T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
o VERGİLERİN TAHSİL EDİLEMEMESİNDE KASIT VE İHMAL (Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu)
o YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN SORUMLULUĞU (Vergilerin Tahsil Edilememesi - Kasıt ve İhmal)
o KASIT VE İHMAL (Vergilerin Tahsil Edilememesi - Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu)
Özet : 1- nakit darlığı çeken ve faaliyetini zorlukla yürüten şirketin, vergi borçlarını zaman zaman ödeme gayreti içinde olduğu, vergi idaresinin ise vergi alacağını şirketten zamanında tahsil için gerekli dikkat ve çabayı göstermediği anlaşıldığından, söz konusu vergilerin yönetim kurulu başkanının kasıt ve ihmali ile ödenmediği sonucuna varılamayacağı hakkında.
2- İstihsal Vergisinin yansıma özelliği, bu durumu değiştirici nitelikte olmadığı hakkında.
İSTEMİN ÖZETİ : 27.2.1984 tarihli Ticaret Mahkemesi kararı ile iflasına karar verilen (B.....) B.K. Sanayii ve Ticaret Anonim Şirketinin 1983 yılına ilişkin gider vergisi ile bu verginin zamanında ödenmemesi nedeniyle hesaplanan gecikme zammı, ilgili dönemde müflis kurumun yönetim kurulu başkanı ve murahhas üyesi sıfatıyla davacıdan ödeme emri ile istenmiştir.
Ödeme emrine karşı açılan davayı inceleyen Vergi Mahkemesi, olayda Vergi Usul Kanunun 10 uncu maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmediği sonucuna varmış ve ödeme emrini iptal etmiştir.
Karara karşı Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Yedinci Dairesi, K: 1989/1714 sayılı kararı ile verginin mükellefinin üretici şirket olduğunu belirterek tüzel kişilerin mükellef olması halinde vergi ile ilgili ödevlerinin bunların temsilcileri tarafından yerine getirilmesi, aksi halde bu gibilerin kasıt ve ihmalleri ile söz konusu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi alacaklarının temsilcilerin varlığından alınmasının ise Vergi Usul Kanunun 10 uncu maddesi gereği olduğu, Türk Ticaret Kanununun 336 ve 320 nci maddeleri ile bu maddede gönderme yapılan Borçlar Knununun 528 inci maddelerinde de sorumluluğun belirlendiği, 6802 sayılı Yasanın Dahilde Alınan İstihsal Vergisi ile ilgili hükümlerinin incelenmesinden bu verginin yansıma özelliği bulunduğu ve vergi yükünün gerçekte malı satın alanlar üzerinde kaldığının anlaşıldığı, bu durumda müşteriden tahsil edilen verginin ödenmesi bakımından şirket yöneticilerinin görev ve sorumluluğunun ayrı bir önem kazandığı, süresinde ödeme yapılmaması halinde doğrudan şirket yöneticisine izafesi gereken ihmal unsurunun mevcudiyetinin kabulü gerektiği, olayda davacının bu konudaki ihmalinin açık olduğu ancak şirket varlığının alacağı karşılamaya yeterli olduğu ileri sürüldüğünden 6183 sayılı Yasanın 21 nci maddesi de gözönüne alınarak alacağın, iflas masasına yazdırılmak suretiyle tahsil imkanı bulunup bulunmadığı araştırılıp sonucuna göre karar verilmek gerekirken yazılı gerekçe ile verilen kararda isabet görülmediğinden bahisle Vergi Mahkemesi Kararını bozmuştur.
