T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
o İVAZSIZ İNTİKAL (Veraset ve İntikal Vergisi - Bağış)
o BAĞIŞ (İvazsız İntikal - Veraset ve İntikal Vergisi)
o FİRMA SAHİBİNİN OĞULLARINI İŞLETMEYE ORTAK ETMESİ (İvazsız İntikal - Veraset ve İntikal Vergisi)
o ORTAK ALMA (Firma Sahibinin Çocuklarını Ortak Alması - İvazsız İntikal - Veraset ve İntikal Vergisi)
7338
Özet : Firma sahibinin oğullarını işletmeye ortak etmesi halinin hibe mi yoksa bir borç verme işlemi mi olduğunun incelenmesi suretiyle yeniden karar verilmek üzere ısrar kararının bozulması gerektiği hakkında.
İstemin Özeti : İnceleme raporuna dayanılarak yükümlü adına salınan kaçakçılık cezalı veraset ve intikal vergisini, Borçlar Kanununda bağışı kaabulün açık olacağı yolunda bir hüküm bulunmaması nedeniyle bağışın zımni olarak kabulünün de mümkün olduğu, ......... .......... tarafından ticari işletmeye oğulları ........ ve ........ nun 1/3 hisse itibariyle ortak edildiğinin ve ortaklık paylarına isabet eden sermaye payını hibe ettiğinin inceleme raporu ve tutanakla tesbiti üzerine tarhiyat yapıldığı, tutanakta belirtilen hususların aksinin geçerli herhangi bir belgeyle tevsik edilmediği, mükellefin sermaye payının hibe edilmesi sırasında bağışı reddetmediğinin anlaşıldığı, bu durumda ivazsız intikalin varlığının açık olduğu, diğer taraftan, inceleme raporu ve tutanaktan yükümlünün ticari işletmeye 1/3 nisbetinde 1.1.1981 tarihinde ivazsız şekilde ortak edilerek 1/3 oranındaki özsermaye payının bu tarihte hibe edildiğinin anlaşıldığı, ayrıca sermaye hesabının 31.12.1981 ile 1.1.1981 tarihleri arasındaki 1.305.416.- lira farkın matraha ilâvesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle tadilen tasdik eden ............ Vergi Mahkemesinin 28.1.1985 gün ve E: 1982/2062, K: 1985/75 sayılı Kararının Danıştay Yedinci Dairesince; yükümlünün 1.1.1981 tarihinden itibaren babasının ticari işletmesine ortak olduğu ihtilafsız bulunduğuna göre 1 yıllık ticari faaliyet sonucunda meydana gelen ve 31.12.1981 tarihinde sermaye hesabına aktarılan Kazancın hisseleri oranında ortaklara ait olacağının tabii olduğu, ortak sıfatıyla yükümlüye ait olan bir meblağın babası tarafından kendisine hibe edilmesinin hukuken mümkün görülmediği, diğer taraftan .........'nun ticari işlemesine çocuklarını 1/3 er hisseyle ortak ettiğinin 16.7.1982 tarihli inceleme raporu ve eki 1.7.1982 tarihli tutanakla saptanmış olduğu, yükümlü tarafından 1.1.1981 tarihli bilançoda kayıtlı 1/3 oranındaki 3.184.745.-lira özsermaye payını babasına borçlandığı bu hususun 1982 Mart döneminde kendisi ve babası tarafından verilen servet beyanında bildirildiğinin iddia edildiği, haksız verginin önlenebilmesi bakımından baba .............. ve oğullarının 1982 Mart döneminde verdikleri beyannamelerin celbi ile mezkûr beyannamelerin inceleme tarihinden evvel vergi dairesine verilip verilmediği hususunun da gözönünde tutularak yapılacak inceleme sonucuna göre bir karar verilmek üzere 14.5.1986 gün ve E: 1985/2439, K: 