T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
o GELİR VERGİSİ BORCU (Menkul Malların Haczi)
o SATIŞIN İPTALİNİN HACZE ETKİSİ
o SATIŞTAN ÖNCEKİ HACİZ İŞLEMLERİ
o TAZMİN BORCU
o HACİZ (Gelir Vergisi Borcu)
Özet : Satıştan önce de üzerinde kesinleşmiş hacizler bulunan taşınır malların yeniden satın alım bedeli ve satıştan dolayı üretim araçlarından yoksun kaldığı ileri sürülen fabrikanın yoksun kaldığı kazancın tazminat olarak hüküm altına alınması yasaya aykırı olduğu hakkında.
İstemin Özeti: Kesinleştiği halde ödenmeyen gelir (stopaj) vergisi borçlarının tahsili amacıyla üzerine haciz konulan menkullerin 2.5.1985 tarihinde satışı üzerine açtığı dava kabul edilen ve satış işleminin iptaline ilişkin bu karar gereği yerine getirilmeyen Kurum adına, 26.6.1985 tarihinde iflasına karar verilmesi nedeniyle iflas idare memurluğu tarafından, menkullerin değerinin altında satılması ve satış nedeniyle elinden çıkan makina ve araçların 18 ay süre ile kullanılmamasından dolayı üretim kaybına neden olunduğu savı ile açılan tazminat davası, Sivas Vergi Mahkemesinin verdiği kararla kabul edilmiş ve 517 milyon lira tazminatın davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Kararın Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, satış işleminin hukuka aykırı yapılması nedeniyle Kurumun uğradığı zarar miktarının, iptal edilen işlemden hemen önceki duruma göre hesabı gerektiği, satışın iptaline karar verilmesinin kesinleşmiş hacizleri etkilemeyeceği, kararın, menkullerin geri alınması şeklinde yerine getirilmesine olanak bulunmadığından mahcuz menkullerin ederi üzerinden hesaplama yapılmasının zorunlu olduğu, satış tarihinde araçların yaklaşık altmışbeş milyon lira olduğunun saptandığı, bu durumda Kurumun gerçek zararının, bu miktardan Vergi Dairesine olan borçlarının düşülmesinden arta kalan kısma, vergi idaresince kesinleşmiş alacaklara uygulanan gecikme faizi tutarında bir meblağın eklenmesi suretiyle bulunmasının hakkaniyete uygun görüldüğü, bu şekilde hesaplanacak tazminat miktarına iptal kararının kesinleştiği tarihten sonraki süre için yasal faiz uygulanmasına, ancak, Kurumun başka borçlarının baskısıyla iflas etmesi, fabrikanın faaliyetine devamı için bir tacirden beklenen asgari çabanın gösterildiği ve bu amaçla kimi harcamalar yapıldığı ileri sürülüp kanıtlanmaksızın onsekiz ay süre ile mahrum kalındığı ileri sürülen karın tazmin borcunun bir parçası olarak kabulüne ise olanak bulunmadığı, gerekçesiyle yeniden karar verilmek üzere Vergi Mahkemesi Kararını bozmuştur.
Bozma Kararına uymayan Sivas Vergi Mahkemesi, 13.11.1989 gününde verdiği K:1989-303 sayılı kararı ile ödeme güçlüğü içinde bulunan Kurumun, satın alma ya da kiralama yollarıyla fabrikayı üretime geçiremediği, faaliyetin durdurulduğu bu devreler için bilirkişi raporuyla saptanan kazancın tazminat olarak hüküm altına alınmasının adalet ve hakkaniyete daha uygun düştüğü, satış sebebiyle doğan tazminatın hesabında ise bu menkullerin yeniden elde edilebilmesi için ödenecek meblağın esas alınması gerektiğinden bahisle ilk kararında ısrar etmiştir.
Israr kararını temyiz eden Vergi Dairesi Müdürlüğü, Kurumun iflasına satış işleminin neden olmadığı, iflasa 26.6.1985 tarihinde karar verildiği, satışın ise bundan 54 gün önce yapıldığı, tazminen ödenmesine hükmolunan zararın idarelerine bağlanamayacağı ve hesaplanan miktarın gerçekçi olmadığını ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
Savunmanın Özeti: Temyiz başvurusunun süresinde yapılmadığı ve temyiz isteminin yasal dayanaktan yoksun olduğu ileri sürülmüştür.