Bozma kararında açıklanan noktaları incelemek üzere ara kararı ile belge isteyen Eskişehir 1. Vergi Mahkemesi; İstanbul 2. İflas Dairesi Müdürlüğü yazısından kamu alacağının iflas masasına kaydolduğu ancak, satış bedelinden pay düşmediği anlaşıldığı, bu durumda kasıt ve ihmal koşulunun araştırılması gerektiği, dosyadaki belgeler arasında ihtilaflı borcun ödenmemesinden davacının kasıt ve ihmali bulunduğuna ilişkin bir tespite rastlanmadığı, esasen şirketin iflasından iki yıl önce ve 1982 yılında iki kez, 1983 yılında ise bir kez şirkete ait menkullerin haczedildiği bu hacizlerin takibinin yapılmadığı, Maliye ve Gümrük Bakanlığının yazısı üzerine salt yönetim kurulu başkanı olmasından dolayı müflis kurum yöneticisi adına ödeme emri düzenlenmesinin Vergi Usul Kanunun 10 uncu maddesine aykırı olduğu, gider vergisinin yansıma özelliğinin, şirket yöneticisinin kasıt ve ihmaline kanıt olamayacağı, aynı nedenlerle salınan gelir (stopaj) vergisini kaldıran kararlarının Danıştay Dördüncü Dairesince onandığı gerekçesiyle ödeme emrinin iptaline karar vermiştir.
Karar Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiş, kararı ısrar kararı niteliğinde gören Danıştay Yedinci Dairesi temyiz başvurusu hakkında karar verilmek üzere dosyayı Kurulumuza göndermiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Savunma verilmemiştir.
Tetkik Hakimi : Semra KAYIR
Danıştay Savcısı : Bilgin ARISAN
DÜŞÜNCESİ : Uyuşmazlık; zarar eden ve borçlarını ödeyemez hale gelen mükellef şirketin kesinleştiği halde ödenemeyen vergi borçları sebebiyle şirket yöneticileri adına tanzim edilen ödeme emrini iptal eden Eskişehir 1. Vergi Mahkemesi kararının bozulması talebine ilişkin bulunmaktadır.
6183 sayılı Kanunun 3. maddesinde bu kanunda yer alan amme borçlusu ya da borçlu teriminin "amme alacağını ödemek mecburiyetinde olan hakiki ve hükmi şahısları ve bunların kanuni temsilci veya mirasçılarını ve vergi mükelleflerini vergi sorumlusunu, kefili ve yabancı şahıs ve kurumlar temsilcilerini" ifade ettiği belirtilmiş olup amme borçlusunun ise kim olduğu ilgili vergi kanununda göstermiştir. Buna göre 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu'nun 13 üncü maddesi gereğince gider vergisinde mükellef bu mal ve hizmetleri üretenlerdir. Olayda müstahsil ve mükellef ise Ananim Şirkettir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesinde ise, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri kasıt ve ihmalleriyle yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi alacaklarının kanuni ödevleri yerine getirmiyenlerin varlıklarından alınacağı, temsilciler veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre kanuni temsilcilerin sorumlu tutulabilmesi için vergi ödevlerinin temsilcinin kasıt ve ihmali sonucu yerine getirilmemiş olması nedeniyle bir vergi ziyaı doğması ve ziyaa uğratılan verginin yine temsilcinin kasıt veya ihmali sonucu tüzel kişinin varlığından alınmaması gerekir.
6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun "Mevzuu, şumul, vergiyi doğuran olay, nisbet" başlıklı 1. maddesinde; bu kanuna bağlı I, II, III numaralı tablolarda yazılı maddelerden Türkiye'de istihsal ve imal olunanların müstahsil ve amilleri tarafından teslimi ve kendi imalatlarında sarf edilmesinin bu tablolarda gösterilen nisbet ve hadlerde istihsal vergisine tabi olduğu belirtilmiş olup, aynı yasanın "dahilde alınan istihsal vergisinde mükellef" başlıklı 13. maddesinde "Bu Kanunun mevzuuna giren maddelerden dahilde istihsal olunanların vergisini bunların müstahsilleri öder" denilmek suretiyle vergi yükümlüsü tanımladıktan sonra, 14. maddenin (g) bendinde matrahın satış bedeli olduğu açıklanarak satış bedeli tabirinin, teslim edilen maddeler karşılığında her ne adla olursa olsun müşteriden alınan veya müşterinin borçlandığı para veya diğer değerlerin toplamını ifade ettiği belirtilmiştir. Aynı Yasanın 60. maddesinde ise "dahili istihsal vergisine tabi mükelleflerin vergiye tabi maddeleri teslim ettiklerinde, bu tesimler için (Kanunun 3. maddesindeki teslim halleri hariç) fatura tanzim etmeye ve bu faturalarda istihsal vergisini ayrıca göstermeye mecbur oldukları" hükme bağlanmıştır.
