Danıştay Dördüncü Daire
Tasfiye halindeki kurumların vergi matrahı tasfiye karı olup, bu ise tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye dönemi başındaki servet değeri arasındaki müsbet farktır. Vergi Dairesi tarafından ileri sürülen iddialar ile, tasfiye kararının alındığı tarihteki rayiç bedelin takdiri gerektiği, inşaat ruhsatına göre gayrimenkulun 1540,60 m2 olduğu, aynı sermaye olarak şirkete konulan taşınmazın şirket mülkiyetine geçmesi için tapuya tescil zorunlu olduğu halde baştan beri ortaklar üzerine kayıtlı bulunduğundan devrin sözkonusu edilemeyeceği yolundaki yükümlü iddiaları, itiraz Komisyonu kararının dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmemiştir. 11.11.1975 tarihinde kurulan ve 18.7.1979 tarihinde tasfiye edilen Anonim Şirketin tasfiye dönemine ilişkin işlemlerinin incelenmesi sonucunda düzenlenen raporda, şirketin 20.7.1979 tarihli dönem sonu bilançosunda aktif tablosunda 12.000.000 lira pasif tablosunda ise dönem sonu öz sermayesi olarak 12.000.000 lira olarak kayıt yapılıp hiç tasfiye karı beyan etmemesi, oysa tasfiye dönemin başlangıç bilançosunun aktifinde kayıtlı 7.020.220.000 lira değerinde gayri menkullerin bulunduğu, 19.7.1979 tarihinde ise aynı bedelle ortaklara devredilerek gayrimenkul hesabinin kapatılması eleştirilerek, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 33. maddesinin, hisselerine mahsuben ortaklara dağıtılan, devredilen değerlerin Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre devrin yapıldığı günün emsal bedeli ile değerleneceğine ilişkin hükmü uyarınca yeniden düzenlenecek bilançoya göre öz varlığın tespiti yoluna gidilmiştir. Bu tespit yapılırken iki ayrı yöntem uygulanmış, birinci yöntemde tasfiye tarihindeki rayiç bedelin belirlenmesi yolu izlenerek binalar ve arsadan oluşan gayrimenkulun toplam emsal değerinin 14.692.942,86 lira olabileceği, sonucuna varılmış, ancak takdire konu binanın şehir merkezinden 1 km uzak olduğunun, binanın hayli eskimiş bir fabrika binası bulunduğunun emsal binanın ise şehir merkezinde ve mesken olarak kullanıldığının da dikkate alınması gerektiği bulunularak, taşınmazın tasfiye tarihine kadar %10 değer kazanacağı görüşüyle izlediği ikinci yöntemle 10.652.714,50 liranın gayrimenkulun asgari toplam değeri olabileceği belirtilmiş, raporun sonuç kısmında da bu iki değer arasında bir bedelin tasfiye karının hesabında esas alınabileceği açıklanmıştır. Takdir Komisyonu'nca ise açık bir gerekçe gösterilmeksizin en yüksek bedel takdir edilmiştir. Oysa, gerek gayrimenkulun şehir merkezine uzak ve kullanılmış, eskimiş bir fabrika binası olmasına karşın emsal alınan taşınmazın şehir merkezide ve mesken oluşu, gerekse 1975 yılından 1979 yılma kadar gayrimenkul fiyatlarındaki asgari artışlar gözönüne alındığında, taşınmazın 1979 yılındaki değerinin 10.652.714,54 lira olarak takdirinin daha uygun olacağı sonucuna varılmaktadır. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 32. maddesinde, tasfiye halindeki kurumların vergi matrahının tasfiye karı olduğu açıklanmış, tasfiye karı da, tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin başındaki servet değeri arasındaki müspet fark olarak tanımlanmıştır. Olayda, dönem başındaki servet değerinin 7.020.220,00 lira olduğu çekişmesiz bulunmasına göre, şirketin tasfiye karı yani vergi matrahı 10.652.714,54 7.020.220 3.632.494,54 liradır. Bu nedenlerle Vergi Dairesi temyizinin reddine, yükümlü temyizinin kısmen kabulü ile İtiraz Komisyonu kararının bozulmasına, 3.632.494,54 lira kurum matrahı üzerinden ve kusur cezalı olarak hesaplanmak üzere tarhiyatın değişiklikle onanmasına oybirliğiyle karar verildi.