UYUŞMAZLIĞA KONU TAŞINMAZIN 27.000.000 LİRA BEDELLE SATILDIĞI VE BU
BEDELE GÖRE TAPU HARCININ ÖDENDİĞİ TARTIŞMASIZ OLDUĞUNDAN BU BEDELİN
TAŞINMAZIN DEVİR TARİHİNDEKİ EMLAK VERGİ DEĞERİNDEN DÜŞÜK OLDUĞU YO-
LUNDA DAVALI İDARECE İLERİ SÜRÜLMÜŞ BİR İDDİA VE SUNULAN BİR BELGE
OLMADAN ALICININ İHBAR VE BEYANINA DAYANILARAK SATICI YÜKÜMLÜ ADINA
425.000.000 LİRA BEDEL ESAS ALINARAK YAPILAN KAÇAKÇILIK CEZALI TAPU
HARCI TARHİYATINDA İSABET GÖRÜLMEDİĞİ HK.
Davada, Sahip olduğu gayrimenkulü vekil vasıtasıyla 27.000.000 liraya
satarak bu bedel üzerinden tapu harcını ödemesinden sonra taşınmazın
alıcısı tarafından pişmanlıkla verilen harç beyannamesinde beyan edi-
len 425.000.000 lira değer esas alınarak satıcı yükümlü adına 213 sa-
yılı Kanunun 29.maddesi uyarınca ikmalen tarhedilen tapu harcı ve ka-
çakçılık cezasına karşı açılan davayı; 492 sayılı Harçlar Kanununa
bağlı (4) sayılı tarifenin 20/a bendine göre gayrimenkul alım ve satım
larında alınması gereken tapu harcı matrahının emlak vergi değerinden
az olmamak üzere devir ve iktisap bedeli olduğu, olayda akit tarafın-
dan alıcı şirket açıkça gerçek satış bedelinin 425.000.000 lira oldu-
ğunu beyan ederek tapu harcını buna göre ödediğinden ve bir taşınmazın
aynı anda iki ayrı satış değeri olamayacağından, söz konusu gayrimen-
kulün devir ve iktisap bedelinin 27.000.000 lira değil gerçekte
425.000.000 lira olduğunun kabulü gerektiği, bu durumda, davacı adına
425.000.000 lira satış bedeli esas alınarak yapılan kaçakçılık cezalı
tapu harcı tarhiyatında isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle reddede-
rek, cezalı tarhiyatı onayan Vergi Mahkemesi kararının bozulması iste-
nilmektedir.
Uyuşmazlık, yükümlüye ait taşınmazın 27.000.000 lira bedelle satılması
ve bu satış bedeli üzerinden tapu harcı ödenmesinden sonra, alıcı şir-
ketin vergi dairesine verdiği dilekçe ile 425.000.000 liraya satın al-
dığı taşınmazın alış bedelinin tapuda sahven 27.000.000 lira olarak
gösterildiğini, noksan harcı pişmanlık hükümleri gereğince ödemek is-
tediğini bildirmesi ve aynı tarihte harç beyannamesini vererek tapu
harcı farkını pişmanlık zammı ile birlikte ödenmesi üzerine, satıcı
yükümlü adına, satış bedelinin tapuda düşük gösterildiğinin alıcı be-
yanı ile tespit edildiğinden bahisle 213 sayılı Vergi Usul Kanununun
29.maddesi gereğince ikmalen tarhedilen kaçakçılık cezalı Tapu Harcına
ilişkin bulunmaktadır.
492 sayılı Harçlar Kanununa ekli (4) sayılı tarifenin tapu işlemlerine
ilişkin I kısmının 3239 sayılı Kanunla değişik 20.maddesinin (a) ben-
dinde gayrimenkullerin ivaz karşılığında devir ve iktisabında, gayri-
menkulün devir ve iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergi de-
ğeri üzerinden, devir eden ve devir alan için ayrı ayrı % 040 oranında
tapu harcı alınacağı hükme bağlanmıştır.
Olayda, uyuşmazlığa konu taşınmazın 27.000.000 lira bedelle satıldığı
ve bu bedele göre tapu harcının ödendiği tartışmasızdır. Bu bedelin
taşınmazın devir tarihindeki emlak vergi değerinden düşük olduğu yolun
da davalı idarece ileri sürülmüş bir iddia ve sunulan bir belge olma-
dığından alıcı şirket tarafından verilen ve gerçek satış bedelinin
425.000.000 lira olduğunu bildiren dilekçe ve harç beyannamesine daya-
nılarak satıcı yükümlü adına 425.000.000 lira bedel esas alınmak sure-
tiyle ikmalen tarhedilen tapu harcı ve kaçakçılık cezasında anılan ya-
sa hükmüne uyarlık görülmemiştir.
