1- GERÇEĞE AYKIRI OLARAK DÜZENLENDİĞİ TESPİT EDİLEN FATURALARDA YER A-
LAN KATMA DEĞER VERGİSİNİN İNDİRİM KONUSU YAPILAMAYACAĞI,
2- MAHSUP İMKANI KALMADIĞINDAN MÜKERRER VERGİLEMEYE YOL AÇACAĞINDAN
GEÇMİŞ DÖNEMLERE İLİŞKİN OLARAK DAHİLİ TEVKİFAT TARHİYATI YAPILAMAYA-
CAK İSE DE, ZAMANINDA TARH VE TAHAKKUK ETTİRİLEMEMESİ SURETİYLE VERGİ
ZİYAI OLUŞTUĞUNDAN KUSUR CEZASI UYGULANMASI GEREKTİĞİ HK.
1.9.1987 - 31.8.1988 özel hesap dönemi işlemlerinin incelenmesi sonu-
cu, kütlü pamuk alış faturalarının gerçeği yansıtmadığı, gerçekte müs-
tahsilden alınmış olan kütlüye ilişkin katma değer vergisinin haksız
yere indirim konusu yapıldığından bahisle, saptanan matrah farkı üze-
rinden davacı adına 1988 yılının Temmuz dönemine ilişkin olarak kaçak-
çılık cezalı katma değer vergisi ve dahili tevkifat uygulanmıştır.
Cezalı tarhiyata karşı açılan davayı inceleyen Adana 1.Vergi
Mahkemesi 1991/915 sayılı kararıyla; fatura düzenleyen kişilerin ad-
reslerinde bulunamamaları nedeniyle ifadelerine başvurulamamış olması-
nın, alışların gerçek dışı olduğunu göstermeyeceği gerekçesiyle tarhi-
yatı kaldırmıştır.
Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz istemini inceleyen Danıştay
Yedinci Dairesi 9.2.1994 gün ve E:1991/4399, K:1994/564 sayılı Kara-
rıyla; dosyada mevcut vergi inceleme raporları ile ekli tutanak ve
yoklama fişlerinin incelenmesinden; yükümlüye fatura düzenleyen kişi-
ler nezdinde yapılan karşıt incelemelerle, çoğunun ikametgah ve iş ye-
ri adreslerini terketmiş oldukları, faturalarda belirtilen emtia tica-
reti ile uğraşmadıkları, bağlı oldukları vergi dairelerine hesap du-
rumları ile ilgili beyanname vermedikleri, diğer yasal yükümlülükleri-
ni yerine getirmedikleri ve yapılan tüm araştırmalara rağmen bulunama-
dıkları, haklarında kaçakçılığa teşebbüs raporları düzenlendiğinin an-
laşıldığı, bu kişilerden birinin 28.10.1987'de işini terk dilekçesi
verdiği halde 1988 yılında fatura düzenlediği, bir diğerinin mükelle-
fiyetinin sahte olduğu ve birinin de bu işleri gayri resmi ortağı ile
sürdürdüğü, davacı şirkete mal satılıp satılmadığını bilmediği, ancak
ortağının bu işler için anılan şirketten para almış olabileceği yönün-
de ifade verdiğinin saptanmış bulunduğu, gerçekleşmemiş teslim ve hiz-
metler dolayısıyla bir vergi ödemesi ve bunun sonucu olarak da bir
vergi indiriminin söz konusu olamayacağı, yapılan inceleme ve tespit-
ler karşısında anılan şahıslardan yapılmış gibi gösterilen kütlü alış-
larının gerçekte müstahsilden yapıldığı sonucuna ulaşıldığı, bu neden-
le, kararın kaçakçılık cezalı katma değer vergisine ilişkin kısmında
isabet görülmediği, dahili tevkifatın ise, peşin bir vergi niteliği
taşıdığı ve sonuçta yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi ü-
zerinden hesaplanan vergiden mahsubu gerektiği, mahsup edilemeyen bir
dahili tevkifatın vergi mükerrerliğine yol açacağı, ancak dahili tev-
kifatın zamanında tarh ve tahakkuk ettirilmemesi suretiyle vergi ziya-
ının meydana geldiği kuşkusuz olduğundan, cezanın kusura çevrilmesi
gerekirken tamamen terkininde isabet bulunmadığı gerekçesiyle, mahkeme
kararının kaçakçılık cezalı katma değer vergisi ile dahili tevkifata
uygulanan kaçakçılık cezasına ilişkin kısmının bozulmasına, dahili
tevkifat aslına yönelik kısmının ise onanmasına karar vermiştir.