1986/2001 sayılı Kararla bozulması üzerine, mahkemece, Danıştay, idare ve vergi mahkemeleri nezdinde açılacak idari davalara ilişkin dilekçelerde 2577 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi 2 nci fıkrası b bendi hükmünde sözü edilen hususlara riayet edilmesi gerektiği, mahkemece davanın görülüp incelenmesi sonucu dayanılan delillere göre hüküm tesis edilmesi ve temyiz aşamasında da incelemenin yine bu kapsam ve sınırlar içinde yapılmasının zorunlu olduğu, 2577 sayılı Kanunun 20 nci maddesi hükmünü mahkemelerin araştırma ve incelemeyi ancak dilekçelerde belirlenen "dava konusu, sebepleri ve dayandırıldığı deliller" çerçevesinde yapabilecekleri yönünde anlamak ve yorumlamak gerektiği, hâkimin dilekçelerde belirtilen dava konusu ve sebeplerin varit olup olmadığını, gösterilen delillerin gerçekten var olup olmadığını araştırmak, bunları teyit etmek amacıyla da gerek görürse bazı ek inceleme ve araştırmaya gitmek durumunda olduğu, 2577 sayılı Kanunun 16 ncı madde hükmünün de, davanın çerçevesini, dava dilekçelerinde gösterilen konu ve sebeplerin tayin edeceğini doğrulayan bir diğer husus olduğu, re'sen araştırma ilkesinin bu şekilde anlaşılması gerektiği, vergi davalarında da amacın gerçeği araştırmak olduğu, ancak bu araştırmada kanunda emrolunan yargılama usul ve esaslarına uyulması zorunlu olduğundan, bir davada usul ve esaslara uymayan tarafların bunun sonucuna katlanmalarının kabulü..., gerektiği, dava dilekçesinde dermeyan edilmeyen dolayısıyla davanın görülmesi sırasında inceleme konusu yapılmasına olanak bulunmayan hususların temyiz safhasında öne sürülmesi ve temyiz mercii tarafından varit görülerek davaya bu yönden bakılması halinde mahkemelerin inceleyemediği konularda kararın bozulması gibi sonuçlar doğacağı, bu yöndeki uygulamanın temyiz müessesesine olduğu kadar 2577 sayılı Kanunun bozma sebeplerini düzenleyen 49 uncu maddesine de aykırı düşeceği, olayda da yükümlünün dava dilekçesinde 1/3 oranındaki özsermaye payını hibe olmayıp babasından alınan borç olduğu yolunda herhangi bir iddia ileri sürmemiş olması nedeniyle bu payın hibe olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle ilk kararında ısrar eden ........ Vergi Mahkemesinin 6.11.1986 gün ve E: 1986/603, K: 1986/588 sayılı Kararının, Danıştay Yedinci Dairesinin 14.5.1986 günlü E: 1985/2439, K: 1986/2001 sayılı kararı doğrultusunda bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Yasal dayanağı bulunmayan istemin reddi gerekeceği yolundadır.
Tetkik Hâkimi : Süreyya Çakın
Danıştay Savcısı Gülşen Mutlu'nun Düşüncesi : Davacıya babası tarafından ortaklık payı hibe edilmek suretiyle işletmeye ortak edildiği inceleme elemanınca saptandığı nedeniyle yapılan kaçakcılık cezalı Veraset ve İntikâl Vergisi tarhiyatını değiştirerek onayan vergi mahkemesi kararına karşı yükümlü tarafından yapılan temyiz istemi kabul edilip Danıştay 7. Dairesince verilen karara mahkemece uyulmayarak ısrar edilmesi üzerine yükümlü tarafından bu kararın bozulması istenmektedir.