Bu nedenle, Bursa Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına, yeniden bir
karar verilmek üzere dosyanın anılan mahkemeye gönderilmesine karar
verildi.
KARŞI OY:
Uyuşmazlığın esasını, gayrimenkul satışı nedeniyle beyan edilen satış
bedeli üzerinden alınan tapu harcının, beyan edilen satış bedelinin
gerçek satış bedelini yapılmadığı nedeniyle ikmal tarhiyatı yapılıp
yapılmayacağı, yapılacaksa hangi esasa göre yapılacağı hususu teşkil
etmektedir.
Konunun iyi anlaşılabilmesi, eski uygulamaların bilinmesine bağlı ol-
duğundan bu konudaki mevzuat ve uygulamalara kısa da olsa temas etmek-
te yarar vardır.
16 Mayıs 1929 tarih ve 1451 sayılı "Tapu Harçları Kanununun 1.maddesi"
Ivaz mukabilinde, gayrimenkul temlikinde ... kıymet üzerinden binde
yirmibeş nisbetinde harç alınır. Bu harcı temellük eden taraf verir."
4.maddesi ise "Bedel kıymetinden fazla ise bu harç bedel üzerinden
alınır." hükümlerini taşımaktadır. Daha sonra yürürlüğe giren 22.Kanu-
nuevvel 1934 tarih ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 18.maddesinde kıyme-
tin, bina ve arazi vergisi kanunlarınca vergiye matrah olan kıymet ol-
duğu açıklandıktan sonra 29.maddesinde "Gayrimenkul malların alım ve
satımında noksan harç vermek maksadiyle satış bedelinin kısmen saklan-
dığı hükmen anlaşılırsa alan ve satandan noksan harç üç kat olarak ya-
rı yarıya alınır. Haber vereni varsa vergi maktumatı hakkındaki 1905
numaralı kanuna göre muamele yapılır. Bedelde ketim olması sebebiyle
muamele geri bırakılamaz." hükmü yer verilmiştir.
Bu hükümlerden anlaşıldığı üzere; harcın satışa konu gayrimenkulün ver
gi değerini teşkil eden kıymeti üzerinden alınacağı, satış bedelinin
yüksek olması halinde harcın hesabında kıymet yerine bedelin esas alı-
nacağı, hatta satış bedelinin saklandığının, hükmen, tesbiti halinde
noksan harcın üç kat olarak tahsil edileceği görülmektedir.
Uyugulamada; ketmi bedel davası adını alan bu davaların mahkemelerin
iş yükümü artırması sonucu bedelin gizlenmesine ilişkin bu davalar da-
ha sonraları İtiraz ve Temyiz Komisyonlarına devredilmiştir. Ancak gö-
rüldüğü üzere harcın matrahı, oranı, ikmal tarhiyatının nasıl yapıla-
cağı ve cezada uygulanacak esasların tamamen bu yasalardaki hükümler
uyarınca yapılmıştır.
Uygulamadaki aksaklık ve zorluklar nedeniyle 29.2.1952 gün ve 5887 sa-
yılı "Harçlar Kanunu"nunda yer alan esaslar çerçevesinde vergi kıymeti
ve satış bedeli ve bu bedelin tesbitine ilişkin uygulamadan vazgeçile-
rek "rayiç bedel" esasına geçilmiştir. Bu esasa göre, tapu idaresine
bildirilecek satış bedelinin muamele tarihindeki normal alım satım be-
deli olarak tarif edilen "rayiç bedelden aşağı olamayacağı ve bunun
takdir komisyonlarınca takdir edileceği açıklandıktan sonra beyan edi-
len satış bedelinin rayice uygun olmadığının tesbiti halinde ikmalen
salınacak harcın matrahı, oranı, uygulanacak cezalar hakkında yapıla-
cak işlem, adı geçen yasanın 72-74.maddelerinde açıklanmıştır.
1963 yılında kabul edilen 198 sayılı yasa ile söz konusu harcı "emlak
alım vergisi" adıyla vergiye dönüştürülmüş, 1318 sayılı yasa ile gay-
rimenkullerin alım satımı dışında bina yapımınında vergi kapsamına
alınmış ve "rayiç bedel" uygulamasına devam edilmiştir. 198 sayılı ya-
sada da verginin mükellefi, istisna ve muaflıklar, matrah, rayiç bede-
lin uygulanma esasları, verginin tarhı ve nisbeti, tarh yeri, tarh za-
manı, zamanaşımı, verginin ödeme zamanı ve yeri hakkında açık hükümle-
ri yer almış, rayiç bedelin V.U.K. yazılı takdir komisyonlarınca yapı-
lacağı dışında V.U.K. herhangi bir atıf yapılmamıştır.
