T.C.
DANIŞTAY
VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU
o KAMU ALACAĞININ TAHSİLİ (Hukuk Mahkemesine Başvurulması - Tek Taraflı İşlemler)
o HUKUK MAHKEMESİNE BAŞVURULMASI (Kamu Alacağının Tahsili- Tek Taraflı İşlemler)
Özet : Borçlu tarafından yapılan tek taraflı işlemlerle borçlunun kamu alacağının tahsiline imkan bırakmamak için olduğunu bilen ve bilmesi gereken kimselerle yapılan tasarrufların iptali için hukuk mahkemesine başvurulmesi gerektiği hakkında.
İstemin Özeti: Sahte evrak düzenleyerek Nisan 1986 ayında ihracat nedeniyle haksız katma değer vergisi iadesi aldığı saptanan İ.D. ve ortaklarının ikametgah olarak gösterdikleri ve davacı ... tarafından 4.6.1986 tarihinde bir üçüncü kişiden satın alınan apartman dairesine, gerçekte İ.D. tarafından satın alındığı halde tapuda davacı adına tescil edildiği, davacının bu daireyi satın alacak maddi güce sahip olmadığı ve haksız vergi iadesi alınmasında İ.D. ile birlikte hareket ettiği görüşleriyle ihtiyati haciz uygulanmıştır.
İhtiyati haczin kaldırılması istemiyle açılan davada İstanbul 4. Vergi Mahkemesi K: 1988/223 sayılı kararıyla; amme borçlusunun sıhri hısımı (kayınvalidesi) olan davacıyla amme borçlusu arasında herhangi bir iş ilişkisi bulunmadığı gibi aralarında ivazlı veya ivazsız bir işlem de bulunmadığı, davalı idarece şüphe üzerine ihtiyati haciz uygulandığı belirtilip herhangi bir kanıt gösterilemediği, olayın ihtiyati hacze konu taşınmazın amme borçlusu tarafından ikametgah olarak gösterilmesinden kaynaklandığı, bu durumda amme borçlusuyla birlikte hareket edildiği kanaatiyle, somut bir delile dayanmadan, başkasının amme borcundan dolayı davacının taşınmazı üzerine ihtiyati haciz uygulanmasının yasaya aykırı olduğu, gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar vermiştir.
Kararın vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay Yedinci Dairesi K: 1990/1490 sayılı Kararıyla; ihtiyati haciz müessesesinin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 13 üncü maddesi ve müteakip maddelerinde yapılan düzenlemede borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde, amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı işlemlerle, borçlunun maksadını bilen veya bilmesi gereken kimselerle yapılan bütün işlemlerin hükümsüz sayıldığı, bu tür tasarrufların iptali için umumi mahkemelerde dava açılması ve iptali istenen işlem ve tasarrufun konusunu oluşturan mallar, bu mallar elden çıkarılmışsa elden çıkaranın diğer malları hakkında ihtiyati haciz uygulanmasının gerektiği, olayda İ.D. ve ortaklarının amme alacağının tahsiline engel olmak amacıyla daireyi ... adına satın aldıkları ileri sürülerek anılan taşınmaza ihtiyati haciz uygulandığından idarenin iddiasının doğruluğunun 6183 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesine göre umumi mahkemelerde açılacak bir dava ile anlaşılabileceğl, bu durumda, adli yargıda açılacak dava sonuçlanıncaya kadar İ.D. tarafından mal kaçırmak amacıyla ... adına satın alındığı ileri sürülen taşınmaza ihtiyati haciz uygulanmasında yasaya aykırılık bulunmadığı, gerekçesiyle mahkeme kararını bozmuştur.
Bozma kararına uymayan İstanbul 4. Vergi Mahkemesi K: 1993/649 sayılı kararında önceki kararındaki gerekçeyi tekrarladıktan sonra, 1986 yılında ihtiyati haciz uygulanmasından sonra bu konuda dava açıldığına dair bir kanıtın mahkemeye sunulmadığı, açılıp açılmayacağı dahi belli olmayan bir davanın sonucunu beklemenin mülkiyet hakkının kullanılmasını sınırlandıracağı gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılması yönündeki ilk kararda ısrar etmiştir.
