Danıştay Dördüncü Daire
Mükellefin kendisine, eşine ve çocuklarına ait vergilendirilmiş gelirleri, yalnızca hayat standardı ek gösterge tutarının açıklanmasında değil, temel göstergelerin açıklanmasında da kullanılabilir. Ticari faaliyeti yanında esinin ücret gelirini ihtiyari toplama hakkını kullanarak beyan etmeyen Davacı 20.12.1990 gün ve 20731 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 3689 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenen geçici 35. maddesi hükümleri uyarınca 1991 takvim yılı için tahakkuk ettirilen gelir vergisine karşı açmış olduğu davanın reddine dair Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını istemektedir. Anayasa Mahkemesi 23.7.1992 gün ve 21293 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 12.11.1991 gün ve E: 1991/7, K: 1991/43 sayılı kararı ile, yukarıda sözü edilen 3689 sayılı Kanunun 7. maddesiyle 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenen 35. maddesinin 3 numaralı fıkrasında yer alan 'Mükellefler, kendilerine, eşlerine ve çocuklarına ait gelir vergisi tabi gelirleri (hamiline yazılı mevduatlardan ve menkul kıymetlerden elde edilen gelirler hariç) bulunduğunu belgelendirdikleri takdirde, temel gösterge tutarlarına isabet eden kısmı hariç olmak üzere, bu esasa göre yapılan tarhiyat, Vergi Usul Kanununun düzeltme hükümleri çerçevesinde düzeltilir. Şu kadar ki mükellefler, 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre kurulanlar dahil olmak üzere, kanunla kurulu sosyal güvenlik kurumlarından kendilerine ait emekli, maluliyet, dul ve yetim aylığı aldıklarım belgelendirdikleri takdirde, hayat standardı esasına göre yapılan tarhiyatın temel gösterge tutarım emekli, maluliyet, dul ve yetim aylığı tutarına isabet eden kısmı düzeltilir' yolundaki açıklama olanağına tam olarak değil kısmen yer veren hüküm, Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir. Her ne kadar Anayasanın 155. maddesinin 5. fıkrası ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 53. maddesinin 7. fıkrasında, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği hükme bağlanmış ise de; bu hükmün amacı, iptal kararından önce sonuçlarım doğurmuş ve ihtilaf konuşu yapılmamış işlemleri iptal karının etkisinden ayrık tutarak kamu düzeninin istikrarım korumak amaçlanmıştır. Aksine biz anlayış, Anayasaya aykırılığı Anayasa Mahkemesi kararı ile sabit olan bir Kanuna dayalı işlemler daima ve doğal olarak iptal kararından önce tesis edilmiş olacağından, davacıların hukukunu etkilememesi sonucunu doğurur. Bu durumda da Anayasanın 152. maddesinde yer alan, 'Bir davaya bakmakta olan Mahkeme uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır. Anayasa Mahkemesi, için kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararım verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa mahkemesi kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.' hükmünün anlamı ve uygulama olanağı kalmaz. Bütün bunlar göstermektedir ki ihtilaf konuşu yapılan bir tasarrufun dayanağı Kanun veya Kanun hükmünde kararname hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilirse söz konuşu ihtilafı çözmek durumunda olan yargı yeri iptal kararım gözönünde tutmak ve ona uymak zorundadır. Anayasa Mahkemesinin, Anayasanın 153. maddesinin 3. fıkrası uyarınca iptal hükmünün yürürlüğe girmesini ileriki bir tarihe bırakmış olması da açıklanan hukuki durumu değiştirmez. Olayda olduğu gibi yerel mahkeme kararı temyiz edilmekle ihtilaf devam etmekte olmasına göre yukarıda açıklandığı üzere uygulanan Kanun hükmünün Anayasaya aykırılığının ciddi görülmesi halinde temyiz merciince de konunun Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmesi ve Anayasa Mahkemesince verilecek iptal kararma uyulması bir hukuki ve anayasal zorunluluktur. Hayat standardına esas alınan gelirin açıklanmasına kısmen yer veren Kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince, vergi yükümlülerinin kendilerine, eşlerine çocuklarına ya da bakmakla yükümlü oldukları kimselere ilişkin vergilendirilmiş ya da vergi dışı bırakılmış kimi gelirlerine açıklama kanıtlama tanınması kişilerin mali güçlerini aşan vergi yükümüyle karşı karşıya bırakılması sonucunu doğurduğu, vergi yükümlülerinin yaşadığı hayat düzeyim sağlayan açıklanabilir kanıtlanabilir başka geliri bulunmasına karşın bu gelirlerin bir kısmım gözönüne almayan 'hayat standardı esası' yükümlülerini güçleri dışında vergi ödemek bu sebeple de meslek yaşamlarına son vermek gibi bir sonuca götüreceği, vergi yükümlülerinin kendisine eşine ve çocuklarına ilişkin vergilendirilmiş gelirin yalnız hayat standardı ek gösterge tutarının açıklanmasında kullanılması, temel göstergelerin açıklanmasında kullanılmaması ve yine yükümlünün kendisine ait emekli, dul ve yetim aylıklarım temel gösterge tutarının açıklanmasında kullanılabilmesi, eşine ve çocuklarına ilişkin bu gelirlerin temel göstergelerin açıklanmasında kullanılmaması vergiye tabi olmayan bu gelirlerin dolaylı olarak yeniden vergilendirilmeleri sonucunu da doğurduğu nedenleriyle Anayasa'nın 2, 49 ve 73. maddelerinde yer alan sosyal hukuk devleti, çalışma hak ve ödevi ve mali güce göre vergilendirme ilkelerine aykırı bulunarak iptal edilmiş olması hükümlülerin kendisine, eşine ve çocuklarına ait vergilendirilmiş gelirleriyle, yine kendisine, eşine ve çocuklarına ait emekli dul ve yetim aylıkları bulunduğu takdirde bu gelirlerinin temel gösterge tutarım izahında kabul edilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararı doğrultusuna ve Davacının temel gösterge tutarının izahında kabul edilebilir geliri olup olmadığının tesbiti ile uyuşmazlığın esası hakkında yeniden bir karar verilmek üzere Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.