Tetkik Hakimi: Semra Kayır
Danıştay Savcısı: Öcal Beningtan
Düşüncesi: Danıştay 4 üncü Dairesinin 9.11.1988 tarih ve E:1988-3895, K:1988-3759 sayılı kararı ile tazminat hesaplanmasında esas alınması gereken hususlar gösterilerek tazminat miktarının yeniden saptanması için Sivas Vergi Mahkemesinin 28.3.1988 tarih ve E:1987-395, K:1988-125 sayılı kararı bozulmuştur. Bu karara karşı davacı tarafından yapılan kararın düzeltilmesi isteminin ise yine Danıştay 4 üncü Dairesinin 20.6.1989 tarih ve E:1989-963, K:1989-2943 sayılı kararı ile red edilerek Danıştay 4 üncü Dairesinin anılan kararı kesinleştiğinden yerel mahkeme Danıştay kararında belirtilen hususlara uygun olarak tazminat miktarını yeniden saptamak zorunda iken bozma kararı üzerine verdiği 13.11.1989 tarih ve E:1989-210, K:1989-303 sayılı kararı ile ilk kararında ısrar ettiğini karara bağlamıştır.
Bu durumda; temyiz isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünüldü:
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek, Kıdemli Tetkik Hakimi Semra Kayır'ın yazılı ve sözlü açıklamaları alınıp, dosya incelendikten sonra gereği görüşüldü:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun, dilekçe ve savunmaların verileceği yerleri düzenleyen 4 üncü maddesinde; idare ve vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde dilekçelerin asliye hukuk hakimliklerine verilmesi kabul edilmiş, bu dilekçeler üzerine uygulanacak işlemleri düzenleyen 6 ncı maddesinde ise bu yerlerce harç ve posta ücreti alındıktan sonra dilekçelerin deftere derhal kayıtlarının yapılması kayıt tarih ve sayısının dilekçe üzerine yazılması, davanın bu kaydın yapıldığı tarihte açılmış sayılması, dilekçelerin ise en geç üç gün içinde Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlığına taahhütlü olarak gönderilmesi, kurala bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, Sivas Vergi Mahkemesinin 13.11.1989 günlü ve K:1989-303 sayılı Israr Kararını temyiz eden Turhal Vergi Dairesi Müdürlüğünün, Turhal'da vergi mahkemesi bulunmadığından temyiz dilekçesini Turhal Asliye Hukuk Hakimliğine sunduğu ve dilekçenin Mahkeme yazı işleri müdürlüğünce deftere kaydedilmek üzere 25.1.1990 tarihinde 24770 sicil sayılı Hakim Mustafa Nargül tarafından görüldüğü ve havale edildiği anlaşılmaktadır.
Kurul Vekili tarafından Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz dilekçesine karşı verilen savunmada, ısrar kararı kendisine 28.11.1989 tarihinde tebliğ edilen Vergi Dairesi Müdürlüğünün söz konusu dilekçesinin 25.1.1990 gününde Turhal Asliye Hukuk Hakimine havale ettirilmekle birlikte aynı mahkemede deftere kayıt ettirilmeksizin 29.1.1990 gününde Turhal postahanesinden postaya verildiği ve Sivas Vergi Mahkemesine gönderildiği, bu şekilde gönderilen dilekçenin 31.1.1990 tarihinde Vergi Mahkemesinde deftere kayıt edildiği, dolayısıyla tebliğ tarihine göre 64 üncü gün temyiz talebinde bulunulmuş olduğu savunulmuştur.
2577 sayılı Yasanın 6 ncı maddesinde dilekçe ve savunmaların verildikleri yerlerde ne gibi işlemler görmesi gerektiğine ilişkin düzenlemenin amacı, dava ve temyiz gibi başvurulanların Yasada öngörülen süreler içinde yapılıp yapılmadığının kesin olarak belirlemeye yöneliktir.
Olayda Vergi Dairesi Müdürlüğünün hazırladığı temyiz dilekçesini altmış günlük temyiz süresinin 58 inci gününde Yasanın 4 üncü maddesinde yazılı mercilerden olan Turhal Asliye Hukuk Hakimliğine havale ettirdiği ve temyiz süresinin son günü resmi tatile rastladığından izleyen ilk çalışma günü 29.1.1990 tarihinde postaya verdiği tartışmasızdır. Her ne kadar, dilekçenin Turhal Asliye Hukuk Hakimliğine ait deftere kaydı ve bu merci tarafından üç gün içinde Sivas Vergi Mahkemesine postalanması yolu izlenmemişse de yetkili Hakimin havale tarih ve imzasını taşıyan dilekçe aynı süre içinde vergi idaresince postaya verilmiş olduğuna göre, sadece kayıt yönünden bir eksiklik nedeniyle temyiz dilekçesinin Sivas Vergi Mahkemesinde kayıt gördüğü 31.1.1990 tarihinde temyiz başvurusunda bulunulan gün olarak kabulü İdari Yargılama Usulü Kanunun 6 ncı maddesinin öngörülüş amacına aykırı olacağından, süresinde temyiz isteminde bulunulduğuna oyçokluğu ile karar verildikten sonra istem incelendi.