Yukarıya alınan madde hükümlerinden de anlaşılacağı gibi dahilde alınan istihsal vergisi yansıtmalı bir vergidir. Vergi yükümlüsü müstahsil ise de, verginin yansıtılabilirlik özelliği nedeniyle vergi yükü vergiye tabi mamulü imal ve teslim eden müstahsil üzerinde değil, bu ürünleri satın alanlar üzerinde kalmaktadır.
Teslim edilen ürünler karşılığını teşkil eden mal bedelinden ayrı olarak istihsal vergilerinin de müşteriden tahsil edilebilmesi yansıma olayının tabii bir sonucudur.
İstihsal vergisinin bu özelliği gözönünde tutulduğunda şirketlere düşen vergi ödeme yükümlülüğünün öncelikle yerine getirilmesi bakımından şirket yöneticilerinin görev ve sorumluluğu ayrı bir önem kazanmaktadır. Dolayısıyla müşteriden tahsil edilmiş bulunan devlet alacağının süresinde vergi dairesine ödenmemiş olması hallerinde doğrudan şirket yöneticilerine izafesi gereken ihmalin mevcudiyeti kabul edilmek gerekir.
Olayda, şirketçe yapılan beyan üzerine tarh ve tahakkuk ettirilmesine rağmen zamanında ödenmeyen istihsal vergilerinin ödenmemesi hususunda ileri sürülen iddialar şirket yöneticilerinin bu konudaki ihmalini bertaraf edebilecek haklı bir neden olarak düşünülemeyceği cihetle yazılı gerekçe ile tesis edilen mahkeme kararında isabet görülmemiştir.
Açıklanan sebeplerle temyiz talebinin kabulü ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesi 2. bendi ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 55. ve 58. maddeleri açık hükümlerine aykırı bulunan Eskişehir 1. Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca Tetkik Hakimi Semra KAYIR'ın yazılı ve sözlü açıklamaları alınıp dosya incelendikten sonra gereği görşüldü:
İflasına karar verilen Kurumun yönetim kurulu başkanı olan davacı adına Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinde tüzel kişilerin yasal temsilcileri için öngörülen sorumlulukla ilgili kurala dayanılarak, iflas tarihinden önceki dönemlere ait gider vergisi ve gecikme zammı borçlarının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesi, taraflar arasında uyuşmazlığa yol açmıştır.
Vergi Mahkemesi, anılan kuralda yazılı kasıt ve ihmal koşulunun gerçekleştiğini gösterir bir tespit yapılmadığına dayanarak ödeme emrini iptal etmişken, temyiz mercii olan Danıştay Yedinci Dairesi, gider vergilerinin yansıma özelliği karşısında, müşteriden tahsil edilmiş bulunan vergiyi zamanında ilgili vergi dairesi müdürlüğüne yatırmakla yükümlü yönetim kurulu başkanının, bu ödevi yerine getirmemekle kusurlu görüldüğü, dolayısıyla kasıt ve ihmal koşulunun gerçekleştiğini ancak, kamu alacağının Kurumun varlığından iflas masasına da kaydedilmek suretiyle tahsil imkanı bulunup bulunmadığı noktasından araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmek üzere Vergi Mahkemesi kararını bozmuştur.
Bozma kararı üzerine önerilen araştırma yapılmışsa da, gider vergilerinin yansıma özelliğinin, Kurum yöneticilerinin kasıt ve ihmalini kabule tek başına yeterli olmayacağı görüşüyle tüzel kişinin mal varlığından alınmayan kamu alacaklarında karşılaşılan tahsil imkansızlığına, yöneticinin kasıt ve ihmalinin neden olup olmadığı noktasının da araştırılması gerektiği sonucuna varan Vergi Mahkemesi kararı ısrar kararı niteliğinde görüldüğünden temyiz başvurusunun kurulumuzca incelenmesine oyçokluğuyla karar verildikten sonra istem incelendi.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun, ihtilaflı dönemde yürürlükte bulunan 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası metninde, tüzel kişi temsilcilerinin maddede yazılı ödevleri kasıt ve ihmalleriyle yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin varlığından kısmen veya tamamen alınamayan vergi alacaklarının kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarındanalınması kabul edilmiştir.
