Danıştay Onüçüncü Daire
Kurumların yönetim kurulu başkan ve üyelerine, denetçilerine, tasfiye memurlarına ve bunlara benzeyen diğer kimselere bu sıfatları dolayısıyla huzur hakkı olarak tahakkuk ettirilip cari hesaplama alacak kaydedilen meblağlar, elde edilen ücret niteliğindedir. 1967 takvim yılı ekim ayında 1966 ve 1967 yılı için adına tahakkuk ettirilen bürüt 24.000 liralık huzur hakkını, yıllık beyanname ile bildirdiği gelirlere katmadığı saptanan davalı adına ikmalen salınan gelir vergisi ve kaçakçılık cezasını; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 61/3. maddesinde kurumların yönetim kurulu başkan ve üyelerine, denetçilerine, tasfiye memurlarına ve bunlara benzeyen diğer kimselere bu sıfatları dolayısıyla huzur hakkı adıyla yapılan ödemelerin ücret sayılacağı ve sözkonusu kanunun 94/2. maddesinde ücret sayılan bu tür ödemelerin kesintiye tabi olduğunun belirtildiği, aynı kanunun 98. maddesinde de vergi kesintisi yapmaya zorunlu olanların bu kesintiyi ödemenin yapıldığı yerin bağlı olduğu vergi dairesine bildireceklerinin hükme bağlandığı, ilgili maddelerin topluca incelenmesinden ücretlerin vergilendirilmesinde elde etmenin tahsile bağlı olduğu, diğer bir deyimle ödeme esasinin kabul edildiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle kaldıran Temyiz Komisyonu ikinci Dairesi kararının, dilekçede yazılı nedenlerle bozulması isteğine ilişkindir. 193 sayılı Gelir Vergisi Yasası’nın ücretin tanımına ilişkin 61, gerçek ücretin saptanmasına ilişkin 63 ve ücretlerde vergi kesintisine ilişkin 94. maddeleri hükümleri topluca incelendiğinde, bu maddelerdeki, ’verilen’, ’sağlanan’, ’ödenen’ sözcükleriyle, ücretin ancak fiilen yapılan ödemeler sonucunda hizmet erbabı yönünden elde edilmiş sayılması gerekeceği sonucu ortaya çıkmakta ve dairemizin süregelen içtihatları da bu yönde bulunmakta ise de, fiilen yapılan ödemeler gibi fiilen yapılmış kabul edilen ödemelerinde elde edilen ücret sayılması gerekeceği şüphesizdir. Örneğin olayımızda olduğu gibi, tahakkuk ettirilen huzur hakkının hak sahibinin cari hesabına alacak kaydedilmesi ve bu durumdan ilgilinin bilgi sahibi olduğunda uyuşmazlık bulunmaması halinde (her zaman çekme olanağına sahip bulunulan bir alacak dolayısıyla) fiilen ödemenin varlığım kabul etmek zorunludur. Aksi halde, şirket yönetim kurulu başkan ve üyelerine, cari hesaplarına alacak kaydedilen meblağları, kendilerinin müterakki esasa göre en az vergi ödeyebilecekleri bir dönemde çekme hakkı sağlanmış olur ki, bunun da vergide adalet ve eşitlik ilkeleriyle bağdaşamayacağı ve vergiyi doğuran olayın oluşunu kişilerin seçimine bırakmak suretiyle kamu alacağının geç ve noksan alınmasına yol açacağı ortadadır. Bu nedenle davanın kabulüyle yeniden bir karar verilmek üzere Temyiz Komisyonu ikinci Dairesi kararının bozulmasına, esasta oybirliğiyle gerekçede çoğunlukla karar verildi.