198 sayılı yasa uygulaması sonucu görülen şudur. Yargı mercileri rayiç
bedel ihtilaflarıyla ilgili davalarla tıkanmıştır. Devlet bu esastan
da vazgeçme zorunluluğunu duymuş emlak alım vergisi kanununun yürür-
lükten kaldırılarak gayrimenkul alım satımı ile bina yapımından yeni
kabul edilen "asgari birim değer" esasına göre tesbit edilen "emlak
vergi değeri" üzerinden harç alınma esasına geçilmiştir.
Bu amaçla; 2588 sayılı Yasanın 17.maddesi ile değiştirilen Harçlar Ka-
nununa bağlı 4 sayılı tarifenin 13-a bendinde; "Tapu sicilinde kayıtlı
arsa ve arazi üzerine yeniden inşa olunacak bina vesair tesislerin tes
cilinde emlak (bina) vergisi değeri üzerinden" binde otuz 20-a bendin-
de ise; "Gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma
aksine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabında
gayrimenkulün emlak vergisi değeri üzerinden (Cebri icra ve Şuyuun
izalesi hallerinde satış bedeli, istimlaklerde takdir edilen bedel
üzerinden) devir eden ve devir alan için ayrı ayrı binde kırk hükümle-
rine yer verilmiştir.
Bu değişiklikle harcın emlak vergi değeri üzerinden alınması amaçlan-
mış, uyuşmazlıkların azaltılması öngörülmüş, ikmal tarhiyatı düşünül-
memiştir.
Uygulamada; bazı satışlarda, beyan edilen satış bedellerinin "emlak
vergi değeri'nin üzerinde olduğu görülmüş, bazı vergi dairelerince em-
lak vergi değeri üzerindeki satış bedellerinin tapu harcı matrahı ka-
kabul edilmek suretiyle yapılan tarhiyatların yargı tarafından kaldı-
rılması üzerine; beyan edilen ve emlak vergi değerini üzerinde olan
satış bedelinin harca matrah kabul edilmesini sağlamak amacıyla deği-
şiklik yoluna gidilerek 3239 sayılı yasa ile 4.sayılı tarifenin 20-a
maddesindeki hüküm "iktisap bedelinden az olmamak üzere emlak vergi
değeri üzerinden" olarak değiştirilmiştir.
Bu değişiklik yapılırken hazırlanan tasarının genel gerekçe bölümünde
"vergi uygulamasında kolaylık ve sadelik sağlamak gayesiyle bazı bürok
ratik işlemler azaltılmak veya birleştirilmek suretiyle kaldırılmış-
tır. "Geriye dönük vergi incelemesinden ziyade, içinde bulunulan döne-
min anında ve uygun bir biçimde, üretiminden tüketime kadar denetlen-
mesi gayesi güdülmüştür." cümlelerine yer verildikten sonra madde ge-
rekçesinde "Tarifenin 20 numaralı bendinin (a) fıkrasındaki değişik-
likle, gayrimenkullerin devir ve iktisaplarında emlak vergi değerinin
satış bedelinden az olması halinde harcın satış bedeli üzerinden alın-
ması esası getirilmiştir." ifadesine yer verilmiştir.
Bu değişikliğin amacı, satış sırasında beyan edilen satış bedelinin
emlak vergi değerinden fazla olması halinde harcın matrahına esas teş-
kil etmesidir. Tasarının gerekçesi ve eski uygulamalar da bunu teyit
etmektedir. Başka bir görüş sağlıklı bir düşünce ürünü sayılamaz.
Bir an için, yasada yapılan değişiklik sonucu satış bedelinin matrah
kabul edilmesiyle "gerçek satış bedeli"nin kastedildiğini düşünülse
bile, bu bedeli tayin edecek merci gösterilmediğinden yapılacak işlem
yoktur. Zira, satış bedeli "rayiç bedel" veya "emsal bedel" olmadığı
için takdir komisyonlarınca takdir edilemez. İhbar veya inceleme sonu-
cu beliren şinibeli satış bedelinin gerçk olup olmadığını belirleyecek
bir merci gerekir. Tapu Kanunu hükümlerinin men'i olduğu dönemde açık
hükümler bulunduğu halde bu uygulamadan vazgeçme zorunda kalan devle-
tin, zorlayıcı yorumlarla aynı yere geldiğini kabul etmek doğru ola-
maz. Devletle fertler arasındaki ihtilaflara bakması nedeniyle taraf-
sızlığı çok büyük ağırlık taşıması gereken idari yargı hakimlerinin
"hazine menfaati" düşüncesiyle bu tür yorumlara ihtigat etmesi söz ko-
nusu olmaması icabeder. Devleti kaçındığı yere geri götürmeye yönelik
bu tür yorumların hazine menfaatine olmadığı da bir gerçektir.
Başlıca bu nedenlerle yükümlü lehine verilen bozma kararına katılmı-
yorum.
(MT/SE)
|