Israr kararı vergi dairesi müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.
Savunmanın Özeti: İstemin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: A.Ö.
Danıştay Savcısının Düşüncesi: Uyuşmazlık, İ.D. adlı şahsın borcu nedeniyle davacıya ait taşınmaza, borcu ile müşterek haraket edilmesi nedeniyle konulan ihtiyati haczin kaldırılmasına karar veren vergi mahkemesi kararını bozan Danıştay Yedinci Dairesi kararına uymayarak eski kararında ısrar eden vergi mahkemesi kararının vergi dairesince bozulması istemine ilişkin bulunmaktadır.
6183 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinde, ihtiyati haczin hangi hallerde uygulanacağı belirlenmiş ve bu maddenin 7 nci bendinde de, iptali istenen muamele ile tasarrufun mevzuunu teşkil eden mallar, bu mallar elden çıkarılmışsa elden çıkaranın diğer malları hakkında uygulanmak üzere, bu Kanun'un 27, 29, 30 uncu maddelerinin tatbikini icap ettiren haller varsa ihtiyati haczin uygulanacağı hükme bağlanmış, aynı Kanun'un 30 uncu maddesinde, borçlunun mali bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsile imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle yapılan bütün muamelelerin tarihleri ne olursa olsun hükümsüz olacağı açıklanmış ve bu Kanun'un 24 üncü maddesinde, amme borçlusunun bu Kanun'un 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali için umumi mahkemelerde dava açılacağı ve davalara diğer işlere takdimen umumi hükümlere göre bakılacağı belirtilmiş bulunmaktadır.
Danıştay Yedinci Dairesince, 6183 sayılı Yasanın 24 üncü madde hükümlerine göre adli yargıda açılacak dava sonuçlanıncaya kadar İ.D. tarafından mal kaçırmak amacıyla davacı adına satın alındığı ileri sürülen daire üzerine idarenin ihtiyati haciz uygulamasında yasa hükümlerine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle vergi mahkemesi kararı bozulmuşsa da;
Dava dosyasının ve dosyadaki belgelerin incelenmesinden, davacının ihtiyati hacze konu olan daireyi ücüncü bir kişiden aldığı, amme borçlusu ile sıhri hisımlığı dışında herhangi bir iş ilişkisinin bulunmadığı ve aralarında ivazlı ve ivazsız bir tasarrufi muamelenin mevcut olmadığı, davalı idarece şüphe üzerine ihtiyati haciz yoluna gidildiği ve bunun idarenin 27.8.1987 tarih ve 8278 sayılı yükümlüye yazdığı yazıda da belirtildiği ve bu konuda hiçbir somut kanıt gösterilmediği, olayın ihtiyati hacze konu binanın amme borçlusu tarafından ikametgah olarak gösterilmesinden kaynaklandığı ve bu adreste amme borçlusunun oturduğuna ilişkin iddianın da ispatlanamadığı, amme borçlusunun davacı ile olan sıhri hısımlığının sahte belgelerle vergi iadesi almasının ortaya çıkması sonucunda davacının kızının mahkeme kararıyla amme borçlusundan boşanması sonucunda sona erdiği, ihtiyati hacize konu taşınmaz ile ilgili olarak adli yargıda 6183 sayılı Yasanın 24 üncü maddesi uyarınca olay yılı olan 1986 senesinden çok sonra ve Danıştay Yedinci Dairesinin bozma kararından sonra 1991 yılında iptal davası açıldığı ve davanın halen devam etmekte olduğu, ayrıca davacının ve ailesinin ihtiyati hacze konu olan gayrimenkulü alabilecek mali güçe sahip olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda, herhangi bir somut delile dayanmadan, birlikte hareket edildiği yolunda kanaat uyandığından bahisle davacının taşınmazı üzerine başka bir amme borçlusunun borcundan dolayı ihtiyati haciz tatbikinde isabet bulunmadığı gibi 1986 yılında uygulanan ihtiyati hacizden çok sonra açılmış ve ne zaman sonuçlanacağı belli olmayan bir iptal davasının sonucunu beklemek üzere davacının taşınmazı üzerindeki mülklyet hakkının kullandırılmasının sınıflandırılmasında da mevuzata uyarlık görülmemiştir.
