Danıştay Dördüncü Daire
Tasfiyenin devam ettiği dönem için, faaliyetin olduğu saptanmadıkça tarhiyat yapılamaz. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 30. maddesinde, her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin kaim olacağı, aynı maddenin üç ve dördüncü fıkralarında da üç yıldan fazla süren tasfiyelerde, tasfiye döneminin kurumun tasfiyeye girdiği tarihten başlayıp, bu tarihi takip eden takvim yılı basından itibaren üçüncü yıl sonuna kadar devam edeceği, bu dönemden sonraki her takvim yılının müstakil bir tasfiye dönemi sayılacağı, tasfiyenin nihayet bulduğu dönemin sonunda tasfiye kar ve zararının kati olarak tespit ve evvelce verilen tasfiye beyannamesinin bu sonuca göre düzeltileceği, sözü geçen Kanunun 31. maddesinde ise, tasfiye beyannamelerinin, tasfiye memurları tarafından tasfiye dönemleri sonundan itibaren 4 ay içinde tasfiye dönemi sonunda tasfiye de neticelenmişse, bilançonun veya nihai hesabın kesinleşmesinden itibaren 15 gün içinde kurumun balı olduğu Vergi Dairesi'ne verileceği belirtildiğine ve yükümlü kurumun 5.11.1979 gününde tasfiyeye girdiği ve 1981 yılında kurumlar vergisi beyannamesi verilmemesi nedeniyle re'sen takdir edildiği yerindedir. Ancak, takdir matrahına itibar edilebilmesi için takdirin dayanağının bulunması gerekir. Olayda vergi mahkemesi yükümlü ortaklığa ait defter ve belgeleri sonunda ibraz edilen defterlerinin kanuni sürelerde tasdiklerinin yapıldığı ve yevmiye defterine en son kaydını 14.1.1980 tarihinde yapıldığı anlaşılmış olup 1980 tarihinden sonra tarhiyat yapılmasını gerektirecek her herhangi bir işlemden söz edilmemiştir. Kaldı ki tasfiye halinde ortaklığın faaliyette bulunduğuna dair Vergi Dairesi'nce yapılmış bir tespit de yoktur. Bu nedenle tarhiyatın onanması yolundaki mahkeme kararında isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenle temyiz isteminin kabulüne Vergi Mahkemesi kararının. bozulmasına, tarhiyatın kaldırılmasına oybirliğiyle karar verildi.