Bozma kararına uymayan Adana 1.Vergi Mahkemesi 8.9.1994 gün ve
1994/634 sayılı kararıyla; inceleme raporu ve ekindeki tespitlerin 213
sayılı Kanunun 3 üncü maddesinde öngörülen türde delil niteliği taşı-
madığı, bir faturanın sahte olduğu sonucuna ulaşılabilmesi için tek
yanlı beyan ve tespitlerin yeterli olmadığı, faturaya konu emtianın ne
şekilde alındığının ve düzenlenen belgelerin objektif biçimde değer-
lendirilmesi, bedellerinin kime, hangi şekilde ödendiğinin araştırıl-
ması gerektiği, Vergi Usul Kanununda öngörülen şekil şartlarına uygun
olan faturaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığının, yükümlüye satış ya-
panların beyanı ve ekonomik durumları yanında, bunlar adına düzenlenen
belgelerin de değerlendirilmesine bağlı olduğu, usulüne uygun düzenle-
nen belgelerin aksi kanıtlanıncaya kadar hüküm ifade edeceği ve geçer-
liliği süresince bu belgelere itibar edilmesi gerektiği, olayda, fatu-
ra düzenleyenlerden hiçbirinin, gerçek bir emtia satımını ifade etme-
yen belge düzenledikleri yolunda anlatımlarının bulunmadığı, satıcıla-
rın eski adreslerinde bulunmamaları ve bazılarının vergi borçlarını ö-
dememelerinin, davacıya sahte fatura verdiklerinin göstergesi olamaya-
cağı, satın alınan pamuklar için düzenlenen sevk irsaliyelerinde satı-
cının ve taşıyanın ad ve soyadı ile taşıtın plaka numarasının yazıldı-
ğı, bedelin, ada yazılı çeklerle ödendiğinin anlaşılması karşısında,
hukuken geçerli belgeler gözardı edilerek varsayımlara itibar edilme-
sinin yazılı delil sistemi ile bağdaşmadığı, bu durumda, sahte olduğu
ileri sürülen faturaların gerçeği yansıttığı gerekçesiyle, ilk kararı-
nın kaçakçılık cezalı katma değer vergisinin ve dahili tevkifata uygu-
lanan kaçakçılık cezasının kaldırılması yolundaki hüküm fıkralarında
ısrar etmiştir.
Karar, vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmiş ve in-
celeme raporuna dayanılarak yapılan cezalı tarhiyatın yasal olduğu i-
leri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 2365 sayılı Kanunla değişik 3
üncü maddesinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya i-
lişkin işlemlerin gerçek niteliğinin esas olduğu kurala bağlandığın-
dan, vergilendirme ile ilgili belgelerin biçimsel kurallara uygun dü-
zenlenmiş olması, olayın gerçek niteliğinin araştırılmasına ve sonucu-
na göre işlem yapılmasına engel değildir. Bu tür belgelerin gerçeğe
aykırı veya içeriği yönünden yanıltıcı olduğu, usulen geçerli başka
kanıtlarla ispatlanabilir.
Yükümlünün uyuşmazlık konusu dönemde fatura aldığı kişilerle
ilgili olarak yapılan tespitler, bu kişilerin gerçekte tacir olmadık-
larını ve şeklen vergi yükümlülüklerini tesis ettirip, ihtiyaç duyan-
lara belli bir bedel karşılığında fatura sağladıklarını ortaya koymak-
tadır. Dolayısıyla, faturaların biçimsel kurallara uygun olması, sevk
irsaliyesi ve çek düzenlenmesi, borsada tescil yapılması gibi işlem-
ler, faturalarda gösterilen emtianın gerçekten faturaların düzenleyi-
cisi görünen kimselerden satın alındığını kanıtlamaya yeterli değil-
dir. Esasen, gerçeğe aykırı fatura gibi sevk irsaliyesi düzenlenerek
de işlemlere gerçek görüntüsü verilebileceği için kimi kişilere çekle
ödeme yapılıp, tahsil edilen paranın geri alınması da mümkün olmakta-
dır.
Uyuşmazlık konusu dönemde yükümlünün gerçeğe aykırı fatura al-
dığı ileri sürülen kişilerle ilgili tespitlerin değerlendirilmesinden,
müstahsilden satın alınan pamuğun, bu kişilerden sağlanan faturalarla
belgelendirildiği ve bu faturalarda yer alan ancak, gerçekte ödenmeyen
katma değer vergisinin indirim konusu yapılmasıyla da vergi kaybına
yol açıldığı sonucuna varılmaktadır.