Bu nedenlerle vergi dairesinin temyiz isteminin reddi ile vergi mahkemesinin ısrar kararının onanması gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, Tetkik Hakimi A.Ö.'n yazılı ve sözlü açıklamalarından sonra dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Nisan 1986 ayında haksız vergi iadesi aldığı kabul edilen bir kişinin kayınvalidesi olan ve üçüncü bir kişiden 4 Haziran 1986 tarihinde satın aldığı apartman dairesinin kamu borçlusu ve ortakları tarafından ikametgah olarak gösterilmesi üzerine davacının; kamu borçlusu ile birlikte hareket ettiği gerçekte sözkonusu taşınmazın kamu borçlusu tarafından satın alındığı halde tapuda davacı adına tescil edildiği görüşüyle söz konusu taşınmaza ihtiyati haciz uygulanmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda kamu alacaklarının güvence altına alınması amacıyla bazı güvenlik önlemleri kabul edilmiş, ihtiyati haciz ve kamu borçlusunun yaptığı bazı tasarrufların hükümsüz sayılması, bu önlemler arasında yer almıştır.
6183 sayılı Kanun'un ihtiyati haciz nedenlerini gösteren 13 üncü maddesinin 7 nci bendinde, iptali istenen muamele ve tasarrufun konusunu oluşturan mallar, bu mallar elden çıkarılmışsa elden çıkaranın diğer malları hakkında uygulanmak üzere aynı kanunun 27, 29 ve 30 uncu maddelerinin uygulanmasını gerektiren hallerin varlığı, ihtiyati haciz nedeni kabul edilmiştir.
Öte yandan, 6183 sayılı Kanun'un 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde, kamu borçlusunun kamu alacağının tahsiline engel olmak için yaptığı bazı işlemlerin hükümsüz sayılması düzenlenmiş, 30 uncu maddede; borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde, kamu alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle yapılan bütün muamelelerin tarihleri ne olursa olsun hükümsüz sayılması kabul edilmiştir. Kanunun 24 üncü maddesinde ise bu tür tasarrufların iptali için genel mahkemelerde dava açılması öngörülmüştür. Bu davanın amacı, borçlunun mal kaçırmak maksadıyla yapmış olduğu hukuki işlemleri davacı kamu alacaklısı açısından hükümsüz sayarak, borçlunun iptali istenen işlemler aracılığıyla mal varlığından çıkarmış olduğu mallar üzerinden, cebren takip yoluyla, kamu alacağının tahsiline olanak sağlamaktır.
Vergi dairesi müdürlüğü tarafından vergi mahkemesi ısrar kararının bozulması istemiyle verilen dilekçede, ısrar kararında belirtilenin aksine, ilgililer aleyhine asliye hukuk mahkemesinde dava açıldığı ileri sürüldüğünden, Kurulumuzca verilen 2.7.1993 tarihli ara kararına cevaben gönderilen 12.8.1993 tarihli yazı ile eki İstanbul Muhakemat Müdürlüğü yazısında, 6183 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesine dayanılarak ... aleyhine Kartal 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde E: 1991/164, Esas sayılı dosyada iptal davası açıldığı ve davanın henüz sonuçlanmadığı belirtilmiştir.
Vergi idaresi, borçlu ile birlikte hareket etmek suretiyle davacının kamu alacağının tahsilini önlemek iradesi bulunduğunu genel mahkemede açılan davada kanıtlayabilecektir. Esasen genel mahkemede açılan davada Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda öngörülen araçlar kullanılarak aynı taşınmazın üçüncü kişilere satılmasının önlenmesi ve bu yolla alacağın tahsilinin davanın sonucuna göre güvence altına alınması da mümkündür.
