Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu
Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinin uygulanabilmesi için, beliren tahsil imkansızlığı ile yöneticinin kasıt ve ihmali arasında sebepsonuç ilişkisinin varlığı gerekir. İflasına karar verilen Kurumun yönetim kurulu başkanı olan davacı adına Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinde tüzel kişilerin yasal temsilcileri için öngörülen sorumlulukla ilgili kurala dayanılarak, iflas tarihinden önceki dönemlere ait gider vergisi ve gecikme zammı borçlarının tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenmesi, taraflar arasında uyuşmazlığa yol açmıştır. Vergi Mahkemesi, anılan kuralda yazılı kasıt ve ihmal koşulunun gerçekleştiğim gösterir bir tesbit yapılmadığına dayanarak ödeme emrim iptal etmişken, temyiz mercii olan Danıştay Yedinci Dairesi, gider vergilerinin yansıma özelliği karşısında, müşteriden tahsil edilmiş bulunan vergiyi zamanında ilgili vergi dairesi müdürlüğüne yatırmakla yükümlü yönetim kurulu başkanının, bu ödevi yerine getirmemekle kusurlu görüldüğü, dolayısıyla kasıt ve ihmal koşulunun gerçekleştiğin! ancak, kamu alacağının Kurumun varlığından iflas masasına da kaydedilmek suretiyle tahsil imkanı bulunup bulunmadığı noktasından araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmek üzere Vergi Mahkemesi kararım bozmuştur. Bozma kararı üzerine önerilen araştırma yapılmışsa da, gider vergilerinin yansıma özelliğinin, Kurum yöneticilerinin kasıt ve ihmalini kabule tek basma yeterli olmayacağı görüşüyle tüzel kişinin mal varlığından alınmayan kamu alacaklannda karşılaşılan tahsil imkansızlığına, yöneticinin kasıt ve ihmalinin neden olup olmadığı noktasının da araştırılması gerektiği sonucuna varan Vergi Mahkemesi kararı, ısrar kararı niteliğinde görüldüğünden temyiz başvurusunun kurulumuzca incelenmesine oyçokluğuyla karar verildikten sonra istem incelendi. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun, ihtilaflı dönemde yürürlükte bulunan 10.' maddesinin ikinci fıkrası metninde, tüzel kişi temsilcilerinin maddede yazılı ödevleri kasıt ve ihmalleriyle yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin varlığından kısmen veya tamamen alınamayan vergi alacaklarının kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınması kabul edilmiştir. Kanun , tüzel kişiliğin varlığından tahsil imkanı kalmayan kamu alacaklarının, bu alacakların ait olduğu dönemde temsilci durumunda bulunan gerçek kişilerin şahsi varlığından alınmasını, temsilcilerin kasıt ve ihmalleri yüzünden alacağım kısmen veya tamamen tahsil edilememiş olması koşuluna bağlanmıştır. Bu nedenle, Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinin uygulanabilmesi için beliren tahsil imkansızlığı ile yöneticinin kasıt ve ihmali arasında sebepsonuç ilişkisinin varlığı gerekir. Dosyada bulunan ve ara kararı ile Vergi Mahkemesi tarafından istenilen belgeler ile diğer dosyaların incelenmesinden; Kurumun, 1979 yılından başlayarak ödeme güçlüğü içine girdiği ve iflas tarihine değin bu güçlüğün giderek arttığı, üretim girdileri nedeniyle TEK ile SSK'na ve bu arada vergi idaresine olan borçlarım ödemekte güçlük çektiği, Kurumun gelir (stopaj) vergisi, gider vergisi, damga vergisi borçlarım vadelerinde ödememesi nedeniyle bankalardaki mevduatı, taşınır ve taşınmazlarının vergi idaresince haczedildiği uygulanan menkul hacizlerinin vergi idaresince sonuçlandırılmadığı, mevduat hacizlerinin bir kısminin doğrudan, bazı hacizlerin ise borçlunun diğer mallarına kaydırıldığından bahisle kaldırıldığı, Maliye ve Gümrük Bakanlığının kabulü üzere kimi borçlarının ertelendiği, kurumun ise olanak bulundukça borçlusu olduğu vergileri ödemeye çalıştığı, bu nedenlerle yöneticiden ödeme yapılan vergilere ait dönemler için sadece gecikme zammı istendiği, haciz yoluyla takibi zamanında sonuçlandırmayan vergi dairesi müdürlüğüne, iflas dairesince aciz belgesi verildiği görülmektedir. Yukarıdaki açıklamalardan; vergi idaresinin kamu alacağım yükümlü şirketten zamanında tahsil için gerekli dikkat ve çabayı göstermediği buna karşın, nakit darlığı çeken ve faaliyetini zorlukla yürüten şirketin vergi borçlarım zaman zaman ödeme gayreti içinde olduğu, şirket temsilcilerinin olayların bu şekilde gelişiminde ihmal ve kastinin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği bu olayda temsilci davacının sorumlu tutulması ve şahsen takibinde yasaya uygunluk görülmemiştir. Bu nedenlerle temyiz isteminin reddine, oyçokluğu ile karar verildi.