Kanun, tüzel kişiliğin varlığından tahsil imkanı kalmayan kamu alacaklarının, bu alacakların ait olduğu dönemde temsilci durumunda bulunan gerçek kişilerin şahsi varlığından alınmasını, temsilcilerin kasıt ve ihmalleri yüzünden alacağın kısmen veya tamamen tahsil edilememiş olması koşuluna bağlanmıştır. Bu nedenle, Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinin uygulanabilmesi için beliren tahsil imkansızlığı ile yöneticinin kasıt ve ihmali arasında sebep-sonuç ilişkisinin varlığı gerekir.
Dosyada bulunan ve ara kararı ile Vergi Mahkemesi tarafından istenilen belgeler ile diğer dosyaların incelenmesinden; Kurumun 1979 yılından başlayarak ödeme güçlüğü içine girdiği ve iflas tarihine değin bu güçlüğün giderek arttığı, üretim girdileri nedeniyle TEK ile SSK'na ve bu arada vergi idaresine olan borçlarını ödemekte güçlük çektiği, Kurumun gelir (stopaj) vergisi, gider vergisi, damga vergisi borçlarını vadelerinde ödememesi nedeniyle bankalardaki mevduatı, taşınır ve taşınmazlarının vergi idaresince haczedildiği, 28.7.1982, 30.11.1982, 5.10.1983 tarihlerinde uygulanan menkul hacizlerinin vergi idaresince sonuçlandırılmadığı, mevduat hacizlerinin bir kısmının doğrudan, bazı hacizlerin ise borçlunun diğer mallarına kaydırıldığından bahisle kaldırıldığı, Maliye ve Gümrük Bakanlığının kabulü üzerine kimi borçlarının ertelendiği, kurumun ise olanak bulundukça borçlusu olduğu vergileri ödemeye çalıştığı, bu nedenlerle yöneticiden ödeme yapılan vergilere ait dönemler için sadece gecikme zammı istendiği, haciz yoluyla takibi zamanında sonuçlandırmayan vergi dairesi müdürlüğüne, iflas dairesince aciz belgesi verildiği görülmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan; vergi idaresinin kamu alacağını yükümlü şirketten zamanında tahsil için gerekli dikkat ve çabayı göstermediği buna karşın, nakit darlığı çeken ve faaliyetini zorlukla yürüten şirketin vergi borçlarını zaman zaman ödeme gayreti içinde olduğu, şirket temsilcisinin olayların bu şekilde gelişiminde ihmal ve kastının bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.
Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği bu olayda temsilci davacının sorumlu tutulması ve şahsen takibinde yasaya uygunluk görülmemiştir.
Bu nedenle temyiz isteminin reddine, 22.2.1991 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Direnme kararları Danıştay'ın özel daire bozma kararından sonra yerel mahkemenin yeniden bir araştırma ve soruşturma yapmadan ve bozma konusu hüküm değiştirilmeksizin verdiği kararlardır.
Mahkemece; ilk verilen kararda dayanılan delillerden farklı ve bozma kararında önerilen araştırmalar yapıldıktan sonra verilen karar, eski sonuca ulaşılarak verilen bir karar olsa dahi direnme kararı olmayıp yeni bir karardır.
Olayda mahkemece kamu alacağının iflas masasına da kaydedilmek suretiyle tahsil imkanı bulunup bulunmadığı, ara kararıyla istenen belgeler değerlendirildikten sonra belirlenmiş ve buna göre karar verilmiş olduğundan, temyiz olunan karar, ısrar kararı olarak nitelenemez.
Açıklanan nedenlerden dolayı Vergi Mahkemesi kararının, Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunda incelenmesinin yasalara aykırı bulunduğu görüşünde olduğumuzdan karara karşıyız.