Turhal Vergi Dairesi Müdürlüğüne gelir (stopaj) vergisinden dolayı borçlu bulunan ve borcunu ödemeyen Kuruma ait muhtelif iş makinası ve araçlarının haczedilerek, 2.5.1985 tarihinde ihale yoluyla satıldığı, satıştan kısa bir süre sonra bir başka borçlusunun istemi üzerine iflasına karar verilen Kurumun tasfiye işlerini yürütmekte olan iflas idare memurluğunca izlenen dava ile satışın iptali istendiği ve Danıştay Dördüncü Dairesince de onaylanmak suretiyle kesinleşen kararla, borçlunun menfaatleri yeterince gözetilmeden yapıldığından bahisle satış işleminin iptaline karar verildiği tartışmasızdır.
Satış işleminin iptaline ilişkin Karar, vergi idaresinin yol açtığı hukuka aykırılığın kapsamını da çizmektedir. Bir başka anlatımla, Kurumun bu nedenle uğradığı zarar, satış işlemi hukuka uygun yürütülmüş olsaydı bulunacağı durum ile yapılan satış nedeniyle bulunduğu durum arasındaki farktan ibarettir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun, cebren tahsil ve takip yollarını düzenleyen hükümlerinde yer alan ödeme emri, haciz, satış gibi işlemler birbirinden bağımsız nitelikte idari işlemlerdir. Bu işlemlerden birinin yargı yerince iptaline karar verilmesi, o işlemden önceki işlemlerin geçerliliğini etkilemez.
Olayda kesinleşmiş ve vadesi geçtiği halde ödenmemiş gelir (stopaj) vergisi borçları nedeniyle Kuruma ait menkuller haczedilmiş, hacizlerin kesinleşmesi üzerine tahsil aşamasına gelinmiş ve menkuller ihale yoluyla satılmış olduğuna göre yargı yerince, satış işleminin hukuka aykırı olduğunu belirleyen ve temyiz merciince onanın satış iptali kararı, bu işlemden önceki kesinleşmiş hacizlerin varlığı gerçeğini etkilemeyecektir.
Satıştan önceki durum bu olduğuna göre Kurumun, hukuka aykırılığı sabit satıştan doğan zararı, menkullerin 2.5.1985 tarihindeki değeri ile vergi dairesine olan haciz konusu kesin borçları arasındaki farktan ibarettir.
Tazminat davası açılmadan önce kurum tarafından Hukuk Mahkemesinde açılan tesbit davası sırasında yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda satış konusu menkullerin, 3.5.1985 tarihindeki değerinin 65.750.000 lira olduğu saptanmıştır. Satış işlemi, Kurumun, menkullerin 20.300.000.- liraya satılması; vergi idaresince borçlunun menfaatlerinin yeterince gözetilip, mahcuz menkullerin satışı ile ilgili duyuruların muhtemel alıcıların çıkabileceği büyük yerleşim yerlerinde de yapılması yoluna gidilmemiş olması nedeniyle iptal edildiğinden, sadece satış bedelinin iadesi Kurumun zararını giderici nitelik taşımamaktadır.
Satış tarihinden, satışın iptali hakkındaki kararın kesinleştiği tarihe kadar geçen süre içinde paranın aşınmamasından dolayı Kurum yönünden uğranılan zararın ise Vergi Usul Kanununun, yükümlülerin vergi borçları için paranın aşınması karşılığı olarak öngördüğü gecikme faizi ölçü alınarak hesabı hakkaniyete uygun görülmektedir.
Bu açıklamalar karşısında satış işleminin iptali dolayısıyla kurumun uğradığı zarar, menkullerin satış tarihindeki değeri olan 65.750.000 liradan, Kurumun haciz konusu borcunun toplamı hesaplandıktan sonra indirilmesinden arta kalan meblağın, satış tarihi ile satışın iptali kararının kesinleştiği tarihe kadar geçen süre için Vergi Usul Kanunun 112 nci maddesine göre hesaplanacak gecikme faizi tutarında bir miktarın eklenmesi suretiyle bulunacak mitarla sınırlıdır.
