Danıştay Üçüncü Daire
Menkul sermaye iradinin vergilendirilmesinde elde etme esas olup, elde edilmiş sayılabilmek için, iradın hukuken ve iktisaden kazanç sahibinin tasarrufuna girmesi gerekmektedir. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinde, menkul sermaye iradinin vergilendirilmesinde elde etmenin esas olduğu açıklanmış, ancak elde etmeyi tanımlayan bir hüküm yer almamıştır. Menkul sermaye iratlarında elde etme genel olarak, irada hukuken ve iktisaden tasarruf etme olarak tanımlanabilir. Bir menkul sermaye iradinin elde edilmiş sayılabilmesi, sadece hukuken tasarruf edilebilmesine diğer bir anlatımla, tahsil edilebilir hale gelmesine değil, ayrıca irada iktisaden tasarruf edebilme imkanının da bulunmasına bağlıdır. Bir şeye iktisaden tasarruf edebilmek demek, o şeyden her an faydalanabilme imkanının bulunması demektir. Daha açık bir anlatımla, borç verme karşılığında, menkul sermaye iradı yönünden faiz gelirinin elde edilmiş sayılabilmesi için, borçlu bakımından faizin nakden veya hesaben ödenmiş olması, alacaklı açısından ise faizin, nakten, aynen mehsup veya takas gibi çeşitli şekillerde tahsil edilmiş olması gerekir. Olayda, davacının verdiği 700.000 lira borç para karşılığında faiz dahil 11.11.1982 tarihinde borçlunun gayrimenkulüne ipotek konulduğu, ipoteğin vade tarihinin 20.9.1983 tarihi olmakla birlikte, borç vadesinde ödenmediği için borç aslı ve faizin tamamının icra marifetiyle 1984 yılında ödendiği anlaşıldığından, faizin gelirinin menkul sermaye iradı olarak elde edildiği, 1984 dönem geliri sayılarak vergilendirilmesi gerekirken 1982 takvim yılı için cezalı vergi salınmasında yasal isabet görülmemiştir. Bu bakımdan Vergi Mahkemesi’nce vergilendirme döneminde hata bulunduğu gerekçesiyle cezalı tarhiyatın kaldırılmasına ilişkin kararı sonuç olarak uygun bulunmuştur. Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle Vergi Mahkemesi’nin kararının sonuç olarak onanmasına oybirliğiyle karar verildi.