Olayda davacının taşınmazına Kartal Tapu Sicil Müdürlüğüne yazılan 1 Haziran 1987 tarihli yazı ile ihtiyati haciz uygulanmış olmasına rağmen, asliye hukuk mahkemesinde ancak Danıştay Yedinci Dairesince verilen bozma kararından sonra 1991 yılında iptal davası açıldığı, ara kararına cevap verilen 12.8.1993 tarihinde dahi davanın sonuçlanmamış olduğu, duruşmanın 15.9.1993 tarihine bırakıldığı gözönüne alındığında, dava konusu ihtiyati haciz işleminin iptali yolundaki İstanbul 4. Vergi Mahkemesi'nin 2.4.1993 gün ve E: 1993/429, K: 1993/649 sayılı kararında yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Bu nedenlerle temyiz isteminin reddine, 24.9.1993 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
İhtiyati haciz müesesesi, amme alacağının korunması amacıyla 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 13 üncü maddesi ile devamı hükümlerinde düzenlenmiştir.
İhtiyati haczin hangi hallerde uygulanacağına ilişkin 13 üncü maddenin 7 nci bendi hükmünde belirtildiği üzere; "iptali istenen muamele ve tasarrufun mevzuunu teşkil eden mallar, bu mallar elden çıkarılmışsa elden çıkaranın diğer malları hakkında uygulanmak üzere, bu kanunun 27, 29, 30 uncu maddelerinin tatbikini icab ettiren haller varsa" ihtiyati haciz uygulanacaktır.
Aynı kanunun 30 uncu maddesinde, "borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak kasdıyla borçlu tarafından yapılan blr taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazımgelen kimselerle yapılan bütün muameleler tarihleri ne olursa olsun hükümsüzdür." denilmiş, 24 üncü maddesinde ise, "Amme borçlusunun bu Kanunun 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelerinin iptali için umumi mahkemelerde dava açılacağı ve bu davalara diğer işlere takdimen umumi hükümlere göre bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Yukarıya alınan madde hükümlerinden açıkca anlaşılacağı üzere, borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde, amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle yapılan bütün muameleler hükümsüz sayılacak, böyle bir durumun varlığı halinde de idarece, iptali istenen muamele ve tasarrufun mevzuunu teşkil eden mallar, bu mallar elden çıkarılmışsa elden çıkaranın diğer malları hakkında ihtiyati haciz uygulanacaktır.
Olayımızda, İ.D. ve ortaklarının amme alacağının tahsiline imkan bırakmamak üzere kendi mal varlıklarını kaçırmak amacıyla ihtiyati haciz konulan daireyi ... adına satın aldıkları ileri sürülerek daire üzerine idarece ihtiyati haciz uygulandığı anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz idarenin iddiasının doğru olup olmadığı 6183 sayılı Kanun'un yukarıda sözü edilen 24 üncü maddesi hükmü uyarınca umumi mahkemelerde açılacak bir dava sonucu anlaşılacaktır.
Nitekim, genel kurulca, anılan maddenin açık hükmü dikkate alınmak suretiyle 2.7.1993 gün ve 1993/104 sayılı ara kararı ile umumi mahkemelerde bu konuda bir iptal davası açılıp açılmadığı Kartal Vergi Dairesi Müdürlüğünden sorulmuş, ara kararına verilen 12.8.1993 gün ve 6395 sayılı yanıtta: Kartal 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde iptal davasının açılmış olduğu (Esas No: 1991/164) ve duruşmasının 15.9.1993 tarihinde yapılacağı bildirilmiştir.
Ara kararı ile belirlenen hukuki duruma nazaran, açılmış bulunan iptal davası hakkında asliye hukuk mahkemesince verilecek karar bir "ön mesele" teşkil etmekte, görülmekte olan temyiz isteminin çözümü bakımından bu davanın sonucunun beklenmesi zorunlu görülmektedir. Zira, iptal davası yerinde görülerek, ihtiyati hacze konu taşınmazla ilgili işlemin mahkemece iptaline karar verilmesi halinde; amme alacağının borçludan tahsili olanağı doğacak, iptal davasının sonucu beklenmeksizin karar verilmesi halinde ise iptal davası ile doğrudan ilgili haciz uygulaması sonuçsuz kalacaktır. Kanunun 24 üncü maddesi hükmünü bertaraf eden böyle bir düşüncenin madde hükmüne olduğu kadar yasa koyucunun amacına da ters düşeceği kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle, vergi mahkemesi ısrar kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.