Dava, bağış söz konusu olmadığı, davacı ile kardeşini babanın kâr ortağı olarak aldığı sermaye üzerinde hak sahibi bulunmadığı, babanın işletme sermayesini kullanmakta ve harcamakta tamamen serbest olduğu öne sürülerek açılan davada Vergi Mahkemesince dosya kapsamına göre karar verilmiş bulunmaktadır. Temyiz safhasında ise davacı, özsermayenin 1/3 ünü babasına borçlandığını, kendisinin ve babasının 1982 Mart döneminde verdiği servet beyannamesinde bildirildiğini öne sürmesi üzerine Dairece davacı temyiz istemi kabul edilip durum araştırılarak yeniden karar verilmek üzere mahkeme kararı bozulmuştur.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 3. maddesinin 2/b bendinde dilekçelerde davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı delillerin gösterileceği, 16. maddenin 4. bendinde ise tarafların sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri belirtilmiş bulunmaktadır. Buna göre tarafların iddia ve savunmalarını değiştiremiyecekleri gibi genişletmeleri de mümkün değildir. Dava safhasında 1/3 sermayenin borç alındığı yolunda herhangi bir iddia öne sürülmemiş olduğundan, vergi mahkemesince verilen kararın bozulması 2577 sayılı yasanın bozma sebeplerini gösteren 49. maddesine uygun düşmemektedir. Gerçi aynı yasanın 20. maddesinde mahkemece re'sen araştırma yapma ilkesi prensip olarak kabul edilmişse de bu dilekçelerde belirtilen hususların araştırılması hukuki durumun çözümlenmesi için geçerlidir. Halbuki uyuşmazlıkta temyiz aşamasında öne sürülen husus maddi olayı değiştirmekte olduğundan, yargılama usulü ilkeleri bakımından kabulü mümkün görülmemektedir.
Açıklanan nedenle vergi mahkemesi ısrar kararında isabetsizlik bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca Danıştay Savcısının ve Tetkik Hâkimi Süreyya Çakın'ın yazılı ve sözlü görüş ve düşünceleri alındıktan sonra işin gereği görüşüldü :
7338 sayılı Veraset ve İntikâl Vergisi Kanununun 1 inci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye'de bulunan malların veraset tarikiyle veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer şahsa intikalinin veraset ve intikal vergisine tabi olduğu, aynı Kanunun 2 nci maddesinin (d) bendinde de "İvazsız intikâl" tabirinin, hibe yoluyla veya herhangi bir tarzda olan ivazsız iktisapları ifade ettiği hükme bağlanmıştır.
Olayda, 16.7.1982 tarihli inceleme raporu ile yükümlünün babasının ticari işletmesine 1.1.1981 tarihinde ortak olduğunun, öz sermaye payının 1/3 ünün bu tarihte (baba) ........ ........ tarafından yükümlüye hibe edildiğinin tesbiti üzerine yükümlü adına kaçakçılık, cezalı tarhiyat yapıldığı, yükümlünün dava dilekçesinde olayda hibe bulunmadığı, yalnız kâr ortağı olduğunu iddia ettiği, temyiz dilekçesinde ise, özsermaye payının 1/3 ünün babasına borçlandığını ve bu durumun 1982 Mart ayında verilen gelir vergisi beyannamesinin eki servet beyanında kendisi ve babası tarafından kâr ve alacak olarak beyan edilmiş olduğunun ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
Bu hususta yükümlünün mahkemeye herhangi bir belge ibraz etmemiş olması mahkemece konunun re'sen araştırılmasına engel değildir. Aksine 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20 nci maddesinde "Danıştay ile İdari ve Vergi Mahkemeleri bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar" denilmek suretiyle, mahkemelerin konuları kendiliklerinden incelemekle görevli oldukları belirtilmiş bulunmaktadır.
Nitekim, Danıştay Bozma kararı üzerine Vergi Dairesince Danıştay Yedinci Dairesine gönderilen yükümlünün babasına ait ve 30.3.1982 tarihinde Vergi Dairesine verilmiş olan gelir vergisi beyannamesi ve eki servet beyanlarından 3.184.745.- liranın yükümlü tarafından borç, babası tarafından ise alacak olarak beyan edildiği anlaşılmıştır. Hukuki gerçeğin saptanabilmesi bakımından ve Danıştay Bozma kararı karşısında, mahkemenin, yükümlünün babasının inceleme elemanınca alınmış ifadesindeki beyanına dayanılarak sözü edilen kararında ısrar etmesi yerinde görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, .......... Vergi Mahkemesinin 6.11.1986 gün ve E: 1986/603, K: 1986/588 sayılı kararının Danıştay Yedinci Dairesi Kararında belirtilen hususlar doğrultusunda inceleme yapılarak karar verilmek üzere bozulmasına, bozma kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek kararla birlikte yargılama giderleri de hüküm altına alınacağından, bu hususta ayrıca hüküm tesisine gerek bulunmadığına 4.5.1987 gününde oyçokluğuyla karar verildi.