XX- Olay tarihinde yürürlükte bulunan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinde; Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve Cemaatler gibi tüzelkişiliği olmıyan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri kasıt ve ihmalleriyle yerine getirmemeleri yüzünden mükellefin veya vergi sorumlusunun varlığından tamamen veya kısmen alınamıyan vergi alacaklarının kanuni ödevleri yerine getirmiyenlerin varlıklarından alınacağı; Türk Ticaret Kanununun 336 cı maddesinin birinci fıkrası 5 numaralı bendinde ise, gerek kanunun gerek esas mukavelelerin kendilerine yüklendiği sair vazifelerin kasten veya ihmal neticesi olarak yapılmaması halinde yönetim kurulu üyelerinin pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı müteselsilen mesul olacakları açıklanmış 320 nci maddesinde de, yönetim kurulu üyelerinin dikkat ve basireti hakkında Borçlar Kanununun 528 nci maddesi ikinci fıkrası hükmünün uygulanacağı, sözü geçen ikinci fıkrada ise, şirket işlerini ücretle idare eden şerikin tıpkı bir vekil gibi mesul olacağı hükme bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen madde hükümlerine göre Tüzel kişilerin vergi borcunun kanuni temsilcilerden istenmesi iki koşula bağlanmıştır. Bunlardan birincisi vergi alacağını tüzel kişinin mal varlığından tahsil edilememesi; ikincisi vergi alacağının tahsil edilememesinde kanuni temsilcinin kasıt veya ihmalinin bulunmasıdır.
Vergi Mahkemesi ısrar kararında ödeme emrinin iptali temsilcilerin kastının vergi idaresince kanıtlanamadığı gerekçesine dayandırılmış; Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca da bu karar, vergi idaresinin kamu alacağını yükümlü şirketten zamanında tahsil için gerekli dikkat ve çabayı göstermediği, buna karşın nakit darlığı çeken, faaliyetini zorlukla yürüten şirketin vergi borçlarını zaman zaman ödeme gayreti içinde olduğu, şirket temsilcisinin olayların bu şekilde gelişmesinde ihmal ve kastının bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle onanmıştır. Öğretide; kast fiilin neticelerinin bilerek iradi olarak birşeyi yapma bir fiili işleme olarak, ihmal ise, haksız bir neticeyi düşünmemiş olmakla beraber hal ve maslahatın gerektirdiği tedbirleri almamak suretiyle bu haksız neticenin meydana gelmesine sebebiyet vermek olarak tanımlanmıştır. Yine öğretide ve uygulamada aksi sabit oluncaya kadar fiilin maddi müsebbibi olan kimse o fiilin manevi müsebbibi de sayılır karinesi gereği olarak kastının bulunmadığını ispat külfetinin fiili işleyene ait olduğu tartışmasız kabul edilmektedir. (Andreas Von Tuhr, Borçlar Hukuku, sayfa 403-408; Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, Cilt 1, sayfa 483; Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü vs.)
Bu nedenlerle kastın varlığının vergi dairesince ortaya konulmadığı yolundaki görüşe katılmak mümkün değildir.
Bir hareketin irade mi yoksa irade dışı mı yapıldığını en iyi bilen fiili işleyen kişidir.
Diğer taraftan nakit darlığı nedeniyle verginin ödenemediği iddiası da nakit darlığının, yasal olarak vergiden öncelikle ödenmesi zorunlu borçların ödenmesinden ileri geldiğinin kanıtlanması halinde gelir ve servet üzerinden alınan dolaysız vergiler için kabul edilebilir bir iddiadır.
Çünkü bu tür vergiler doğrudan doğruya gerçek ve tüzel kişilerin gelirlerini hedef alan yansıtılması genellikle mümkün olmayan vergilerdir. Bu vergilerde yükümlü, vergisini varlığından ödeyecektir. Oysa dolaylı vergilerde, verginin konusu tüketilen mal ve hizmet olduğundan, vergilemenin amacı, elde edilen gelirlerin harcanmasının vergilendirilmesidir. Dolayısıyla bu vergiler (gider vergisi, katma değer vergisi gibi) yansıtmalı vergilerdir.
