Danıştay Onüçüncü Daire
Dar mükellefiyete tabi kurumun Türkiye'de elde ettiği ticari kazancı mevcutsa, bankadaki mevduatına yürütülen faizler, menkul sermaye iradı olarak vergilendirilemez. 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 1. maddesinde, kurum kazancının 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun konusuna giren gelir unsurlarından oluşacağı, 13. maddesinin dördüncü fıkrasında ise, dar mükellefiyete tabi kurumların kurum kazançlarının ticari kazanç gibi tespit edilmemesi gereken kazanç ve iratlardan ibaret bulunması halinde Gelir Vergisi Kanunu'nun bu gibi kazanç ve iratların tespiti hakkındaki hükümlerinin kurumlar vergisi matrahının tespitinde de uygulanacağı öngörüldüğüne, Gelir Vergisi Kanunu'nun 75. maddesinin 5 numaralı bendinde mevduat faizleri menkul sermaye iradı olarak sayıldığına, aynı Kanun'un 77. maddesinde; 75. maddesinin 15 numaralarında yazılı iratlar bunları sağlayan sermaye sahibinin ticari faaliyetine bağlı bulunduğu takdirde yalnız ticari kazancın tespitinde nazara alınır denildiğine, yabancı şirketin Türkiye'de ticari faaliyeti bulunduğuna, bu faaliyetiyle ilgili kurum kazancının Türk makamlarınca Türk vergi kanunlarına göre tespiti mümkün olduğuna göre, elde edilen faizleri Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 24. maddesi kapsamına giren müstakil olarak vergilendirilmesi gereken menkul sermaye iradı olarak kabul etmek mümkün değildir. Öte yandan getirilen tarh dosyası ve diğer bölgelerin tetkikinde, şirketin bankalardaki mevduatım bilançosunun aktifinde gösterdiği ve elde ettiği faizi kar zarar hesabına hasılat olarak kaydettiği anlaşılmıştır. Yukarıdaki nedeler ile davanın reddine oybirliğiyle karar verildi.