Satıştan 54 gün sonra başka borçlarının baskısıyla iflasına karar verilen Kurumun, diğer gerçek ve tüzel kişilere olan borçlarını gösterir belgelerin incelenmesinden, satış işleminde hukuka aykırılık yapılmasaydı dahi menkullerin 2.5.1985 tarihindeki değeri gözönüne alındığında Kurumun, satıştan artakalan bakiye ile iflastan kurtulamayacağı anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle, satıştan önce de üzerinde kesinleşmiş hacizler bulunan taşınır malların yeniden satın alım bedeli ve satıştan dolayı üretim araçlarından yoksun kaldığı, bu yüzden çalıştırılamadığı ileri sürülen fabrikanın onsekiz ay süre ile mahrum kaldığı varsayılan kazancından oluşan 517.194.000 liranın Kurum lehine tazminat olarak hüküm altına alınmasında yasaya uygunluk görülmemiştir.
Sivas Vergi Mahkemesinin 13.11.1989 günlü ve E:1989-210, K:1989-303 sayılı ısrar kararının, yukarıda yazılı hukuksal durum göz önüne alınarak ödenmesi gereken tazminat miktarı hesaplanmak suretiyle yeniden bir karar verilmek üzere bozulmasına 30.11.1990 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
1 - 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Temyiz" başlığını taşıyan 46. maddesinin ikinci bendinde, idare ve vergi mahkemesinin nihai kararlarına karşı tebliğ tarihini izleyen altmış gün içinde Danıştay'da temyiz yoluna başvurulabileceği 48. maddesinde, temyiz istemlerinin Danıştay Başkanlığına hitaben yazılmış dilekçelerle yapılacağı, temyiz dilekçelerinin Danışta'a gönderilmek üzere kararı veren mahkemeye verileceği, aynı yasanın 55/5. maddesi hükmü uyarınca olaya uygulanması gereken 6. maddesinde ise; Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına veya 4. maddede yazılı yerlere verilen dilekçelerin harç ve posta ücretleri alındıktan sonra deftere derhal kayıtları yapılarak kayıt tarih ve sayısı dilekçenin üzerine yazılacağı, davanın bu kaydın yapıldığı tarihte açılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü gibi temyiz dilekçesi ister 4. ister 6. maddede belirtilen yerlere verilsin, dilekçelerin harç ve posta ücretleri alındıktan sonra derhal kayıt defterine kayıt edileceği temyizin bu kayıt tarihine göre yapılmış sayılacağı hiç bir yoruma meydan vermiyecek şekilde açıktır. Açık kanun hükmü bulunan hallerde yoruma gidilemez ve yorumla maddenin uygulama şartları değiştirilemez. Evvel emirde maddenin uygulama şartlarını değiştiren çoğunluk yorumuna katılmaya hukuki imkan göremiyoruz.
Olayda, davaların temyiz dilekçesi, 25.1.1990 tarihinde Turhal Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimliğine havale edilmiş ve yukarıda sözü edilen 2577 sayılı Yasanın 6. maddesinde öngörülen kayıt işlemi yerine getirilmeden, 29.1.1990 günü Turhal Postanesinden Sivas Vergi Mahkemesine gönderildiği ve bu mahkemenin esas defterine, 31.1.1990 tarihinde kaydolunduğu dosyada mevcut belgelerle sabit olduğuna, temyize konu mahkeme kararı kendilerine 28.1.1989 gününde tebliğ edildiğine göre 60 günlük temyiz başvurusu süresi geçirildikten sonra yapılan temyiz isteminin süreaşımı noktasından reddi gerektiği görüşüyle, çoğunluk kararının bu husustaki hüküm fıkrasına katılmıyoruz.
2 - Davacının tazminini istediği zarar hacizli malların kanuna aykırı olarak yapılan satış işleminin uygulanmasından doğduğuna göre tazminatın tesbitinde satılan malların satış değerleri ile değil, o malların davacı tarafından yeniden elde edilmesinde ihtiyar ettiği masrafların esas alınması iktiza eder. Çünkü icra yoluyla yapılan satışlarda, satış bedelleri, piyasa fiyatları yönünden gerçeği ifade etmez. Yapılan piyasa araştırmasına göre bilirkişilerce makina farkının piyasa değerinin 162.162.000.-TL olduğu saptanmıştır. Davacının uğradığı gerçek zararın bu meblağ olduğunu kabul etmek gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 162.162.000.-TL'nın karar tarihinden itibaren faizi ile tazmini gerektiği oyu ile çoğunluk kararına karşıyım.