193 sayılı Yasanın 94 üncü maddesinin (B) fıkrasında, dahili
tevkifatın, yıllık gelir ve kurumlar vergisinden mahsubuna olanak ta-
nınmıştır. Olayda, 1988 yılına ilişkin beyannamenin verilip, gerekli
tahakkukların ve tahsilatın yapılmasından sonra, inceleme ile ortaya
çıkarılan katma değer vergisi farkı üzerinden hesaplanan dahili tev-
kifatın mahsubuna olanak kalmamakla birlikte, söz konusu dahili tev-
kifatın, zamanında tahakkuk ettirilmemesinden vergi kaybı doğduğu da
açıktır.
Vergi Usul Kanununun vergi cezalarını düzenleyen hükümlerinde,
kaçakçılık, ağır kusur ve kusur cezalarının kesilebilmesi, vergi ziyaı
koşulunun varlığına bağlanmıştır. Aynı Yasanın 341 inci maddesinde i-
se, vergi ziyaı, mükelleflerin veya sorumluların vergilendirme ile il-
gili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getir-
mesi nedeniyle verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik
tahakkuk ettirilmesi olarak tanımlanmıştır.
Mahsup imkanı kalmadığı için dahili tevkifatın kaldırılması ge-
rekmekte ise de, bu durum, dahili tevkifatın zamanında tahakkuk etti-
rilmemesinden doğan vergi kaybı nedeniyle kesilen cezanın da kaldırıl-
masını gerektirmeyeceğinden, ısrar kararının bu husustaki hüküm fıkra-
sı da yasaya uygun bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, vergi dairesi müdürlüğünün temyiz istemi-
nin kabulüyle Adana 1.Vergi Mahkemesinin 1994/634 sayılı direnme kara-
rının bozulmasına karar verildi.
XX - K A R Ş I O Y
Dahili tevkifat uygulaması 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun
94. maddesinin (B) fıkrasında düzenlenmiş olup, 5422 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun mükerrer 40. maddesinde ise, kurumlar vergisi müke-
lleflerinin de cari vergilendirme dönemi vergilerine mahsup edilmek
üzere dahili tevkifat yapması öngörülmüştür.
193 sayılı Yasanın 94. maddesinde, dahili tevkifatın tarh, ta-
hakkuk ve ödenmesi ile dahili tevkifata ilişkin diğer hususlar hakkın-
da, dahili tevkifatın tarhına esas alınan tutarların ilgili bulunduk-
ları kanun hükümlerinin uygulanacağı ve cari vergilendirme dönemi i-
çinde elde edilen ticari, zirai, mesleki kazanç üzerinden 94. maddenin
(A) fıkrası uyarınca tevkif edilmiş bulunan gelir vergisinin ödendiği
belgelendirilmek kaydıyla ödenmesi gereken dahili tevkifattan mahsup
edileceği, mükelleflerin bu madde uyarınca dahili tevkifata ait ödeme-
leri, toplamının cari takvim yılına ait yıllık gelir vergisi beyanna-
mesi üzerinden hesaplanan gelir vergisinden fazla olması halinde ise
aradaki farkın izleyen dönemlere ilişkin olarak yapılması gereken da-
hili tevkifata ait ödemeye mahsup edileceği öngörülmüştür.
Maddede belirtildiği üzere cari vergilendirme dönemi ile ilgili
olarak verilen gelir ve kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden he-
saplanan ve gelir ve kurumlar vergisinden mahsubuna cevaz verilen da-
hili tevkifat yükümlüler tarafından ödenen bir peşin vergi niteliğinde
olup, dahili tevkifat uygulaması ile ilgili düzenlemelerde vergi in-
celemeleri sonucunda geçmiş dönemlerle ilgili olarak ikmalen ve re'sen
matrah tespiti sonucu yapılacak tarhiyatlar nedeniyle de dahili tevki-
fat yapılacağına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. Dolayısıyla mah-
sup olanağı kalmayan dahili tevkifat uygulamasının mükerrerliğe neden
olacağı kuşkusuz olup, yapılan inceleme sonucu geçmişe yönelik dahili
tevkifat uygulamasının yasal dayanağı bulunmamaktadır.
Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanununda, kaçakçılık, ağır
kusur ve kusur cezalarının hangi hallerde kesileceği belirtilmiş olup,
söz konusu cezaların ortak özelliği bir vergi aslına bağlı olarak he-
saplanıp kesilmeleridir.
Yukarıda belirtilen nedenler karşısında, uyuşmazlık dönemi için
dahili tevkifat uygulaması söz konusu olamayacağına göre, vergi kay-
bından söz etmek de mümkün görülmediğinden, dahili tevkifata ceza uy-
gulanmaması gerektiği oyuyla, dahili tevkifata kusur cezası uygulanma-
sı yönünde oluşan çoğunluk kararına karşıyız.
(MT/ES)
|