Nitekim 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun mevzuu, şumul, vergiyi doğuran olay, nisbet başlıklı 1. maddesinde bu kanuna bağlı I, II, III numaralı tablolarda yazılı maddelerden Türkiye'de istihsal ve imal olunanların müstahsil ve amilleri tarafından teslimi ve kendi imalatlarında sarf edilmesinin bu tablolarda gösterilen nisbet ve hadlerde istihsal vergisine tabi olduğu belirtilmiş olup, aynı yasanın "dahilde alınan istihsal vergisinde mükellef" başlıklı 13. maddesinde "Bu kanunun mevzuuna giren maddelerden dahilde istihsal olunanların vergisini bunların müstahsilleri öder" denilmek suretiyle vergi yükümlüsü tanımlandıktan sonra, 14. maddesinin (ğ) bendinde matrahın satış bedeli olduğu açıklanarak satış bedeli deyiminin, teslim edilen mallar karşılığında her ne adla olursa olsun müşteriden alınan veya müşterinin borçladığı para veya diğer değerlerin toplamını ifade ettiği belirtilmiştir. Aynı Yasanın 60. maddesinde ise "dahili istihsal vergisine tabi mükelleflerin vergiye tabii maddeleri teslim ettiklerinde, bu teslimler için (Kanunun 3. maddesindeki teslim halleri hariç) fatura tanzim etmeye ve faturalarda istihsal vergisini ayrıca göstermeye mecbur oldukları" 47 nci maddesinde ise "her mükellefin bir ay içindeki muamelelerini bir beyanname ile ertesi ayın 15 inci günü akşamına kadar ilgili vergi dairesine bildireceği, 48 nci" maddesinde de "mükelleflerin, beyanname üzerinde tarh ve tahakkuk ettirilen vergileri beyanname verme süresi içinde ödemeye mecbur oldukları" hükme bağlanmıştır.
Yukarıya alınan madde hükümlerinden de anlaşılacağı gibi, dahilde alınan istihsal vergisi yansıtmalı bir vergidir. Vergi yükümlüsü müstahsil ise de, verginin yansıtılabilirlik özelliği nedeniyle vergi yükü vergiye tabi mamulü imal ve teslim eden müstahsil üzerinde değil, bu ürünleri satın alanlar üzerinde kalmaktadır.
Teslim edilen ürünler karşılığını teşkil eden mal bedelinden ayrı olarak istihsal vergilerinin de müşteriden ayrıca tahsil edilebilmesi yansıtma keyfiyetinin doğal bir sonucudur.
Bu tür vergilerde mükellef verginin hesaplanması ve tahsil edilip hazineye yatırılması konusunda aracı rolündedir.
İstihsal vergisinin bu özelliği gözönünde tutulduğunda, şirketlere düşen vergi ödeme yükümlülüğünün öncelikle yerine getirilmesi bakımından şirket yöneticilerinin görev ve sorumluluğu ayrı bir önem kazanmaktadır. Dolayısıyla müşteriden tahsil edilmiş bulunan devlet alacağının süresinde vergi dairesinde ödenmemiş olması hallerinde, doğrudan şirket yöneticilerine izafesi gereken kasıt ve ihmal unsurunun mevcudiyeti kabul edilmek gerekir. Anlaşmazlık konusu dönemde şirket yönetim kurulu başkanı olduğu anlaşılan davacının kanuni temsilcilik sıfatını sürdürdüğü iflas tarihine kadar tahakkuk eden istihsal vergilerinin şirketçe ödenmemiş olmasındaki sorumluluk ve ihmali açıktır.
Aksi görüş ve yorumlar, Anayasamızın 73 üncü maddesi hükmüne göre kamu giderleri karşılığı olarak ödenen vergilerin, yasaların tahsil ve hazineye yatırmakla yükümlü kıldığı kişiler tarafından amacı dışında kullanılmasına olanak sağlanması gibi sonuçlar doğuracağı cihetle kabule şayan görülemez.
Öte yandan şirket yöneticisinin şirketin vergi borçlarını ödememesindeki saik ve niyetinin iyi olması idarenin alacağını takiple kusurlu olması yöneticinin şirketin vergi borcunu ödememe kastını ortadan kaldırmaz. Kast'la niyet ve saik birbirinden ayrı anlamlı deyimlerdir.
Açıklanan nedenlerden dolayı ısrar kararının Danıştay Yedinci Dairesince verilen kararda yazılı gerekçelerle bozulması gerektiği oyu ile karara karşıyız.