığı, mirasçılar tarafından 1986 ve 1987 yılında satış yapılmadığı, işyerlerinden sadece 6 bağımsız bölümünün üçüncü kişilere satıldığı, 28 bağımsız bölüm için ise evlatlar lehine kat irtifakı tesis edildiği, uyuşmazlığın bu hali ile değerlendirilmesinden, davacının gayrimenkul alım, satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşmadığı sonucuna varıldığı, bu nedenle veraset yoluyla intikal eden arsa üzerine inşa olunan işhanındaki bağımsız bölümleri kendi imkanlarıyla tamamlayarak, bu gayrimenkullerden bir kısmım elden çıkaran davacının elde ettiği geliri, Gelir Vergisi Kanunu’nun 82. maddesinin birinci fıkrası gereğince arızi ticari kazanç olarak kabul ederek tarhiyatı değişiklikle onayan mahkeme kararında yasalara uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle vergi dairesi müdürlüğünün temyiz istemini reddetmiş, yükümlünün temyiz istemini kabul ederek E: 1991/3754, K: 1992/1073 Sayılı Kararı ile mahkeme kararım bozmuştur. Bozma kararma uymayan Ankara 4. Vergi Mahkemesi K: 1992/1273 Sayılı kararı ile ilk kararda yazılı hukuksal nedenlerle ısrar etmiştir. Karar: Vergi dairesi müdürlüğü tarafından verilen savunmada tarhiyatın onanması istenmiş ise de, vergi mahkemesinin ilk kararma karşı vergi dairesi Müdürlüğü tarafından yapılan temyiz başvurusu Danıştay Dördüncü Dairesince reddedilmiş ve karar düzeltme yoluna da başvurulmamış olduğundan karar, vergi dairesi müdürlüğü açısından kesinleşmiştir. Bu nedenle dilekçe, savunma dilekçesi olarak nitelendirilmiştir. 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazanç olarak tanımlanmış ancak, ticari ve sınai faaliyetlerden ne kastedildiği açıklanmamıştır. Bu nedenle, ticari faaliyetin kapsamının belirlenmesinde Ticaret Kanunu hükümlerinden yararlanmak gerekmektedir. Anılan Kanun’un 3. maddesinde bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işlerin ticari işlerden olduğu belirtilerek ticari muameleyi de içine alan bir tanımlama yapılmıştır. Maddede tanımlanan ticari işler, aynı Kanun’un 11,12 ve 13. maddelerinde tanımlanan ticari işletmeyi ilgilendiren işlerdir. Kanunun 12. maddesinde ticari işletmeye konu oluşturabilecek faaliyetler örnek olarak sayılmış ve her türlü imal ve inşa işlerine de bunlar arasında yer verilmiştir. Ticaret Sicil Nizamnamesinin 14. maddesinin ikinci fıkrasında ise bir gelir sağlamayı hedef tutmayan ve devamlı olmayan faaliyetlerin ticari işletme sayılmayacağı belirtilmiştir. Buna göre bir faaliyetin ticari faaliyet sayılabilmesi için ticari amaçla yapılması ve süreklilik göstermesi gerekmektedir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinin ikinci fıkrasında da duraksamaları önlemek ve madeye açıklık kazandırmak için bazı kazançların ticari kazanç sayılacağı hükme bağlanarak, maddedeki genel ticari kazanç tanımı çerçevesine giren kazançlara örnekler verilmiş ve anılan ikinci fıkranın 4. bendinde; gayrimenkullerin alım, satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerden sağladıkları kazançlar ticari kazanç olarak nitelendirilmiştir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 2365 Sayılı Kanunla değişik 82. maddesinin birinci fıkrasının 1. bendinde ise arızi olarak ticari muamelelerin icrasından elde edilen kazançlar, arızi kazanç olarak vergiye tabi tutulmuştur. Bu düzenlemelerden, ticari kazanç ve arızi kazançta ortak unsurun ticari amaç ve bu iki kazanç türünü ayırıcı ölçünün, arızi kazançta faaliyetin süreklilik taşımaması olduğu anlaşılmaktadır. Dava dosyasının incelenmesinden, mirasçıların sadece kendilerine veraset yoluyla intikal eden bir arsanın değerlendirilmesi için kat karşılığında bir müteahhitle anlaştıkları, müteahhidin inşaatı yarım bırakması üzerine inşaatı tamamladıkları,ve iş hanındaki 106 bağımsız bölümden altı adedini 1988 yılında üçüncü kişilere sattıkları, 28 adedini mirasçılardan ikisinin oğulları lehine kat irtifakı kurarak devrettikleri ve müteahhit tarafından satılmış 30 bağımsız bölümün tamamlanması içinde alıcılardan fark aldıkları, bunun dışında başkaca gayrimenkul alım, satım ve inşa işleriyle uğraşmadıkları anlaşılmaktadır. iş haninin inşa edildiği gayrimenkul, veraset yoluyla iktisap edildiği ve gayrimenkul alım, satım ve inşa işleriyle sürekli olarak uğraşılmadığından, devamlılık taşımayan bu faaliyetin Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinin ikinci fıkrasının 4 . bendine göre vergiye tabi tutulması mümkün değildir. Öte yandan, iş haninin inşa edildiği gayrimenkulun iktisabında ticari amaç bulunmadığı ve servetin değerlendirilmesi amacıyla arsa üzerine inşaat yapılarak servetin biçim değiştirdiği anlaşıldığından, ticari nitelik taşımayan bu faaliyetin arızi olarak yapılmasından sağlanan kazancın, arızi ticari kazanç olarak da vergilendirilemeyeceği sonucuna varılmaktadır. Söz konusu faaliyetin Gelir Vergisi Kanunu’nun Değer Artış Kazançları başlıklı’ mükerrer 80. maddesinin birinci fıkrasını 7. bendine göre vergilendirilmesine ise iktisabın ivazsız gerçekleşmiş olması engel teşkil etmektedir. Bu nedenlerle, elde edilen kazancın arızi kazanç olarak vergilendirilmesi gerektiği görüşüyle tarhiyatı değişiklikle onayan vergi mahkemesi ısrar kararında yasaya uygunluk görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesi ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda hüküm altına alınacağından yargılama giderleri hakkında hüküm tesisine gerek bulunmadığına oyçokluğu ile karar verildi.

 
Ücretsiz üyelik
Şifremi Unuttum
USD
Euro
Üfe & Tüfe Oranlarını görmek için aşağıdaki excel ikonuna tıklayınız.

*Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileridir.​

ÜFE & TÜFE
Endeks Arşivi

Excel Dokümanı
     
  Copyright ® 2013 Esenlik Yeminli Mali Müşavirlik Ltd. Şti. Web Tasarımı