T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
o MATRAH TESPİTİ (Vergi İdaresinin Görevi Olduğu-Mahkemenin İdarenin Yerine Geçerek İşlemi Kendi Yapamayacağı)
o VERGİ İDARESİ TARAFINDAN YAPILMASI GEREKEN İŞLEMLER (İşlemi Hukuka Bulan Mahkemenin İdarenin Yerine Geçerek İşlemi Kendisinin Yapamayacağı)
o MAHKEMENİN İDARENİN YERİNE GEÇEREK İŞLEMİ BİZZAT YAPMASI (İdari Mahkemelerin Yerindelik Denetimi Yapamayacakları)
Özet : Takdir komisyonu'nca yapılması gereken takdir işleminin yargı yerinde yapılamayacağı hakkında.
TÜRK MİLLETİ ADINA
DAVA: ............
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, Tetkik Hakimi Semra Kıraçlı'nın raporu okunup, sözlü açıklamaları dinlendikten sonra dosya incelenerek gereği görüşüldü.
KARAR: 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesinde, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere göre saptanmasına olanak bulunmayan hallerde takdir komisyonlarına veya inceleme yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş raporlarda belirtilen matrah veya matrah farkları üzerinden vergi tarhı yoluna başvurulabilmesi için maddede altı bent halinde sayılan nedenlerden en az birinin bulunması yeterli sayılmıştır.
Olayda, 30 uncu maddenin (1) ve (3) işaretli bentlerinde yazılı nedenler gerçekleşmiştir. Vergi Usul Kanununun, takdir kararlarında bulunması gereken bilgileri düzenleyen 31 inci maddesinin 8 inci bendi ile takdirin dayanakları ve yapılan takdir hakkındaki açıklamaların takdir komisyonu kararlarında yer alması öngörülmüş olduğundan, bir olayda sadece resen takdir yoluna başvurulması için gerekli koşulların gerçekleşmiş olması, takdir olunan matrahın hukuka uygunluğunu, kabule yeterli değildir. Nitekim, Vergi Usul Kanununun 75 inci maddesinin birinci fıkrası ile matrah takdiri yapmakla görevli ve yasanın 72 inci maddesinin birinci fıkrasına göre kurulmuş takdir komisyonlarının, bu görevleri dolayısıyla aynı Yasada yazılı inceleme yetkisini haiz oldukları kabul edilmiştir.
Yasadaki bu düzenlemeler, matrahın defter ve belgeler, ya da yasal ölçülere göre saptanmasına olanak bulunmaması nedeniyle resen tarh yoluna başvurulduğunda ve vergi incelemesi yapmaya yetkililerce düzenlenmiş bir inceleme raporu bulunmadığı takdirde matrah tesbiti ile ilgili her türlü incelemenin vergi idaresine ait görevler arasında bulunduğunu göstermektedir.
Matrahı, yükümlü kurumdan aldığı kar payı hakkında ilgili vergi dairesi müdürlüğünün verdiği yanlış bilgiyi veri alarak saptayan takdir komisyonu, kararında başkaca bir dayanak göstermemiştir. Vergi Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda tarhiyata kar payı veri alınan kişinin, bu kazancını yükümlü kurumdan değil, paydaşı bulunduğu başka bir kurumdan elde ettiği anlaşılarak tarhiyat kaldırılmıştır.
İdari Yargılama Usulü Kanununun 2 inci maddesinin (2) işaretli fıkrasında idari yargı yetkisinin, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu, idari mahkemelerin, yerindelik denetimi yapamayacakları, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremeycekleri hükme bağlandığından; idari davaların görülmesi sırasında idari mahkemelerin her türlü bilgi ve evrakı isteyerek değerlendirebileceklerini kurala bağlayan aynı Yasanın 20 inci maddesinin (1) işaretli fıkrası hükmü sadece dava konusu yapılan idari işlemin hukuka uyguluğunun denetlenmesi amacını taşımaktadır. Bu işlem yerine nitelik ya da nicelik yönünden farklı bir işlemin uygulanması gerektiği belirlendiği takdirde mahkemelerin, olması gerekeni hüküm altına almaları, 2577 sayılı Yasanın 2 inci maddesinin (2) işaretli fıkrasında yazılı kurala aykırı olacaktır.
Bu nedenlerle, Vergi Usul Kanununun 30 uncu maddesi ile 72,74 ve 75 inci maddelerinden dolayı vergi idaresi tarafından yapılması gereken işlemlerin vergi mahkemesi tarafından yapılıp, sonucuna göre tarh matrahının belirlenmesi, İdari Yargılama Usulü Kanununun, idari yargı yetkisinin kullanımına çizdiği çerçeveye aykırıdır.
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddiaların, yukarıda açıklanan nedenlerle kabulüne olanak görülmediğinden istemin reddine, 1.12.1989 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Vergi Usul Kanunun 30 uncu maddesinde "re'sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tesbitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen .... matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır." hükmü yer almıştır.
Madde hükmüne göre vergi matrahının defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tesbitine imkan olmayan hallerde matrah takdir komisyonlarınca takdir edilecektir. Yani takdir komisyonlarınca matrah takdir edilmesi, matrahın defter kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tesbitine imkan bulunamamış olmasından başka hiçbir kayda bağlanmamıştır. Zaten gerek adından gerekse tanımından kolayca anlaşılabileceği gibi re'sen takdir idareye kanunla tanınan geniş bir yetki alanını ifade etmektedir. İdare takdir yetkisini kullanırken yükümlülerin gerçek gelirlerini kesin rakamlar halinde tesbit edecek değildir. Çünkü böyle bir imkanın bulunmadığı haller için idareye bu re'sen takdir yetkisi tanınmıştır. Aksi halde, yeni vergi matrahının, defter kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere göre tesbiti mümkün olan hallerde re'sen takdir yoluna gidilemiyecektir. Şu hale göre re'sen takdir yoluyla matrah takdiri durumunda yükümlülerin gerçek gelirlerinin rakamsal olarak tesbiti değil bir takım karinelere göre idarenin kendisine kanunla tanınan geniş takdir yetkisine dayanarak belirleyeceği bir rakamdan ibaret olacaktır. Özellikle olayımızda olduğu gibi yükümlü beyannamesini vermez ve iki kez istenmesine rağmen defter ve belgelerini ibraz etmez ise idarenin re'sen takdir yoluyla belirleyeceği matrah, elbette yükümlünün gerçek gelirini gösteren rakam olmayacak, bir takım karinelere dayanarak belirlenmiş bir rakam olacaktır.
Takdir komisyonları kararlarında bulunması gereken hususları düzenleyen 31 inci mddede yer alan takdirin müstenidatı ve takdir hakkında açıklamalar da takdir edilen matrahın gerçek geliri göstermesi gerektiğini ifade eden bir şart olmayıp maddede yer alan kararın numarası, kararın tarihi, mükellefin adı ve soyadı, mükellefin açık adresi gibi bilgilerle eş değerde olan bir şekil şartıdır. Olayımızda bu şart da tahakkuk etmiştir. Zira takdir komisyonu kanunda belirlenen matrah'ın başka bir kuruma ait kazanç olmakla beraber bu kurumun yükümlü kurumla aynı iş dalında faaliyet gösteren bir şirket olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla beyanname vermeyen, iki kez istenmesine rağmen defter ve belgelerini ibraz etmeyen yükümlü kurumun dönem matrahı emsal bir şirketin aynı döneme ait kurumun kazancı esas alınarak tesbit edilmiştir. Bu haliyle takdir komisyonu kararı yukarıda açıklamaya çalışıldığı üzere Vergi Usul Kanununun 30 ve 31 inci maddelerine de uygundur.
Yerel mahkemenin hukuka uygunluk denetimi yaparken bu hukuki durumu saptaması gerekirken, takdir komisyonu kararının dayanıksız olduğunu ve idarenin yerine geçerek karar veremiyeceğini ileri sürmesi yukarıda açıklanan hukuki duruma ters düşmektedir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2 inci maddesinde, yargı yerlerinin idarenin yerine geçemeyeceği öngörülmekle birlikte aynı maddede yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak ve idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemiyeceği de hüküm altına alınmıştır. Yukarıda açıklandığı veçhile kanunda gösterilen şekil ve esaslara uygun olara ve idarenin sahip bulunduğu takdir yetkisine dayanarak verilmiş bulunan takdir komisyonu kararına müstenit tarh işlemini iptal eden vergi mahkemesi kararı, anılan 2 inci maddenin özüne ve sözüne aykırı bulunmaktadır.
Diğer taraftan davacının iddiası üzerine.... Vergi Mahkemesinin niyabetiyle kazancı yükümlü kurum için emsal alınan kurum kayıtlarını inceleyen vergi mahkemesinin, iki kurum arasındaki ilişkiler açısından da bir inceleme ve araştırma yapılması gerektiği yolundaki Danıştay Üçüncü Dairesinin bozma kararına uymamasındaki çelişkiyi önlemek de mümkün değildir.
Hukuken katılma imkanı bulamadığımız çoğunluk kararına göre beyanname vermeyen, istenmesine rağmen defter ve belgelirini ibraz etmeyerek ticari faaliyetlerini, ticari ilişkide bulunduğu kişi ve kuruluşların bildirilmemesi nedeniyle gerçek gelirin incelenmesi, araştırılması ve saptanması imkanını idareye tanımayan yükümlüler vergi de vermeyeceklerdir. Her halde idari yargının görevi vergilendirme ile ilgili ödevlerinin hiçbirini yerine getirmeyen yükümlülerin vergi vermesini sağlamak değildir.
Açıklanan nedenlerle vergi mahkemesinin ısrar kararının bozulması görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyoruz. D.D.